Kemal Kılıçdaroğlu'nun 8 Nisan 2017 Trabzon mitinginde yaptığı konuşma


Efendim hepinize merhaba. Uçaktan inerken dediler ki, çok sevinçli iniyorsun. Evet dedim çok sevinçliyim, çünkü Trabzonlu artık bir kızımız var, bir gelinimiz var dedim, o nedenle sevinçliyim. Ama öğrendiğim bir fıkrayı da size anlatmadan geçemeyeceğim, anlatacağım. Fıkranın sahibi, bana fıkrayı anlatan sizin hemşeriniz Akif Hamzaçebi. Temel’e sormuşlar nerelisin diye, henüz evlenmedim demiş. Dolayısıyla bizim oğlana da soracağız, artık o da evlendi, artık o da Trabzonlu olacak öyle anlaşılıyor.

Güzel bir günde beraberiz. Anneler en ön safta yerlerini almış vaziyetteler. Sizden beni dikkatle dinlemenizi istiyorum. Çünkü düşünme zamanı. Sandığa gideceğiz ayın 16’sında sandığa gideceğiz. Niye gideceğiz? Bir partiye oy vermek için değil, bir kişiye oy vermek için değil, Türkiye’nin geleceğini oylayacağız. Nasıl bir anayasamız olsun? Bu anayasa hepimizin anayasası olacak. A partisinin de, B partisinin de, C partisinin de hatta hiçbir partiye üye olmayan vatandaşlarımızın da, yani 80 milyonun anayasası olacak. Dolayısıyla sandığa giderken bayrağımızı düşüneceğiz, vatanımızı düşüneceğiz, çocuklarımızı düşüneceğiz, geleceğimizi düşüneceğiz, demokrasimizi düşüneceğiz ve ona göre oy vereceğiz. Benim anlattığım gerçekler hepimizin bilmesi gereken gerçeklerdir ve bu çerçevede bizim düşünerek sandığa gitmemiz gerekiyor.

Şimdi seçim meydanlarında referandum için çalışan, çaba harcayan diğer siyasi partilerin liderleri de var, onları da dinliyorum ben. Onların konuşmalarını da arkadaşlar bana anlatıyorlar. Ama ben onlar gibi yapmayacağım. Ben sadece ve sadece size bu anayasa değişiklikleri neyi getiriyor, neyi götürüyor onu anlatacağım.

Birinci noktamız şu Sevgili Trabzonlular. Siz Sayın Cumhurbaşkanının taraflı mı olmasını istersiniz, tarafsız olmasını mı istersiniz? Bugüne kadar cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Cumhurbaşkanları hep tarafsız olmuştur. Neden tarafsız olur? Çünkü Cumhurbaşkanlığı makamı 80 milyonu temsil eder, bayrağımızı temsil eder. Cumhurbaşkanlığı makamı hepimizin ortak değeridir. Eğer Cumhurbaşkanı tarafsız olmazsa ortak değer olma niteliğini kaybeder.

O nedenle 16 Nisan’da sandığa gidecek bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. İster Adalet ve Kalkınma Partili olsun, ister Cumhuriyet Halk Partili olsun, ister Milliyetçi Hareket Partili olsun, ister Saadet Partili olsun, ister HDP’li olsun, ister Vatan Partisinden olsun 80 milyon vatandaşımın tamamına sesleniyorum. Bu ülkeye tarafsız bir Cumhurbaşkanı gerekiyor diyorsan sandığa gideceksin onurla gururla “Hayır” oyunu kullanacaksın, bu kadar kolay.

Bunun seçimlerle ilgisi yok. Bunun partilerle de ilgisi yok. Olayı sanki bir parti rekabeti halinde anlatmaya çalışıyorlar. Oysa burada partilerin bir işi yok. Cumhurbaşkanı tarafsız olsun. Saadet Partili için de tarafsız olsun, CHP’li için de tarafsız olsun, MHP’li için de tarafsız olsun, Büyük Birlik Partili için de tarafsız olsun. Tarafsız olsun ki, benim bayrağımı temsil etsin, beni de temsil etsin, 80 milyonu temsil etsin. Bugüne kadar tarihte Cumhurbaşkanları hep tarafsız oldu. Dolayısıyla biz tarihimize saygılıyız, birliğimize saygılıyız, dirliğimize saygılıyız, demokrasimize saygılıyız, farklı görüşlerden de olsak bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz. Anlaştık mı?

İki; Cumhurbaşkanı yeni rejimde, getirilmek istenen yeni rejimde Cumhurbaşkanı aynı zamanda deniyor ki bir partinin de Genel Başkanı olsun. Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olursa iki şapkası olacak, yani çift başlı bir devlet olacak. Hem Cumhurbaşkanı, hem partinin Genel Başkanı. Aynı zamanda partinin Genel Başkanı hakim tayin edecek, savcı tayin edecek, vali tayin edecek, kaymakam tayin edecek, müftü tayin edecek. Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin ederse ne olur?

Size bir örnek vereceğim dikkatle dinlemenizi isterim. Bir dönem hükümet TBMM’ye bir kanun teklifi getirdi. Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesi ve İsrail’e 49 yıllığına kiraya verilmesini istedi. Kanun TBMM’den bizim itirazlarımıza rağmen geçti ve biz onu Anayasa Mahkemesine götürdük. Anayasa Mahkemesi dedi ki, Türkiye Cumhuriyeti topraklarını başka bir ülkeye 49 yıllığına kiralayamazsınız ve reddetti ve iptal etti. Eğer o hakimlerin, o teklifi getiren partinin Genel Başkanı tayin etseydi o yasa maddesi iptal edilmezdi, o yasa iptal edilmezdi ve bugün bizim Suriye sınırımız tamamen İsrail’e terk edilmiş olacaktı. Buna “Evet” diyor muyuz? Yargı bağımsızlığı bunun için önemlidir. Bunun için bir partinin Genel Başkanı hakim tayin etmemeli. Hep birlikte buna karşı duyarlı olmalıyız, birlikte olmalıyız, birlikte mücadele etmeliyiz.

Buraya gelirken İstanbul’dan geldim yer gök “Evet” levhalarıyla dolu yer gök, her tarafta. Şimdi bakın Sevgili Trabzonlu kardeşlerim, bizimle mücadele etmek istiyorlar, bizimle derken partiyle değil doğrudan benimle mücadele etmek istiyorlar. Miting bakıyorum, sabah Kılıçdaroğlu, öğle Kılıçdaroğlu, akşam Kılıçdaroğlu, ikindi Kılıçdaroğlu. Ya arkadaş Kılıçdaroğlu size ne yaptı ben merak ediyorum ne yaptı size Kılıçdaroğlu? Söylüyorum onlar da duysunlar, Kılıçdaroğlu haram yemedi, kul hakkı yemedi, düzgün davrandı ve millete doğruları anlatıyor. Eğer siz benimle hesaplaşmak istiyorsanız çıkarsınız karşıma, hesaplaşırsınız ben ondan da çekinmiyorum.

O zaman bütün Trabzonlu kardeşlerimin düşünmesi lazım. Mazlumdan yana mı olacağız, zalimden yana mı olacağız? Haklıdan yana mı olacağız, haksızdan yana mı olacağız? Devletin malını kişisel çıkarları için kullananlardan mı yana olacağız, yoksa milletin parasını millet için harcayanlardan mı olacağız? Buna karar vereceğiz. Devletin parasını kullanıyorlar, arabalarını kullanıyorlar, uçaklarını kullanıyorlar, valilerini, kaymakamlarını kullanıyorlar, devletin forsunu kullanıyorlar, bir de kalkıyorlar sabah, öğle, akşam her türlü hakareti yapıyorlar. Ben bana yapılan hakaretlerin hiçbirisine cevap vermeyeceğim. Onu bu yüce milletin vicdanına havale edeceğim.

Hatta geçen arkadaşlara dedim ya bu 18 maddenin dışında acaba Kılıçdaroğlu’yla ilgili bir düzenleme mi var, yani adım geçiyor mu bir bakın bakalım belki bizim gözümüz görmemiş olabilir. Efendim yok dediler. Yoksa bunlar niye bu kadar benden bahsediyorlar? Anayasa değişikliğini anlatsınlar, vatandaş niye “Evet” diyecek onu anlatsınlar. Bırakmışlar onu anlatmayı benimle uğraşıyorlar. Ya devletin imkanı elinde, paralar emrinde, uçaklar emrinde, valiler emrinde, kaymakamlar emrinde ya benden ne istiyorsun arkadaş? Benden ne istiyorsun, ne istiyorsunuz benden? Çünkü onlar benim konuşmamdan rahatsızlar. Çünkü onlarda çok iyi biliyorlar ki, Kılıçdaroğlu millete doğruları söylüyor. Ama ne olursa olsun millete ahdim var, millete sözüm var sonuna kadar doğruları söyleyeceğim. Her ortamda doğruları söyleyeceğim.

Milletvekili sayısını 600’e çıkarıyorlar. Kabul ediyor musunuz? Çağrı yapalım duyarlar mı bilmiyorum. Ya 600 milletvekiline çıkarıyorsun, diyorlar ki, 600’e çıkarıyoruz güçlü parlamento. Daha güçlü yap o zaman 1000’e çıkar, 1500’e çıkar. Dünyanın en güçlü parlamentosu olsun. Güç sayıda değildir, güç akıldadır akılda bunu öğretmemiz lazım. Sayıyla güç olmaz, güç akıldadır.

Dolayısıyla siz parlamentoyu güçlü kılmak istiyorsanız yetkilerini artıracaksınız. Parlamentonun feshine ne diyorsunuz? Bir kişi, bir kişiye yetki veriyoruz. Arzu ettiği zaman hiçbir gerekçe göstermeden TBMM’yi feshedebilecek. Buna “Evet” diyor musunuz? Ne diyorsunuz? Hep birlikte “Hayır” diyeceğiz. Çünkü bu meclis Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yetkiyi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bile vermemiştir. 1924 Anayasası görüşülürken bu yetki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e verilmek istenir. İki genç milletvekili kürsüye çıkarlar derler ki, “Gazi Paşayı seviyoruz, Gazi Paşaya saygı da duyuyoruz, bu memleket için neler yaptığını da çok iyi biliyoruz ama bizi buraya Gazi Paşa değil, bizi buraya millet gönderdi, biz milletin sözünü dinleriz” demiştir. İşte 1924, işte 2017! 1924’te Gazi Mustafa Kemal’e verilmeyen yetki şimdi tek adama verilmek isteniyor. Kabul edecek misiniz? Kabul etmeyeceğiz. Asla doğru bulmuyoruz. Bu meclis Milli Kurtuluş Savaşını yöneten meclistir, bu meclis Gazi Meclistir, bu meclis Kıbrıs Barış Harekatını yöneten meclistir. Bu meclis 15 Temmuz darbe girişimini püskürten meclistir. Şimdi bu meclisin yetkilerini alalım bir kişiye verelim.

Bütün Trabzonlu kardeşlerime sesleniyorum, teklik Allah’a mahsustur. Biz tek adam olacağım, tek kişi olacağım, bütün yetkiler bende olacak, 80 milyonun düşünmesine gerek yok, her işi ben yaparım anlayışında değiliz. Bu anlayış Türkiye’yi felakete sürükler. Örnek mi? Esad’a bakın. Örnek mi? Saddam’a bakın. Örnek mi? Kaddafi’ye bakın. Örnek mi? Çavuşesku’ya bakın. Örnek mi? Hitler’e bakın. Örnek mi? Pinochet’e bakın. Bütün bu ülkelerde tek adam vardı ve o tek adam memleketi felaketlerine sürükledi. Ve binlerce insan yok oldu, binlerce insan acı ve gözyaşı döktü. O açıdan tek adam uygulaması bizim tarihimizde Osmanlı dahil, Osmanlı’da padişah vardı ama Veziri Azam vardı, Vezirler vardı, Şeyhülislam vardı. Hiçbir zaman bizim tarihimizde tek adam dönemi olmamıştır. Şimdi bütün yetkileri tek adama verelim diyorlar.

Tek adam olunca ne olur bir de onu anlatayım size. Tek adam olunca o bir adamı kandırdığınızda, aldattığınızda, satın aldığınızda veya ikna ettiğinizde Türkiye Cumhuriyeti devletini 24 saat içinde birilerine teslim eder. Buna “Evet” diyecek misiniz? Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir, hata kabul etmez. Yapılan hataları telafi edecek mekanizmalar oluşturur. Eğer bir kişiye bütün bu yetkileri verirseniz Türkiye’yi felakete sürüklersiniz. Bütün bu gerçeklerin anlatılması lazım. Ben anlatacağım sizler de anlatacaksınız, birlikte anlatacağız.

Sevgili anneler, bir çift sözüm de size. Şurada saçları örgülü güzel bir kızımız var. Hepimizin çocuğu aslında. Bu kızımız ne diyor “Geleceğim için Hayır” diyor. Çünkü bu kız çocuğu şunu söylüyor, “23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. 23 Nisan 1920’yi Türkiye Büyük Millet Meclisi bana bayram olarak verdi. Dünyada hiçbir parlamentonun çocuğuna vermediği bir bayramı Türkiye Büyük Millet Meclisi verdi, benim meclisime dokunmayın” diyor, meclisimin yetkilerini almayın diyor. Bu benim geleceğimdir, umudumdur diyor. “Milli iradeye dokunmayın, milli iradeyi bir kişiye teslim etmeyin, 80 milyonu bir kişiye teslim etmeyin yazıktır, günahtır, geleceğime dokunmayın” diyor.

O nedenle bütün annelere sesleniyorum ve gittiğim her yerde şu soruyu soruyorum. Siz sevgili anneler, freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Sevgili babalar sizler nereye gittiği belli olmayan bir treni çocuklarınızı, ailenizi bindirir misiniz?

Şimdi diyorlar ki, 80 milyonu hem freni olmayan, hem nereye gittiği belli olmayan bir araca bindirelim. Niçin, hangi gerekçeyle? Yazık günah değil mi bu memlekete? O nedenle anneler size görev düşüyor. Bakın, bu anlattıklarımın hiçbir partiyle ilgisi yok. Bu anlattıklarımın hiçbir kişiyle ilgisi yok. Bu anlattıklarımın demokrasiyle ilgisi var, insan haklarıyla ilgisi var, birlikte yaşama irademizi ortaya koyduk ister sağcı olsun, ister solcu olsun, ister milliyetçi olsun, ister ülkücü olsun, ister sosyal demokrat olsun, ister mütedeyyin olsun bütün vatandaşlarımın demokrasiye ihtiyacı var. Bütün vatandaşlar hep birlikte ortak yaşama irademizi ortaya koydu ve öyle götürmek zorundayız. Demokrasimize, cumhuriyetimize, bayrağımızı, vatanımıza sahip çıkmak zorundayız. Onun için ne diyeceğiz? “Hayır” diyeceğiz. Gerçekten de hayırlı bir iş yapacağız.

Bakın, tek adam ne yapar ve tek adam nasıl bir felaket hazırlar? Ben az önce size Saddam’dan, Esad’dan, Kaddafi’den, Çavuşesku’dan, Hitler’den ve diğerlerinden söz ettim. Size bizim tarihimizden bir örnek vereceğim. Çanakkale savaşını hepimiz biliriz değil mi? O türküyü de biliriz değil mi? “Çanakkale içinde vurdular beni ölmeden mezara koydular beni...” Bu türküyü dinleyip de hüzünlenmeyen, gözleri dolmayan hiç kimse olamaz. Bu bir ağıttır aslında. Ne diyor Mehmet Akif? Çanakkale için söylüyor. Şüheda fışkıracak şüheda diyor toprağı sıksan, şehitler fışkıracak diyor. Oraya yedi düvel geldi. Alman’ı, Fransız’ı, İngiliz’i ta Avusturalya’dan geldiler. Ama Çanakkale boğazında bir destan yazdık 13, 14 yaşındaki çocuklarımız orada şehit oldular, ama bir tek kişi Çanakkale boğazını geçemedi. “Çanakkale geçilmez” destanını yazdı. Sonra ne oldu? Yetkiyi bir adama verdik, bir adama ve o bir adam gitti bir anlaşmanın altına imza attı, bütün o gemiler hiçbir kurşun atmadan hepsi geldiler Marmara’da Dolmabahçe’nin önünde demirlediler ve İstanbul’u işgal ettiler, bir kurşun atmadan! Bir kişiye verdiğimiz yetkinin Türkiye için hangi felaketler doğuracağını en iyi anlatan hikaye, yaşadığımız hikaye, tarihimizden hikaye budur.

O nedenle diyorum bir kişiyi kandırırsanız, ikna ederseniz, aldatırsanız 24 saat içinde devleti birileri ele geçirebilir. Nasıl? 24 saat içinde öyle yetkiler veriyoruz ki o bir kişi bir tek kararnameyle bütün müsteşarları, bütün valileri, bütün kaymakamları, bütün bakanları, bütün başkan yardımcılarını, bütün müftüleri, bütün defterdarları, bütün emniyet müdürlerini bir kararnameyle değiştirebilir ve teslim edebilir. Türkiye için nasıl bir felaketin altına imza atıldığını herkesin bilmesi lazım herkesin.

Özellikle anneler, sizin sezginize güveniyorum. Siz tehlikeyi daha önceden görüyorsunuz. Sizin sorumluluğunuz ağır. Emin olun ağır. Biz çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakmak istiyoruz. Hukukun üstünlüğünün olduğu bir Türkiye’yi bırakmak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. Görüşümüz ne olursa olsun, kimliğimiz ne olursa olsun birlikte yaşamak istiyoruz ve huzur içinde yaşamak istiyoruz.

Bir de şöyle düşünün, bu anayasa değişikliği memleketin hangi sorununu çözecek? İşsizlik sorununu çözecek mi? Taşeron işçinin sorununu çözecek mi? Dış politikada itibar kazandıracak mı? Turistlerin gelmesi için bütün dünyayla barışacağız diye madde var mı? Ekonomide istikrar olacak mı? Emeklinin derdini çözecek mi? Peki bu anayasa değişikliği niye geliyor, hangi gerekçeyle geliyor? Bir Allah’ın kulu çıkıp bize anlatsın şunun için geliyor diye biz de bilelim, biz de öğrenelim.

Devlet memuru arkadaşlarıma da seslenmek istiyorum. Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili kararname çıkarma konusunda bütün yetkiler başkana veriliyor. Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili. Kim müsteşar olacak, nitelikleri ne olacak? Kim vali olacak, nitelikleri ne olacak? Kim müdür olacak, nitelikleri ne olacak bunları sadece bir kişi belirleyecek bir kişi. Devlet memuriyetinin güvencesi kalkıyor, bu anayasa değişikliği geçerse demokratik bir devlet değil, tek adam rejiminin olduğu bir parti devleti inşa edilmiş olacak. Ne demek parti devleti? Cumhurbaşkanı partili, Bakanlar partili, Cumhurbaşkanının Başkan Yardımcıları partili, valisi partili, kaymakamı partili. Peki, partisiz vatandaş ne olacak? İkinci sınıf vatandaş olacak. Buna ne diyeceğiz? Hep birlikte “Hayır” diyeceğiz. Çünkü biz ülkemizi seviyoruz ve birlikte yaşamak istiyoruz.

Bakın, o kadar yetkiler veriyoruz ki Başbakanlığı kaldırıyorlar. Niye kaldırıyorlar? Diyorlar ki bu gelirse hızlı karar alacağız. Sevgili anneler, siz çocuklarınıza öğretmiyor musunuz acele işe şeytan karışır diye. Siz söylemiyor musunuz acele işe şeytan karışır. Meclis var orada, 550 kişi var, ortak akıl var otursunlar kanunları beraber çıkarsınlar. Niye meclisin yetkisini alıp bir kişiye veriyorsun? Bu felaket değil midir, yazık günah değil midir? Bakan sayısını kim belirleyecek? TBMM değil, Başkan belirleyecek. Başkan Yardımcısı sayısını kim belirleyecek? TBMM değil, bir kişi belirleyecek. Buna ne diyeceğiz? Hep birlikte “Hayır” diyeceğiz.

Ve bir şey daha. Yağmur yağıyordu çok şükür yüce Rabbimize bize bu konuşma fırsatını daha iyi koşullarda yapma imkanı verdi. Yağmurun, bereketin her zaman iyi olduğunu biliyoruz, olması gerekir. Toprağın yağmura ihtiyacı var onu da biliyoruz. Bütün tabiatın yağmura ihtiyacı var onu da biliyoruz. İnşallah bereketli, güzel bir Türkiye’de hep birlikte huzur içinde yaşarız. Çoluk çocuğumuzla birlikte huzur içinde yaşarız. Bu benim en büyük arzum ama eminim bütün annelerin ortak arzusudur. Her anne evinde huzur olmasını ister, her anne çocuğunun iş güç sahibi olmasını ister. Her anne evinde tencere kaynamasını ister. Biz bunlarla uğraşacağımıza devleti nasıl bir kişiye teslim ederiz onunla uğraşıyoruz. Yazıktır, günahtır.

Milletvekili sayısını artırıyorlar fatura 187 trilyon lira. Şimdi ben fındık üreticisi kardeşlerime sesleniyorum, Allah aşkına sandığa gittiğinizde önce şunu düşünün, bu 187 trilyon lirayı fındık üreticisine verseydin daha iyi değil miydi? Niye 50 milletvekiline veriyorsun, 50 kişiye niye veriyorsun? Ver fındık üreticisine yüzbinlerce kişi rahat geçinsin, huzur içinde olsun. Fındığı yabancılara teslim ettiler. Çayı da yabancılara teslim edecekler göreceksiniz. Onu da teslim edecekler. O açıdan hepimizin dikkatli olması lazım.

Dış politikanın sonucu olarak Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyeli var. Diyorlar ki, “Evet çıksın, arkasından Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz.” Kabul ediyor musunuz? Şu çağrıyı yaptım, Suriyelilere eğer sen vatandaşlık vermek istiyorsan, bak anayasa değişikliğinde referandum yapıyoruz, Suriyeliler konusunda da referandum yapalım. Onu kabul etmiyorlar. Bu anayasa değişikliğinde ne var biliyor musunuz? Vatandaşlık için Bakanlar Kurulunun kararı gerekiyor. Bakanlar Kurulu karar vermeden bir kişiye vatandaşlık verilemez. Bu anayasa değişikliği geçtiği takdirde Bakanlar Kurulu kalktığı için bir kişi arzu ederse 4 milyon Suriyeliyi bir gecede vatandaş ilan eder. Kabul ediyor musunuz? Bizim askerlerimiz El Bab’da şehit olacak, bizim askerlerimiz eski 35, 40 derecede terör örgütü PKK’yla mücadele edecek ama onlar çocuklarına ikbal hazırlıyorlar. Nasıl? 18 yaşında milletvekili yapacaklar, ömür boyu askerden muaf olacak, 2 yıl milletvekilliği yaptıktan sonrada milletvekilliği emeklilik haklarına sahip olacaklar.

Sevgili anneler kabul ediyor musunuz? Allah aşkına siz buna inanıyor musunuz benim 18 yaşındaki oğlum, torunum milletvekili olacak inanıyor musunuz? Bu milletin aklıyla alay ediyorlar. O nedenle hepimize görev düşüyor hepimize.

Sandığa gideceğiz, huzur içinde, fındık rengi olan kahverenginin altına güzel mührümüzü huzur içinde basacağız. Demokrasimiz için, birlikte yaşamak için, huzurumuz için, geleceğimiz için, haklarımız için, çocuklarımız için, evlatlarımız için, atalarımız için ve vatanımız için, bayrağımız için “Hayır” diyeceğiz.

12 Eylül 1982 anayasası oylanırken İstanbul’da genç bir kamu görevlisiydim. Gittim sandığa ve 12 Eylül darbe anayasasına “Hayır” oyunu kullandım. Bugün evlatlarıma ve torunlarıma diyorum ki, ben o darbe anayasasına “Hayır” oyu vermiştim ve onun onurunu taşıyorum. Bütün Trabzonlu kardeşlerim, yer gök şahit olsun ki, bu anayasa referandumunda “Hayır” oyu kullandığınızda evlatlarınıza, torunlarınıza onurlu bir miras bırakacaksınız. “Demokrasiyi kaldırmak istediler, 80 milyonu bir kişiye teslim etmek istediler, o kişi 24 saat içinde aldatılırsa, kandırılırsa, ikna edilirse Türkiye Cumhuriyeti devletini dahi bir yerlere teslim edebilirdi. Ben gittim senin için, ülkem için, çocuklarımız için, birlikte yaşamak için “Hayır” oyunu kullandım, ben bu onuru taşıyorum” diyeceksiniz. Bu onuru hep birlikte taşıyacağız.

Değerli kardeşlerim, bu anlattıklarımın hiçbir partiyle ilgisi yok. Hiçbir kişiyle de ilgisi yok. Bu anlattıklarım hepimizle ilgili. Birlikte karar vereceğiz, birlikte anlatacağız. Benim sorumluluğum var, sizlerin de sorumluluğu var. Sizler de anlatacaksınız, esnafa anlatacaksınız, ev ziyaretlerinde anlatacaksınız, parkta anlatacaksınız. Çocuklarımız için, güzel bir gelecek için, huzurlu bir Türkiye için birlikte gideceğiz hayırlı bir iş yapacağız “Hayır”ın altına mührümüzü basacağız.

Anneler ağzınıza sağlık. Annelerin “Hayır”ı şarkı gibi, destan gibi dünyaya yayılsın istiyorum.

Diyorlar ki, “Hayır” çıkarsa kaos olur. “Hayır” çıkarsa hiçbir şey olmaz. “Hayır” çıkarsa bütün dünyaya şu mesajı vermiş oluruz. Türkiye’de demokrasiyi kaldırmak istediler, Türkiye’de parlamentonun yetkilerini bir kişiye vermek istediler, valisiyle, kaymakamıyla her türlü baskıyı kurdular, ama millet direndi ve demokrasiye sahip çıktı, yaşasın Türk milleti diyecekler ve bunu söyleyecekler.

Hepinize şükran borçluyum, hepiniz sağ olun, var olun diyorum. Hepinize en içten saygılarımı, sevgilerimi ve muhabbetlerimi gönderiyorum. Doğruları söylemeye devam edeceğiz doğruları. Rahatsız oluyorlar biliyorum. Bugün de konuşacaklar, gene ana gündem konusu Kılıçdaroğlu olacak. Siz lütfen 18 maddeye bir bakın, orada bir Kılıçdaroğlu maddesi var mı, yok mu? Varsa bana bir haber verin zahmet olacak. Çünkü ben olmasam vallahi miting de yapamayacaklar. Emin olun miting de yapamayacaklar.

Zalimin karşısında duracağız, zulmün karşısında duracağız, adaletten yana olacağız, haktan yana olacağız, hukuktan yana olacağız, insandan yana olacağız, tabiattan yana olacağız, güzellikten yana olacağız, birlikte yaşamaktan yana olacağız. Ve hep beraber güzel Türkiye’de onurumuzla yaşayacağız.

Hepinize tekrar şükranlar, saygılar, sevgiler ve muhabbetler. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.