Kemal Kılıçdaroğlu'nun 29 Mart 2019 Manisa mitinginde yaptığı konuşma


Efendim hepinize yürekten selamlarımı saygılarımı sunuyorum, hoş geldiniz, onur verdiniz, sizlere hitap etme şansını bana verdiğiniz için ayrıca yürekten şükranlarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.

Bizi, yani Millet İttifakını Cumhur İttifakından ayıran temel bir farklılık var. Az önce Büyükşehir Belediye Başkan Adayımızı dinlediniz, Manisa için yapacağını anlattı, güzel şeyler anlattı, başka örnekler verdi ve Manisa’yı bütün kırsalı da dahil olmak üzere kucaklayacağını, kentle kır arasında sağlıklı bir gelir dağılımını sağlayacağını, kırsalda yaşayan, köyde yaşayan vatandaşların da daha iyi bir hayat standardına kavuşması gerektiğini ve bunun için de çaba harcayacağını söyledi. Yani neler yapacağını kendisi anlattı ve bizler de iki Genel Başkan olarak dinledik. Onlarda ise şöyle bir şey var, belediye başkanı asla konuşamaz, projelerini anlatamaz, bir kişi konuşur herkes onu dinler. Ben merak ediyorum, merak ettiğim konu şu, Manisa’yı Manisa’dan mı yöneteceksiniz, Ankara’dan mı yöneteceksiniz? Ankara’yı Ankara’dan mı yöneteceksiniz, saraydan mı yöneteceksiniz? İzmir’i İzmir’den mi yöneteceksiniz Ankara’dan mı yöneteceksiniz? Adı üstünde yerel seçim, adı üstünde yerinden yönetim, adı üstünde belediye başkanımız gelecek sizlere hizmet edecek. O nedenle sakın unutmayın bizlerle onlar arasında temel bir farklılık var. Bizde belediye başkanı çıkıyor düşüncelerini aktarıyor, projelerini aktarıyor fazla süre almamak için de olabildiğince kısa cümlelerle bütün projelerini size sunmaya çalışıyor. Aramızda böyle bir fark var bunu bilmenizi isterim.

Bu vesileyle tekrar hepiniz hoş geldiniz demek istiyorum.

Sayın Genel Başkanım, biraz sonra Manisa’yla ilgili güzel şeyler söyleyeceksiniz biliyorum. Manisa’nın tarihini, Manisa’nın kültürünü, Manisa’nın üzümünü, Manisa’nın incirini, Manisa’nın hemen hemen her alanıyla ilgili söylenecek çok güzel sözleri biliyorum. Ama benden sonra Sayın Genel Başkan da konuşacak, o nedenle ben izninizle bir iki temel konuya değinip sözlerimi bitireceğim.

Birinci konu şu, geçen gün sarayda oturan beyefendi konuştu, “Ekonomiden sorumlu kişi benim” diyor. Bir dakika efendim tam cümleyi bulayım size, “Türkiye ekonomisinin sorumlusu benim” diyor. “Yerel yöneticilerin yapacağı hiçbir şey yok” diyor. Yani diyor ki, AK Partiden ne belediye başkanı kardeşim, nereden çıktı bunlar, usulen bir belediye başkanı olacak ama her şeyden sorumlu benim, ekonomiden de sorumlu olan benim. Böyle bir anlayışa ben merak ediyorum Türkiye Cumhuriyeti devletinde hangi vatandaş gidip evet diyecek, hangi vatandaş diyecek?

Belediyenin bütçesi var, evet belediyenin bütçesi var, belediyenin meclisi var, belediyenin imkanları var. Belediye nereye hizmet edecek? Manisa’ya, kırsalına da, kentine de herkese hizmet edecek, hizmet götürecek. Onlar gidiyorlar ağaçları yurtdışından ithal ediyorlar, çiçekleri yurtdışından ithal ediyorlar, samanı yurtdışından ithal ediyorlar, hemen hemen her şeyi yurtdışından ithal ediyorlar. Bizim belediye başkanımız da diyor ki, kardeşim Türkiye’de bunların hepsi var, kurun bir kooperatif ağacı da sizden alacağım, çiçeği de sizden alacağım, sütü de sizden alacağım, eti de sizden alacağım, samanı da sizden alacağım, meraları ıslah edeceğim. Bütün bunların hepsini söylüyor. Ne demektir bu? CHP’nin ve İYİ Partinin yönettiği belediyelerde ekonomik kriz diğer illere göre çok daha ağır kendisini hissettirmiyor. Bu gerçeği herkesin bilmesini isterim. Eğer bu gerçekten yola çıkarsak Türkiye nefes alacaktır. Bunu özellikle sizlere hatırlatmayı bir görev bildim.

Şöyle diyor yine sarayda oturan zat, “Türkiye’nin ekonomisini belediye başkanlarının düzeltme şansı var mı” diyor. Yani memleketi ben bu hale getirdim ne yapayım diyor, belediye başkanları bunu düzeltir mi? Türkiye ekonomisini bu hale getirdiğini ben de çok iyi biliyorum, berbat ettiğini ben de çok iyi biliyorum, neler yaptığını ben de çok iyi biliyorum, sarayda gül gibi geçindiğini ben de çok iyi biliyorum. Bu ülkede saray dışındaki çocukların yatağa aç girdiğini ben de biliyorum. Saraydaki yandaşlarının çocuklarının tamamının işi gücü var, onun dışında vatandaşın çocuklarının işsiz olduğunu, yıllardır iş beklediğini ben de çok iyi biliyorum. Bunları unutmadık, unutmayacağız bunları.

Şöyle diyor, “Yatırıma, üretime, büyümeye, istihdama destek verecek bir ekonomik yapının inşası için çok önemli adımlar atacağız.” Buyurun! 17 yıldır adım atmadı, seçimden sonra adım atacağız diyor. Üstelik ne adımları? Yatırıma. İyi de en büyük yatırım olan, 20 milyar dolarlık yatırım olan Tank Palet Fabrikasını Katar ordusuna peşkeş çekerken bunları düşündün mü? Oradaki işçileri düşündün mü?

Bakın değerli Manisalılar, iki ayrı sınıf var ülkemizde. Bir, sosyete saray ve onun çevresi. İki, Türkiye’deki vatandaşlar. Sosyete sarayda işsizlik yok, yoksulluk yok, mutfak masrafı yok, dolmuş parası yok, taksi parası yok, doğalgaz parası yok, elektrik parası yok, yani her şey bedava. Mutfak masrafı yok, okul masrafı yok, her şey bedava. Çift dikiş maaş alıyorsun, ayda 46 bin lira alıyorsun 11 tane mi, 12 tane mi bilmiyorum uçağın var keyfine bakıyorsun.

Bir de onun dışındakine bakalım, yani bizlere bakalım, yani sizlere bakalım. İşsizlik var, yoksulluk var, anne işsiz, baba işsiz, evlat işsiz, böyle bir tablo var. Artı her türlü masraf var, artı enflasyon var, artı mutfaklarda yangın var. Ben yangın var dedikçe, mutfaklarda yangın var, Türkiye’de sorun var, işsizlik var, insanlar gelip meclis duvarının dibinde kendilerini yakmaya başladılar dedikçe isyan ediyor, “Bay Kemal yine konuşuyor” diyor.

Bay Kemal konuşacak, Bay Kemal ağzına fermuar mı çeksin? Vatandaşın derdini kim dile getirecek? Bay Kemal dile getirecek.

Ayrıca o zata söylemek isterim Bay Kemal olmak öyle kolay değil yani. Bay Kemal olmak için önce namuslu adam olacaksın, dürüst adam olacaksın. Bay Kemal olmak için oğlunu bedelli askerliğe göndermeyeceksin. Bay Kemal olmak için bayrağına, vatanına sahip çıkacaksın. Bay Kemal olmak için Süleyman Şah türbesini kaçırmayacaksın. Biz bunların hepsini biliyoruz. Bay Kemal olmak için kul hakkı yemeyeceksin. Bay Kemal olmak için sabahın köründe oğluna telefon açıp oğlum paraları sıfırladın mı demeyeceksin.

Biz bunları biliyoruz, bunları söylemeye devam edeceğiz, ta ki bu ülkede huzur sağlanıncaya kadar. İstediğimiz ne, biz ne istiyoruz? Memleketimizde huzur istiyoruz. Biz ne istiyoruz? Memleketimizde adalet istiyoruz. Biz ne istiyoruz? Memleketimizde işsizlik olmasın istiyoruz. Biz ne istiyoruz? Memleketimizde hiçbir çocuk yatağa aç girmesin istiyoruz. Biz ne istiyoruz? Esnaf kazansın istiyoruz. Biz ne istiyoruz? Çiftçi kazansın istiyoruz. Biz ne istiyoruz? Her evde huzur olsun, her evde bereket olsun istiyoruz. Biz ne istiyoruz? Adalet istiyoruz, hak istiyoruz, hukuk istiyoruz.

Kim söyledi? Az önce Büyükşehir Belediye Başkanımız dedi ki, “Tek ilkem olacak hak, hukuk ve adaleti sağlayacağım.” Nerede? Manisa’da sağlayacağım diyor. Adaletle yapacağım diyor. Bakın bu lafın önemli bir yönü var. “İhaleleri yapacağım, herkes görecek” dedi. Niçin? Bir belediye başkanı yatırım yaparken para harcar. Kimin parasını? Sizin paranızı harcar. Dolayısıyla sizin paranızı harcayan bir belediye başkanının yaptığı her harcamanın hesabını size vermesi lazım. Başkanımız ne diyor? “Hesabını vereceğim” diyor. Bir siyasetçi için en büyük onur, bir şeref madalyası vatandaşa harcadığı paranın hesabını vermesidir. Hesabını veren bir kişi saygın bir kişidir. Hesabını veren bir kişi halka saygı duyan bir kişidir. Hesabını veren bir kişi kul hakkı yemeyen bir kişidir. O nedenle biz Orkun Başkanımıza sonuna kadar güveniyoruz. İnşallah siz de ona güveneceksiniz ve oyunuzu vereceksiniz. Onu 1 Nisan’da Manisa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturtacaksınız, sonra lütfederse Sayın Genel Başkanla birlikte beraber gideceğiz, bize çay ısmarlamadı ama o zaman birer kahve ısmarlar herhalde. Tamam mı Sayın Başkan?

Efendim iki konuda düşüncemi ifade edip bitireceğim. Birincisi şu, 17 yıl geçti AK Partiye o dönemlerde oy veren vatandaşlarım var, o vatandaşlarıma seslenmek istiyorum. 17 yıl bunları omuzlarınızda taşıdınız. 17 yıl, 1 yıl değil, 5 yıl değil, 10 yıl değil, 15 beş yıl değil 17 yıl omuzlarınızda taşıdınız. Dediler ki tek başına iktidar olmak istiyoruz yoksa memleketi yönetemiyoruz, tek başına iktidar oldular. Hiçbir bahanenin arkasına sığınamazlar. Bakan dediler istedikleri oldu, vali dediler istedikleri oldu, rektör dediler istedikleri oldu, kaymakam dediler istedikleri oldu, ne dedilerse istedikleri oldu, her şey oldu. Sonra efendim ben başbakanım ama cumhurbaşkanı olmak istiyorum. O da verildi. Cumhurbaşkanı oldum ama nereden çıktı bu başbakan onun kalkması lazım, benim tek başıma yönetmem lazım dedi o da oldu. Referandum öncesi diyordu ki, “Bana verin, ben cumhurbaşkanı olayım bakın faizler nasıl düşecek, bakın dolar nasıl düşecek. Bakın nasıl yapacağız, bakın memleket nasıl uçacak.” Doğru memleket uçtu, yokuş aşağı gidiyoruz. Freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı gidiyoruz.

17 yılda ne istedilerse yaptı. Sizlerden yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından 17 yılda 2 trilyon dolardan fazla vergi topladılar, 70 milyar dolarlık özelleştirme yaptılar, ayrıca 500 milyar dolar da devleti borca soktular. Soru şu, vicdana sorulması gereken soru şu, AK Partili kardeşlerimin vicdanlarına sorması gereken soru şu, “Ne istediysen tamamını yaptık. 17 yılın sonunda hiçbir Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin harcamadığı paradan kat kat daha fazlasını harcadın. 17 yılın sonunda beni neden getirdin soğan kuyruğuna muhtaç ettin.” Sor kardeşim, bu soruyu sor. Bu sorunun cevabını sor, ondan sonra git oy kullan. Senin çocuğun işsiz ben biliyorum, evladın işsiz biliyorum, binlerce çocuk yatağa aç giriyor ben bunu biliyorum, ama onlar sarayda keyif çatıyorlar, özel bir sosyete, özel bir sınıf var orada. Vatandaşın derdi yok sanki öyle biliyorlar. Bir kibir abidesi var orada. Herkesi aşağılayan, aşağılamanın ötesinde herkesi hor gören. Emeklilikte Yaşa Takılanlar var hak istiyorlar. Vatandaş hak ister. Ne dedi onlara? “Türedi” dedi. Bir ülkenin yöneticisi kendi vatandaşına türedi der mi? O nedenle bütün EYT’lilere sesleniyorum Emeklilikte Yaşa Takılanlara, eğer bu seçimlerde gider de oy verirseniz benim iki elim yakanızda olacak, bunu da söyleyeyim size.

Bir de ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim, milliyetçi kardeşlerime seslenmek isterim. Bizim altıokumuzdan birisi zaten milliyetçilik. Milliyetçilik kolay bir olay değildir. Milliyetçilik bayrağını sevmektir, milliyetçilik vatanını sevmektir, milliyetçilik ülkesini sevmektir, milliyetçilik insanlar arasında ayrım yapmamaktır. Milliyetçilik bu ülkenin taşına, toprağına gözünü kırpmadan canını feda etmek demektir. Milliyetçilik budur. Milliyetçilik hiçbir egemen gücün karşısında boyun eğmemektir. Milliyetçilik Trump telefon ettiği zaman papazı nefes almadan serbest bırakmak demek değildir. Milliyetçilik farklı bir şeydir. Milliyetçilik aynı zamanda kendi ülkesinin silah fabrikalarını yabancı bir orduya peşkeş çekmek demek değildir. Sadece Sakarya’daki Tank Palet Fabrikasından söz ediyorum, değeri 20 milyar dolar. 20 milyar dolarlık fabrikayı yüzde 49.9’unu 25 yıllığına Katar ordusuna peşkeş çekiyorsun. Ben bütün milliyetçi kardeşlerime seslenmek isterim. Bütün ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Dünyada hangi devlet vardır ki kendi silah fabrikasının yarısını 25 yıllığına yabancı bir orduya peşkeş çeksin, hangi ülke vardır? Sorun bu ülkenin eğer gerçekten bekasıysa, bir silah fabrikasının yabancı bir orduya peşkeş çekilmesiyle beka sorunu ortaya çıkar. Ne demek 20 milyar dolarlık fabrikayı götüreceksin Katar ordusuna 25 yıllığına peşkeş çekeceksin? Beni üzen kendisine milliyetçi diyen bir kişinin bütün bu olaylar karşısında ağzına bant çekmesidir, konuşmamasıdır, sarayın sözcülüğünü yapmasıdır. Kendisine milliyetçi diyen kişi Türkiye’nin en büyük silah fabrikası yabancı bir orduya peşkeş çekilirken bir dakika der, milliyetçilik ölmedi der. Sen bu fabrikayı Katar ordusuna 25 yıllığına nasıl peşkeş çekersin? Ben bunu anlayamıyorum. O nedenle kendisini ülkücü sayan, milliyetçi sayan kardeşlerimin de sandığa giderken oturup düşünmesi lazım. Hepimizin bu acı tabloya bakması lazım.

Sordum defalarca, şu cevabı verdi sarayda oturan zat. Efendim bu fabrikayı modernize etmek gerekiyormuş, eee, 50 milyon dolar bulamadık 50 milyon dolar için ben bunu yaptım. Nedir 50 milyon dolar? Sen Suriyelilere 35 milyar dolar buluyorsun da, devletin silah fabrikasına 50 milyon dolar mı bulamadın? Şunu söyledim bana kızıyor ya, bunu düşürün diyor, bunu aman siyasetin dışına çıkarın bir sürü laf ediyor. Kendisine şu teklifi yaptım, sen o Katar sözleşmesini iptal et bir hafta içinde ben 50 milyon dolar bulamazsam siyaseti bırakacağım, bu kadar basit. 50 milyon doları bir haftada bulur bu millet!

Soru şu, 20 milyar dolarlık bir silah fabrikasını Katar ordusuna kaça verdin? Kimse bilmiyor. Kaça verdin? Bedava alınan uçak için diyorsan, uçağın değeri neresinden baksan hiçbir işe yaramıyor. Ayrıca şu da var, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir onuru vardır, haysiyeti vardır. Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden birisi başka bir devlet başkanının verdiği bedava uçağa binmez, onursuzluk sayar onu. Ne demek bedava uçak? Türkiye o kadar düştü mü? Ayrıca beyefendinin -Sayın Genel Başkanım kaç uçağı vardı- 13 uçağı var en küçük uçağı satsa 150 milyon dolar. 12’sine bin kardeşim, en küçüğü sat 150 milyon dolar. 50 milyon dolarını verirsin oraya 100 milyon dolarını istersen mutfağa tahsis et, ye istediğin kadar. Anlamakta zorluk çekiyorum.

Söyledim bir daha söylüyorum, sandığa giderken düşüneceğiz, ülkemizin geleceği için birlikte, beraber sandığa gideceğiz. Huzurlu bir Türkiye istiyoruz, beraber yaşadığımız bir Türkiye istiyoruz, hiç kimsenin kimliğinden, inancından, yaşam tarzından ötürü sorgulanmadığı, herkesin işinin, aşının olduğu, her evde bereketin, her evde huzurun, memlekette huzurun olduğu bir Türkiye istiyoruz.

Bu dileklerle hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. Belediye başkanlarımızı size emanet ediyoruz, sizi de Allah’a emanet ediyoruz.