Kemal Kılıçdaroğlu'nun 28 Mart 2019 Bursa mitinginde yaptığı konuşma
Efendim hepinize merhabalar. Az önce baktım büyük bir dikkatle Sayın Genel Başkanı dinliyordunuz, ben de büyük bir dikkatle dinledim. Meral Hanım gerçekten de Türkiye’nin sorunlarına vakıf, aynı zamanda çözümleri de çok iyi ortaya koyan bir saygıdeğer Genel Başkan. O Genel Başkan’la birlikte böyle güzel bir toplantıyı düzenlemekten, İYİ Parti’den ve Cumhuriyet Halk Partisi’nden vatandaşların bir araya gelerek ve hiçbir partiye üye olmaksızın yine burada bulunan, bu meydanda bizi onurlandıran bütün Bursalılara şükran borçluyum. Bursa mükemmel bir kent. Bursa tarihiyle mükemmel bir kent, üniversitesiyle, doğasıyla, dağlarıyla, ovalarıyla, yaylalarıyla mükemmel bir kent, Osmanlı’nın Başkentliğini yapmış bir kent, ilk bakanlar kurulu toplantısının yapıldığı bir kent. O nedenle Bursa sıradan bir şehir değildir. Bursa sıradan bir vilayet değildir. Bursa köklü tarihi derinliği olan, hepimizin üzerinde durduğu gerçekten de görkemli bir kenttir. Ve Bursa’da yaşamak bir ayrıcalıktır. Bursalı olmaktır bir ayrıcalıktır.
Bu eser Türkiye Cumhuriyeti Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 32. maddesinin şartları altında Vikikaynak'ta yer almaktadır. İlgili madde:
|
||
Efendim Nilüfer’de olmak ayrıcalıktır, ama Mustafa Bozbey diyor ki, Bursa’da olmak bir ayrıcalıktır. Baktım, Bursa’ya geliyorsunuz gülümseyin diyor. Öyle yapacak, Mustafa Bozbey Nilüfer’de yaptığını bütün Bursa’da gerçekleştirecek, hayata geçirecek. Göreceksiniz 5 yıl içinde beton Bursa değil, Yeşil Bursa olacak. Eski tarihi kimliğine kavuşacak, tarihi eserler ortaya çıkacak. Çok daha önemli bir şey yapacak, İnegöl’den söz etti. İnegöl neden Türkiye’nin, neden Avrupa’nın en güzel mobilya merkezi olmasın? Ne eksiği var? Ustalar var, çalışanlar var, insanlar var, fabrikalar var. Neden Avrupa’nın ve neden dünyanın haberi yok? Orada bir uluslararası fuar düzenleyecek, her yıl düzenleyecek bu fuarı. Tasarımcılar gelecek oraya, dünyanın her tarafından en önemli mobilya tasarımcıları gelecek. Dolayısıyla Bursa sadece tarihiyle, sadece kültürüyle, sadece tarımıyla değil, aynı zamanda mobilyasıyla da bütün Avrupa’nın en önemli kentlerinden birisi olacak. Kim yapacak? Mustafa Bozbey yapacak. İnanarak söylüyorum, Mustafa Bozbey yapacak. Mustafa Bozbey, hava kirliliğinden tutun, çevreye kadar her şeyle ilgilenecek, her şeyi yapacak ve sonuçta Bursa’da yaşamanın ayrıcalığını hep birlikte görmüş olacağız. Siz de seçildikten sonra denetleyeceksiniz, ben de denetleyeceğim. Siz de bakacaksınız, ben de bakacağım. Siz de diyeceksiniz ki şu vaadi vermiştin yerine getir, ben de şu vaadi vermiştin yerine getir diyeceğim ve beraber, birlikte güzel bir Bursa’yı inşallah inşa edeceğiz.
Efendim, diyorlar ki bir beka sorunu var diyorlar. Bir şey söyleyeceğim Allah aşkına, beni dikkatle dinleyin. Beka sorunu var diyorlar. Beka sorunu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin beka sorunu var demek, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği yok anlamına gelir. Yani bir tehlikeyle karşı karşıyayız, Türkiye yok edilmek üzere. Sizin Türkiye’den haberiniz bile yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölgesinin en güçlü, en kuvvetli devletlerinden birisidir. Nüfusuyla, çalışkanlığıyla, insan yapısıyla, her şeye rağmen ekonomiyle bölgesinin en güçlü devletidir. Peki niye diyorlar illa bir beka sorunu var? Ne var Allah aşkına? Ne olacak? Başka bir beka sorunu var, ben onu biliyorum. Yani elden gidecek, nasıl götüreceğiz, onlar gidecek. Gidecek, ben de biliyorum. Kimin izniyle? Allah’ın izni ve sizlerin oylarıyla gidecek. Bir şekliyle Türkiye’yi yeniden güçlü, yeniden saygın, demokrasisi gelişmiş bir ülke haline getireceğiz. Şimdi beka sorunu… Muhtar seçilecek Allah aşkına, muhtarı seçtik, köyde muhtarı seçtik, mahallede muhtarı seçtik. Muhtarın ne beka sorunu var? Oyu aldı, mahallede derdi olursa vatandaş gidecek, soracak. Ne beka sorunu var? Hadi geçtik muhtarı. Belediye meclis üyesi, belediye meclis üyesi kim? Bursalılar. Koymuşlar, listeler orada. Belediye meclis üyeleri seçilecek, belediye başkanı bir şeyler getirecek, görüşler, öneriler, yatırımlar vesaire, orada oylanacak. Ne beka sorunu olacak? Geçtik, il genel meclis üyesi... Başkanı kim? Vali. Kimler seçiliyor, vatandaşlar. Ne beka sorunu var? Herhangi bir beka sorunu yok. Vali yerinde duruyor, onu da zaten sen tayin ediyorsun. Ne beka sorunu var? Sorun şu, Türkiye’nin beka sorunu yoktur, Türkiye bölgesinin en güçlü ülkesidir. Türkiye üretimden koparılmadığı sürece, herkesin çalıştığı, işinin olduğu, aşının olduğu, huzurlu bir Türkiye olduğu sürece hiçbir beka sorunu yoktur, bunu söyleyenler vatandaşları korkutarak oy almak istiyorlar. Niye? Vatandaş korkar mı? Gideceğiz sandığa, oylarımızı kullanacağız. Mustafa Bozbey’i Büyükşehir Belediye Başkanı seçeceğiz. Görecekler, Bursa’yı görecekler, Türkiye’yi görecekler, güzel işler nasıl yapılır, bunların hepsini öğrenecekler. Demek ki beka falan filan, bunların hepsi hikaye. Normali nedir? Normali şudur, çıkar derler ki biz şunları şunları yapacağız. Yani bir hizmet yarışıdır siyaset. Tıpkı Mustafa Bozbey’in gelip burada sizlere ben şunları yapacağım demesi gibi. İşsizlikten söz edemiyorlar, işsizliği yarattılar. Üretimden söz edemiyorlar, tarım bitti zaten. Ekonomiden söz edemiyorlar, mutfaklarda yangın var söz edemiyorlar. Sanayici memnun değil, söz edemiyorlar. Emeklinin hali meydanda, söz edemiyorlar. Esnaf siftah yapamıyor, söz edemiyorlar. Ne diyorlar? İftira atıyorlar, iftirayla bu işler yürümez. Sanıyorlar ki vatandaş bunları bilmiyor, bizim vatandaşımız her şeyi biliyor, her şeyin tanığı, her şeyi görüyor. Neyin nasıl olduğunu da zaten biliyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreç içinde sandığa giderken benim sizden isteğim, düşünün. Elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Neden düşünün diyorum, şunun için, özellikle geçmiş seçimlerde AK Parti’ye oy veren değerli kardeşlerime seslenmek isterim. 17 yıl iktidar yaptınız. Tek başına iktidar yaptınız, ortağı yoktu. 17 yıl öncesine götüreyim sizi, kazandığında başbakanlığı İstanbul’dan geldi Ankara’ya. Ankara’da Keçiören’de bir daireye oturdu, ben dedi milletin başbakanıyım dedi. Ben bir dairede oturacağım dedi. Beraber oturacağız dedi. Milletvekili lojmanlarının satılması lazım, milletvekillerinin de milletin arasında olması lazım dedi. Ve oyunu her seferinde artırdı, vatandaş da güvendi, tamam dedi. Arkasından vatandaşlardan vergi topladı, 2 trilyon doların üzerinde vergi, 17 yılda. Arkasından devlet fabrika kurar mı dedi, bizim dedelerimizin, babalarımızın ödedikleri vergilerle kurulan fabrikaları 70 milyar dolara sattı. Yetmedi, arkasından devleti 500 milyon dolar borca soktu. Şimdi şu soruyu sormak zorundayız. AK Parti’ye oy veren kardeşlerim, vicdanlarına şu soruyu sormak zorundalar. 2 trilyon vergi topladın, 70 milyar dolar fabrikaları sattın, Etibank, Sümerbank, şeker fabrikaları, çimento vesaire, sattın. 500 milyar dolar da borçlandın. Peki kardeşim bizi neden soğan kuyruğuna mahkum ettin? 17 yılın sonunda bizi neden soğan kuyruğuna mahkum ettin? Bu soruyu soracaksınız. 17 yılın sonunda her türlü oyu aldın, Keçiören’deki evden çıktın, sarayda oturuyorsun, 17 yılın sonunda 2 trilyon dolar vergi, 70 milyar dolar özelleştirme, 500 milyar dolar borç, vatandaş da soğan kuyruğunda. Ve döndü dedi ki o vatandaşlara, bunlar birer varlık kuyruğudur dedi. Vatandaşın aklıyla alay ediyor. Allah aşkına vatandaşıyla dalga geçilir mi? Oraya giden insanlar fakir, fukara insanlar. Oraya giden insanların nasıl geçindiğinden senin haberin var mı? Oraya giden insan, 1 kilo daha ucuz soğan alırım, patates alırım diye yollara düşmüşken, sen onlarla dalga geçiyorsun, varlık kuyruğu diyorsun. Ben seni bilmez miyim? O varlık kuyruğu olsa, o kuyruğun en başında sen olurdun, ben seni bilmez miyim? AK Parti’li kardeşlerime tekrar söylüyorum, 17 yıl omuzlarınızda taşıdınız, 17 yıl tek laf ettirmediniz, 17 yıl her şeyi sattı, her şeyi, sarayda oturuyor. İki şey var, dikkatle bakılması gereken iki şey var. Bir, sarayda oturanlar, iki, vatandaşlar. Türkiye eğer ayrıştıysa bu çerçevede ayrıştı. Sarayda oturanlar ve onların çevresi ayrı. Onların işsizlik sorunu yok, onların mutfak sorunu yok, onların elektrik sorunu yok, su sorunu yok, doğalgaz sorunu yok, işsizlik sorunu yok, bir elleri yağda, bir elleri balda. Soruyor, hanımefendi diyor, mutfakta bir eksiğimiz var mı? Allah’a şükür yok diyor, efuli var, ejder meyveleri var, çaylarımız var, pastalarımız var, her şeyimiz var. Sanıyor ki vatandaşın mutfağında da bunlar var. Buzdolabı bomboş. Ne olacak? Bunu anlamıyorlar. İşsizlik var mı orada? Hepsinin çocuklarının işi var. Büyük ihaleler alıyor, hepsi köşeyi döndü. Vatandaşın evladı, bir babanın oğluna ya da kızına okula giderken harçlık vermemesi ne demektir, parasının yetmemesi ne demektir? Bir annenin çocuğunu yatağına aç yatırması ne demektir? Onlar bilirler mi? Onlar bilmezler. Bilemezler. Bir kibir abidesi oturuyor sarayda. Herkesi aşağılıyor, herkese kızıyor, herkese bağırıyor, herkesi aşağılıyor. Ve sizin millet olarak onlara, kibir abidelerine bir ders vermeniz lazım. Kulak mı çekersiniz, başka bir şey mi yaparsınız, ben onu bilmiyorum ama sandığa gideceğiz ve bir ders vereceğiz. Diyeceğiz ki yeter artık, 17 yıldır seni omuzlarımda taşıyorum, yeter artık demeniz lazım.
Bakınız şunu da söyleyeyim, özellikle AK Parti’ye oy veren kardeşlerime şunu da söylemek isterim, bizim büyük dedelerimiz, Milli Kurtuluş Savaşı’ndan sonra üzüm sattılar fabrika yaptılar, incir sattılar fabrika yaptılar, tütün sattılar fabrika yaptılar. Tarım ürünü buğday sattılar fabrika yaptılar. Geldik 21. Yüzyıla, şimdi tam tersini yapıyoruz. Fabrika satıyoruz üzüm alıyoruz. Fabrika satıyoruz patates alıyoruz. Fabrika satıyoruz domates alıyoruz. Fabrika satıyoruz tarım ürünü alıyoruz. Ne oldu? Nasıl oldu Türkiye bu hale geldi? O nedenle söylüyorum, bütün kardeşlerime söylüyorum. Sandığa gideceksiniz, vicdanınıza soracaksınız, 17 yıl ben seni omuzlarımda taşıdım, yeter artık demeniz lazım. Evladım işsiz, Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman bir işsiz gelip Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin duvarının dibinde kendisini yakmadı, bunların döneminde oldu. İntihar eden insanlarımız var, gencecik çocuklarımız var, evlatlarımız var, yıllardır iş bekliyorlar. Onların hiçbir derdi yok. İşsizlik nedir, ne kadar acı olduğunun işsizliğin farkında bile değiller. Geliyorum ülkücü kardeşlerime, onlara da bir şey söylemem lazım. Ülkücü kardeşlerim, gerçi Sayın Genel Başkan söyledi, Meral Hanım ama benim de söyleyeceklerim var ülkücü kardeşlerime, milliyetçilik kolay bir olay değildir. Milliyetçi olmak kolay bir olay değildir. Milliyetçilik bayrağını sevmektir, milliyetçilik vatanını sevmektir. Milliyetçilik vatandaşları arasında ayrım yapmamaktır. Milliyetçilik bu ülkenin taşına toprağına kum tanesine canını feda etmek demektir, milliyetçilik budur. Milliyetçilik hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye’yi düşlemektir. Milliyetçilik, bölgesinde en güçlü devleti, üreten devleti ayağa kaldırmak demektir, milliyetçilik budur. Dolayısıyla milliyetçilik, Tank Palet Fabrikalarını yabancı bir orduya satmak demek değildir. Bir daha söylüyorum, milliyetçilik Tank Palet Fabrikalarını yani silah fabrikalarını yabancı orduya peşkeş çekmek değildir, bunu özellikle söylüyorum. Örnek vereceğim size, Sakarya’da ki Tank Palet Fabrikası, bugünkü değeri 20 milyar dolar. 20 milyar dolarlık bir fabrika var. 1 milyon 800 bin metrekare üzerine kurulmuş, dünyada tank ve palet üreten 5 büyük fabrikadan birisi. Fırtına obüsleri de yapılıyor, tankta yapılıyor, palette yapılıyor ve devletin silah üretirken bütün bilgileri orada. Şimdi bunu Katar ordusuna sattılar 25 yıllığına. Kaça sattılar bilen var mı? Hayır o 50 milyon dolar ayrı, ona geleceğim. Kaça sattılar bir Allah’ın kulu bilmiyor. 600 milletvekili var, onlar da bilmiyorlar. Vatandaş zaten hiç bilmiyor. Birinci sorum, gidip sandıkta oy kullanacak vatandaşlara birinci sorum. Türkiye’nin dünyadaki 5 fabrikadan birisine sahip olan Türkiye’nin Tank Palet Fabrikası Katar ordusuna 25 yıllığına kaça satıldı? Bunu soracaksınız. Şu soruyu sordum, Katar emirinin sana verdiği uçağın karşılığı olabilir mi diye, daha cevap alamadım. Ama sorun, özellikle AK Parti’ye oy veren kardeşlerimiz sorsunlar. Bu memleketin silah fabrikası, o memleketin namusudur, haysiyetidir, onurudur. Siz bana dünyada herhangi bir ülkeyi gösterin, ister Amerika, ister Japonya, ister Papua Yeni Gine, ister Angola, ister Kanada, ister Sibirya, neresini gösterirseniz, Rusya, Dünya’da hiçbir devlet yoktur ki kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satsın. Ve satan kişiye yani Erdoğan’a, Erdoğan satmıştı, kararname önce bunu inkar etti. Dedi ki fabrikayı falan duruyor orada dedi. Nereden çıkardınız bunu. Resmi Gazete’yi çıkardım. Söylüyorum, sizler de gidin Resmi Gazete’ye bakın. Başbakanlık internet sitesine girin, orada Resmi Gazete var. 20 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazete’yi açın, orada Tank Palet Fabrikası’nın nasıl özelleştirildiğini göreceksiniz. Altındaki imzaya da dikkatle bakın. Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı diye yazar. Üstünde de bir Türk bayrağı var. Açın bakın ona, göreceksiniz. 19 Aralık 2018 imza tarihi, 20 Aralık’ta da Resmi Gazete’de yayınlandı. Şimdi kaça sattılar bilmiyoruz. Erdoğan’a sordum, şu cevabı veriyor. Efendim bu Tank Palet Fabrikası’nı yenileyecektik, modern hale getirecektik, 50 milyon dolar bulamadığımız için Katar ordusuna verdik. İstanbul’daki 50 tane villanın bedeli. Kendisine söyledim, sen Suriyelilere 35 milyar dolar buldun, 35 milyar dolar harcadın. Silah fabrikasına 50 milyon dolar mı bulamadın sen?
Bir şey daha var, bu iş o kadar ucuz değil. Bu fabrikada çalışan işçiler dilekçe verdiler, dediler ki biz bu fabrikadan ayrılmak istiyoruz. Niçin? Devletin sırları var burada, silah üretirken ciddi sırlar var, benim çalıştığım fabrikada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sırlarının yabancı bir orduya satılması suçuna ben ortak olmak istemiyorum dedi. O işçilerin tamamının alnından öpüyorum, işte asıl milliyetçi onlar, asıl vatansever onlar işte. Onlara sahip çıkmamız lazım. Yine bir şey daha, fabrika bizim, arsa bizim, makinalar bizim, 25 yıllığına kiraya verdik, tank yapacak, bize satacak. Fabrika zaten benim, işçiler zaten bizim, arsa zaten bizim. Niye ben Katar ordusundan tank alayım, zaten burada yapılıyor. Bunu sandığa gidip oy kullanacak olan her kardeşimin kendisine sormasını istiyorum. Özellikle de bütün bunlar olurken, bütün bunları yaşarken kendisine milliyetçi diyen Sayın Devlet Bahçeli’nin suskun kalmasını da emin olun anlayamıyorum. Milliyetçilik dediğim gibi, sıradan bir olay değildir. Rahmetli Ecevit şunu söylüyordu, biz milliyetçiliği sokak duvarlarına yazmadık diyordu. Biz milliyetçiliği Kıbrıs’ın Beşparmak Dağları’na yazdık diyordu. Akdeniz’in sularına yazdık diyordu. Afyon tarlalarına ektik diyordu. Milliyetçilik budur, vatanseverlik budur, üretirseniz, büyürseniz, güçlenirseniz o zaman zaten siz milliyetçisiniz. Dolayısıyla ülkücü kardeşlerim de sandığa giderken, oy kullanırken kendi vicdanlarına bunu sorsunlar ve neyin nasıl olacağını bilsinler.
Mustafa Bozbey güzel çalışmalar yapacak, sadece kent içinde değil, bütün Bursa’yı kucaklayacak, çiftçileri de kucaklayacak göreceksiniz. Onlar kooperatif kuracaklar. Ürünleri oradan alacak, sütü oradan alacak, fidanları oradan alacak, çiçekleri oradan alacak, her şeyi kendi köylüsünden alacak. O da kazanacak, Bursa da kazanacak. O da kazanacak, Bursa’da yaşayan insanlar da kazanacak. Bizim Eskişehir, komşunuz. İzmir, o da demokrat bir kent. Her doğan çocuğun kapısına süt konur. Hiçbir ayrım yapılmaz İzmir’de. Zengindir, fakirdir ayrımı yapılmaz. Süt nereden alınır? Süt üreticisinden alınır. Kurun kooperatifi, hepinizin sütünü alacağım diyor. Ve götüreceğim dağıtacağım diyor. Bakın bir ayıptan söz edeyim size. Bunu da özellikle AK Parti’ye geçmişte oy veren kardeşlerim vicdanlarına sorsunlar. Ekonomik kriz çıktığında malum tanzim satış çadırları kurdular. Antalya’dan bir grup işadamı geldi, dedi ki size tırlarla yardım yapıyorum, götürün fakir fukaraya dağıtın. Bedava aldıkları bütün o ürünleri, götürdüler çadırlarda fakir fukaraya parayla sattılar. Evet, bunu söyledim, defalarca söyledim, inkar edemiyorlar. İnsanda biraz vicdan olur, insanda biraz ahlak olur. Hadi siyasi ahlaktan vazgeçtim, en azından temel bir ahlak bilgisi olur, ondan bile nasibini alamamışlar. Onlar bedava veriyorlar halka dağıtın diye, sen fakir fukaraya götürüp parayla veriyorsun. Peki İzmir ne yaptı? İzmir şunu yaptı, 35 bin fakir aile var dedi İzmir’de; her aileye 10 kilo soğan, 10 kilo patates, kapılarını çaldı, teslim etti, 5 kuruş da para almadı. Hangisi belediyecilik? İşte budur belediyecilik. Hangisi halktan yana, işte budur. Bursa’da bunu kim yapacak? Mustafa Bozbey yapacak. Bursa’da aynısını yapacağız. Eskişehir’de var, aynısı yapılıyor. Bakın bir örnek daha vereyim. Belediyelerde para yok, biz para vermeyiz, belediyeler hizmet üretemez diye laflar ediyorlar. Bunların tamamı palavra. İzmir orada, Eskişehir var, Tekirdağ var, Aydın var, sanki onlara para mı veriyorlar. Onlar yasal olarak aldıkları her parayı doğru ve yerinde harcıyorlar. Yani onların şu alışkanlığı bizde yok, onların kul hakkı yeme alışkanlığı bizde yok. Başkan bir şey söyledi, Mustafa Bozbey çok önemli bir şey söyledi. Ben yaptığım her harcamanın hesabını Bursalılara vereceğim dedi. Bir siyasetçi için en büyük onur, harcanan paranın hesabını halka vermektir. En büyük onur budur ve Bozbey bunu yapacak.
Efendim işin sonuna geldik. Hepinize şükran borçluyum, hepinize teşekkür ederim. Hepiniz sağ olun, var olun. Huzurlu bir Türkiye istiyoruz. Kendi içinde barışık bir Türkiye istiyoruz. Beraber, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Kimsenin ötekileştirilmediği, kimsenin kavga etmediği, caddelerinde, sokaklarında, meydanlarında huzurlu gezen insanlar istiyoruz ve kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.