Kemal Kılıçdaroğlu'nun 17 Şubat 2015 tarihli CHP grup toplantısında yaptığı konuşma

Değerli arkadaşlarım, özellikle Ankara dışından gelen değerli kardeşlerime şükranlarımı, saygılarımı sunuyorum. Özgecan’ı ve hayatını kaybeden bütün kadınları, şiddet yolunda kaybeden, şiddete uğrayan bütün kadınların anısına sizleri bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; bir grup toplantısı yapıyoruz. Birden fazla konuya değineceğim bu grup toplantısında. Önce şunu söyleyeyim: Nefes alamayan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yoğun bir baskının hissedildiği bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ama en baştan söylüyorum. Sakın ola ki hiç kimse ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın; unutmayın bu ülkenin CHP’si var. Grubumuzda çok sayıda kadın var. Kadının annelik görevinin ne olduğunu, onun çocukları olarak hepimiz çok iyi biliyoruz. Eğer çocuğu hastaysa anne de hastadır; çocuğu ağlıyorsa anne de ağlıyordur, çocuk bu kadar değerlidir anne için. Bir vazgeçilmez bir çocuk. Kendisi yemez, ona yedirir. Kendisi içmez, ona içirir. Onu geleceğin umudu olarak görür. Bakar, besler, büyütür, elleriyle büyütür. Rahat uyusun diye ninniler söyler. Geceleri hastalandığında başında sabaha kadar bekler, anne budur. Onun için “Cennet anaların ayakları altındadır” demişler ve doğrudur ama gelin 21 inci yüzyılın Türkiye’sine bakalım. Bu söz güzel bir söz, neden gereğini yapmıyoruz? Neden kadına önem vermiyoruz? Bir üniversite öğrencisi Özgecan, okula gidiyor. Bir anneyi düşünün, çocuğunu yetiştirmiş ve üniversiteye gönderiyor. Ne hayalleri var ne umutları var. Kendisinden daha iyi hayat koşullarına sahip olacak kızı, onu bekliyor, onu düşünüyor. İşi olacak gücü olacak, güzel bir evliliği olacak, torunları olacak, bu umutlarla yetiştiriyor çocuklarını anneler ama vahşice öldürülüyor.

Beni üzen temel nokta şu: Ölümü unuttuk nasıl ceza vereceğiz, onu tartışıyoruz. Asıl tartışmamız gereken konu, bu olayları nasıl engelleriz? Tutturmuşlar idam mı olsun, başka bir şey mi olsun? İdam olsa ne olur, sorun çözülecek mi? Bu, bir kişinin olayı değil, öz önce söyledim, Türkiye nefes alamaz konumda. Yarı açık cezaevine döndürüldü Türkiye. Şöyle bir gerçeği oturup bu milletin önünde rahat rahat tartıştık mı? Kadına gerekli önemi verdik mi? Desteği verdik mi? Acılarına ortak olduk mu? Sevincine ortak olduk mu? Hayır. Oturup düşündüler ve söylediler: Kadın kaç çocuk doğuracak, birisi karar verecek. Nasıl doğum yapılacak, ona da karar verecekler. Nasıl giyinecek, ona da karar verecekler. Sokağa hamile kadın çıkmasın, ona da karar verecekler. Zinhar ha kadın gülmesin, ona da karar verecekler. Eğer siz bunu toplumun belleğine şırınga ederseniz, beslerseniz bu tür cinayetleri engelleyemezsiniz, Türkiye’nin gerçeği budur. Kadına böyle önem vereceksiniz. Kader’in eski genel başkanı güzel bir cümle söylemiş, aynen okuyorum: “Devletin her katında kadınları aşağılamaya, sindirmeye, erkekleri azmettirmeye yönelik politikalar uygulanıyor” diye. Yanlış mı? Yüzde yüz doğru. Az önce örneklerini verdim. Sana ne kadının kaç çocuk doğuracağından. Sana ne kadının nasıl doğum yapacağından. Sana ne kadının nasıl giyineceğinden.

Özgecan, toplumun vicdanı oldu. Pazar günü grup toplantısında dedim ki biz ne söylersek söyleyelim ateş düştüğü yeri yakıyor. Hep şunu söyledim: Allah kimseye evlat acısı vermesin, acıların en büyüğüdür. Bunu yaşayan birisi olarak söylüyorum. Allah kimseye evlat acısı vermesin. Ateş düştüğü yeri yakar, doğrudur ama Özgecan’ın ateşi bütün Türkiye’ye düştü. Doğu batı-güney kuzey bütün kadınlar ayağa kalktılar. Toplumun vicdanı rahatsız, kanıyor. O nedenle söylüyorum, bütün kadınlara sesleniyorum: Bu siyasal iktidar size nefes aldırmamaya ant içmiş bir siyasal iktidardır. Bunu sakın unutmayın. Her şeye müdahale ediyorlar, her olaya müdahale ediyorlar. Ya, bırakın biraz da rahatlık olsun. İnsanlar rahat rahat sokaklarda gezsinler, huzur içinde gezsinler, buna izin verilmiyor. 2002-2015 döneminde öldürülen kadın sayısı 5 406. Evet arkadaşlar, 5406 kadın öldürüldü arkadaşlar, tam bir katliam. Bazı arkadaşlar “Kaç kadın öldürüldü?” diye soruyorlar. “Bizde böyle bir istatistik yok” deniyor AKP’li bakanlar. Bereket versin bu ülkenin sivil toplum örgütleri var, insan haklarından sorumlu dernekler var, onlar bu gerçekleri kamuoyuyla paylaşıyorlar. Kadına yönelik şiddet yüzde 1400 arttı arkadaşlar. İlgili bakan “Kadına karşı şiddet abartılıyor” diyor. Yüzde 1 400 şiddetin olduğu senin bakanın tarafından dile getirilirse bunu abartma olarak dillendirmek ne kadar vicdanidir? Ne kadar doğrudur? Hepimizin üzerinde durması gereken temel bir noktadır bu değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Dünya Ekonomik Formu diye uluslararası bir kuruluş var. Bütün dünyayı örnek alan kadınlarla ilgili istatistik yayınlıyor. Bütün dünyayı izliyorlar ve bunun sonuçlarını paylaşıyorlar. Türkiye son on yılda yirmi basamak geriledi arkadaşlar yani kadınlar yirmi basamak geriye itildiler son on yılda. “Efendim, bunu niye dillendiriyorsunuz?” diyorlar. Ne yapalım? Bu rakamlar bizim rakamlarımız değil, uygar dünyanın rakamları, uluslararası kuruluşların rakamları. Bakın ekonomik aktiviteye katılım açısından 142 ülke arasında 132’nci sıradayız, sondan onuncu. İş gücüne katılımda 128’inci sıradayız. Bizim küçümsediğimiz pek çok Afrika ülkeleri bizim çok çok önümüzde.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz özellikle kadınlarımız oturup yeniden düşünmeliler. Totaliter bir yönetimin maliyeti kadınlara nasıl yansıyacaktır? Emin olun evlerinden dışarı çıkmasını yasaklarlar bir süre sonra bunlar. Türkiye’yi o noktaya, kadınları o noktaya getirecekler. Bunlar kendileri söylüyorlar zaten, bunu aşama aşama hayata geçirmeye çalışıyorlar. Aramızda hayıtını kaybeden çocuklarımızın aileleri var, şiddet sonucu hayatını kaybeden çocuklarımızın aileleri var. Önce, sizi burada görmekten son derece mutlu olduğumu ifade etmek isterim ve şunu da söylemek isterim: Sadece CHP’lilerin değil, bu ülkenin demokrat, yurtsever, namuslu bütün yurttaşları sizin arkanızdadır. 2007’den bu yana 183 kişi hayatını polis kurşunuyla kaybetti. 2007 diyorum çünkü 2007’den sonra polise silah kullanma yetkisi verildi. Aramızda polis aileleri de var. Onlar da rahatsızlar polise bu yetkinin verilmesinden. Neden 183 çocuğumuz hayatını kaybetsin? Polis adam öldürmek için değil, kişinin hayatını güvenceye almak için polis vardır, polisin varlık nedeni budur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, İç Güvenlik Yasa Tasarısı geldi ve görüşülecek. Bu tasarıyı geçireceğiz diyorlar. Niçin? Verilen yetki az, biraz daha fazla yetki vereceğiz. Gelsin bakalım, hep beraber göreceğiz. Biz, üzerimize düşen görevi Parlamentoda yapacağız, ne gerekiyorsa onu yapacağız. Parlamentonun İç Tüzük’ü bize hangi yetkileri veriyorsa bütün yetkileri sonuna kadar kullanacağız bu ülkenin demokrasisi için, bu ülkenin özgürlüğü için, bu ülkede mutlu insanlar yaşasın, onun için bunun mücadelesini vereceğiz.

Ayın 20’sinde Ankara Tabip Odası’nın duruşması var. Ankara Tabip Odası Gezi olaylarında yaralanan vatandaşlara sağlık hizmeti verdi. Vay sen misin yaralıya sağlık hizmeti veren. Ya, doktorun görevi zaten bu, doktorun görevi bu. Hipokrat yemini etmiş doktor. Kim olursa olsun, rengi, ırkı, dini, cinsi ne olursa olsun hasta geldiği zaman doktor bakacak. Sen misin onlara bakan “Niye ölüme terk etmedin?” diyor, “Niçin onlara baktın?” diyor ve duruşması var. O duruşmada biz Ankara Tabip Odasını yalnız bırakmayacağız.

Aramızda Roman kardeşlerimiz var. Hepinize hoş geldiniz diyorum. Türkiye’nin sorunu en yoğun yaşayan kesimidir Roman kardeşlerimiz. Bir gölgede Romanlarla ilgili bir anket çalışması yapılmış. O sonuçları sizlerle paylaşmak isterim. Hiç okula gitmeyen Romalıların sayısı yüzde 24; ilkokul mezunu olanların sayısı yüzde 43; ilköğretimi terk oranı yüzde 21,4; ortaokul mezunu yüzde 8,4; lise mezunu yüzde 2; üniversite mezunu binde 4; sigortalı çalışan Roman kardeşlerimizin sayısı yüzde 3,5; kayıt dışı çalıştırılan Roman kardeşlerimizin sayısı yüzde 96. Onun için diyorum ki sorunu en derinden yaşayan kesimlerdir Roman kardeşlerimiz. On iki yılda size hiçbir şey verilmedi. Çalıştaylar yapıldı… Ben size Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak söz veriyorum: Sizin bütün sorunlarınızı çözmek benim namus borcumdur. Bir şey söyledik mi arkasında da dururuz, buna da inanmanızı isterim. Bakın Romanlarla oturduk bir toplantı yaptık. Çok sayıda dernek yöneticisi geldi. Bizden çok fazla bir şey istemiyorlar. İstedikleri şunlar:

Bir: “Biz eşit yurttaş olmak istiyoruz Türkiye Cumhuriyeti’nde” diyorlar. Sizin hakkınız. Bu ülkenin eşit yurttaşlarısınız.

“Bizi dezavantajlı grup olarak tanımlıyorlar. Bizi bunu reddediyoruz” diyorlar. İnanın, biz de reddediyoruz. Siz bu ülkenin eşit yurttaşlarısınız.

Avrupa Birliğinin Romanlarla ilgili bir stratejisi var, raporu var. Diyorlar ki “Avrupa Birliğinin var, Türkiye’nin de olsun.” Romanlarla ilgili niye bir stratejisi yok. Bunu yapmak zorundayız.

Romanlar yoğun olarak belli bölgelerde yaşıyorlar. Yine talepleri: “Her Roman mahallesinde mutlaka bir kadın merkezi olmalı. Kadınlarımız oraya gitmeli, kadınlarımız eğitilmeli, onların ufku genişletilmeli. Taleplerinde haklı değiller mi? Haklılar. Sizin bu talebinizi biz yerine getireceğiz. CHP’li bütün belediyelere talimat verdim, sizin bulunduğunuz yerlerde kadın eğitim merkezleri kesinlikle olacak, bunu yapacağız.

Roman çocukların eğitimi çok çok önemli. Her Roman mahallesinde çocuklar için kreş ve etüt merkezi olacak. Bunun talimatını da verdim. Önümüzdeki süre içinde bizim bulunduğumuz bir belediyede bu görev yerine getirilmemişse bana telefon açacaksınız, ben onu sağlayacağım size.

Ayrıca, Romanların doğuştan gelen bir alışkanlıkları var, olağanüstü bir müzik yetenekleri var ve bu çocukların da müzik açısından eğitilmesi lazım. Bunun da sözünü veriyorum size.

Ayrıca, kentsel dönüşüm. Sulu Kule örneği çok can alıcı bir örnektir. Kentin merkezindedir. Romanlara dediler ki “Size bir yer yapacağız.” “Nereye?” “Şehrin dışında.” Apartmanlar kutu gibi, sosyal donatı alanları bile yok, oraya gönderdiler ve sürdüler. Yoksulluğu en derinden yaşıyor oraya sürülen Roman kardeşlerimiz. Diyorlar ki “Biz Romanız, doğru, Roman olmaktan da şeref duyuyoruz, gurur duyuyoruz ama bizim bir özelliğimiz var. Bizim ayağımız toprağa basmazsa biz rahat etmeyiz. Bizim evleri yapacaksanız birer katlı, ikişer katlı ev yapın ayağımız toprağa bassın.” Kentsel dönüşümü sizin arzu ettiğiniz şekilde yapacağız, bunun da sözünü veriyorum.

Ve en önemlisi, diyorlar ki “Niye biz Parlamentoda yokuz. Bizim de bir temsilcimiz olsun Parlamentoda. Romanların derdini birisi dile getirecekse yetki verin biz gelelim, Parlamento kürsüsünde oturup derdimizi anlatalım” diyorlar. Onun da sözünü veriyorum size, hiç meraklanmayın.

Değerli arkadaşlarım, sizi biraz geriye götürmek istiyorum. Ecevit iktidarının son dönemleri ve AKP’nin iktidara gelişi. Bir ekonomik kriz vardı, yazar kasalar Başbakanlığın önünde atıldı, Sitelerde esnaf yürüyüş yaptı, pek çok olay, gecelik faizler yüzde 1000-1500 oluyordu, enflasyon yüzün üstündeydi, bunların hepsi hayatın bir gerçeğiydi. Enflasyon yüzde 100’ün üzerindeydi Ecevit Hükûmeti geldi enflasyonu yüzde 30’lara düşürdü. Ciddi bir ekonomik program hazırladı ve onu uygulamaya koydu. İdari bağımsız otoriteler oluşturdu ve oraya sıcak siyasetin müdahale etmemesinin bütün hukuki alt yapısını oluşturdu. Bankacılık Denetleme Kurulu, Sermayesi Piyasası Kurulu, ondan önce vardı, o kurul, borsa, baktığınız zaman Kamu İhale Kurumu pek çok kurum oluşturuldu ve orada ehil insanların görev yapması sağlandı. Hükûmetin programına uygun olarak ehil insanlar orada görev yapacaktı ve Merkez Bankasına da bağımsızlık verdiler, sıcak siyaset müdahale etmeyecek.

Bakın değerli arkadaşlarım, demokrasinin birden fazla tanımı vardır. Herkes istediği şekilde bir demokrasi tanımı yapar. Birileri de demokrasi tanımını sadece seçimden seçime gidip oy kullanmak olarak algılar ve kamuoyuna öyle anlatmaya çalışır. Demokrasi, aslında bu tür kurumlara, bağımsız idari otoritelere sıcak siyasetin müdahale etmemesidir aynı zamanda. Bu alan ne kadar genişlerse ülkeye huzur o kadar gelir. Neden? Çünkü o kurumların varlığı ve onların bağlı olduğu ekonomik yapılar güvence altındadır. Sıcak siyaset oraya müdahale etmez. Demokrasiyi güçlendirir bu çünkü bilirler ki enflasyon varsa onunla mücadele edecek bir kurum vardır; işsizlik varsa mücadele edecek bir kurum vardır. Kamu ihalesi doğru dürüst yapılsın, yolsuzluk olmasın deniyorsa onunla mücadele edecek, gereğini yapacak bir kurum vardır. Artı bunları Ecevit Hükûmeti yaptı, bütün önlemleri aldı, ağır bir fatura ödedi ve siyasetten çekildi. Bunlar geldiler, geldiler ama şunu söylediler: “Manevi değerlerimizde çok büyük bir çürüme var. Manevi değerlerimizi güçlendirmemiz lazım. Toplum huzursuz, mutsuz ve biz bunu yapacağız. Bunu yapmanın anahtarı nedir? Üç temel anahtarımız var. Yoksullukla mücadele edeceğiz, yolsuzlukla mücadele edeceğiz ve yasaklarla mücadele edeceğiz” dediler. Vatandaşımız da güvendi “Buyurun mücadeleyi yapın, manevi değerlerimizi güçlendirin” dediler.

Değerli arkadaşlarım, yolsuzluk konusunda, bizi televizyonları başında izleyen bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: Adalet ve Kalkınma Partisinin yolsuzluk konusunda ciddi bir mücadele verdiğine inanan bir vatandaşım varsa istirham ediyorum beni bir arasın, ben de bir öğrenmiş olayım. Eğer yoksa hepimiz Haziranda sandığa gideceksiniz, sandığa gömün ve gitsinler. Bu konuda hiçbir şey söylemeyeceği, sadece bir şey söyleyeceğim. Söz bana ait değil, sevgili Peygamberimize ait, çağların Peygamberine ait, diyor ki: “Öyle bir zaman gelecek rüşvet hediye adı altında alınıp verilecek. İbret olsun diye gözdağı vermek için suçsuz kimseler öldürülecektir.” Çağların ötesinden dedim, bugünün Türkiye’sini tanımlıyor Sevgili Peygamberimiz. Şimdi söylüyorum: Elini vicdanına koyup sandığa gitmeye hepimiz hazır mıyız? Hepimiz istiyor muyuz? Türkiye’yi yolsuzluktan kurtarmaya, kul hakkı yememekten kurtarmaya hepimiz var mıyız?

Yoksullukla mücadele edeceklerdi “Yoksulluğu kaldıracağız” diyorlardı. Yoksul sayısı 29 milyonu aştı. Bu rakam bana ait değil, bu rakam CHP’ye de ait değil, bu rakam devletin resmî rakamı, Türkiye İstatistik Kurumunun rakamı. Yoksul yaşayan nüfus sayısı 29 milyonun üstünde. Yoksulluk neden on iki yılda bitmedi? Hangi gerekçeyle bitmedi? Nasıl oldu da bitmedi? Çünkü yoksulluğu bitirmek iç in değil, yoksulluğu idare etmek için bunlar iktidar oldular. Vatandaşı kendilerine muhtaç hâle getirmek için iktidar oldular. Biz ne diyoruz? 29 milyona söz veriyorum 77 milyonun önünde, yoksulluğu dört yıl içinde tarihe gömeceğim. Evet, dört yıl içinde yoksulluğu tarihe gömeceğim. İnsanın insana kulluğunu engelleyeceğim. Kimse gidip birilerine el avuç açmayacak, sosyal devlet neyi gerektiriyorsa sonuna kadar onu yapacağım çünkü bizim partimizin adı Cumhuriyet Halk Partisidir, halkın partisidir, halk için çalışacağız.

Yasaklarla mücadele edeceklerdi. Yeni yasaklar geliyor, nereden nereye savruldu Adalet ve Kalkınma Partisi. Ne adaleti kaldı ne kalkınması kaldı, adaletten kaçanlar partisi oldu, aldı kaçtı partisi oldu, ayakkabı kutusu partisi oldu, nereden nereye geldi bu parti.

Yine örnek vereyim size. Türkiye İstatistik Kurumu vatandaş mutlu mu diye anket yapıyorlar. Mutlu vatandaş sayısında ciddi bir düşüş var, kimse mutlu değil, kimse huzurlu değil. Bu rakamlar da bizim rakamlarımız değil, devletin rakamları. Mutsuz adam ne yapar? Doktora gider, huzursuz, depresyon ilaçları alıyorlar hastalığı atlatalım diye. Onun da rakamlarını vereyim size değerli arkadaşlarım. Araştırmalara göre her 4 vatandaştan birisi depresyonda. 2008’de antidepresan kullanılan ilaç sayısı 17 milyon kutu. Bugün, 37 milyon; 17 milyon, 37 milyon kutu antidepresan ilaçlar kullanılıyor arkadaşlar. Bu rakamlar da bizim rakamlarımız değil. Memlekette bir huzursuzluk var, onu baskılamaya çalışıyorlar bu yasalarla; olur ya birisi itiraz eder, onu durdurmaya çalışıyorlar. Gelen yasa tasarısının amacı bu yoksa vatandaşın gidip molotofkokteyli atacak hâli yok, vatandaşın eline silah alıp gidip öldürecek hâli yok ama bu tablo hepimizin üzerinde ciddi ciddi düşünmesi gereken bir tablo.

İşsizlikte yeni rakamlar açıklandı, işsizlik patladı. 5,5 milyon gencimiz işsiz. Ne yapıyorlar? İşsizliği önleyeceğiz diye bir çaba hiç yok. Ne yapıyorlar? Avrupa’ya gidiyor diyor ki “Avrupa’da işsiz mi var, gelsinler Türkiye’ye, Türkiye’de iş vereceğiz onlara.” Emin olun Aziz Nesin’in aklına bile gelmezdi böyle bir espri yapmak ama yapıyorlar.

Şimdi, yeni bir kanun getirmişler. 77 milyon yurttaşıma sesleniyorum, iyi bilin, iyi duyun, yeni bir kanun getirdiler, yurt dışından insan getirecekler Türkiye’de çalışsın diye, mimar, mühendis, doktor, ebe, hemşire… Sanki Türkiye’de herkese iş buldular da dışarıdan getirecekler bunlar. Allah bilir ya, onun için de komisyon alacaklardır. Malum ya, bu işleri çok iyi bilirler.

Değerli arkadaşlarım, öyle bir tabloya geldik ki toplumda derin bir çürüme var. Boşanma yüzdesi doğum yüzdesini geçti; her 5 evlilikten 1’i boşanmayla sonuçlanıyor. Şimdi ben merak ediyorum. Bir evde huzur varsa, akşam tencere kaynıyorsa, anneler çocuklarını güler yüzle okula gönderiyorlarsa niye boşansınlar? Demek ki toplumu derinden sarsan bir olay var. Bunları ne diye yaptılar? Manevi değerleri güçlendireceklerdi sözde! Ceplerini güçlendirdiler, vatandaşı perişan ettiler.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü araştırma yapmış, diyor ki “Bu boşanmaların sebebi ne?” Üç tane sebep; ekonomik sorunlar. E, adam aç, kadın aç, çocuk aç, evde huzur olur mu? Olmaz. Boşanmanın birinci sebebi, biz söylemiyoruz bunu, kendileri söylüyorlar.

Şiddet görme, kadın şiddet görüyor. Adam işsiz, gelip bütün intikamını eşinden alıyor, öyle bir tablo var. Sonra? Aileler arası geçimsizlik de üçüncü neden. Bütün bunlar vatandaşı borç batağına itmiş durumda değerli arkadaşlar.

Şimdi, yine 77 milyon yurttaşıma sesleniyorum: İçinde bulunduğunuz tablo nedir onu bir görün diye size rakamlar vereceğim. Bu rakamlar da bize ait rakamlar değil, devletin rakamları. Vatandaşların bankalara borcu, tüketici kredisi ve kredi kartı borcu, 2002, hani şu krizin olduğu dönem, 6 milyar 605 milyon lira, eski parayla 6 katrilyon lira; 6 katrilyon lira 2014’te çıkmış 353 katrilyon liraya. Bu vatandaş ne yapacak? Bütün o borçlu vatandaşlarıma sesleniyorum: Korkma, CHP’nin iktidarında, benim başbakanlığımda seni bu borçlardan kurtaracağım. Kurtaracağım seni, hiç endişe etme. Ben bunun nasıl yapılacağını çok iyi biliyorum. Hane halkının borçları, 2003’te hane halkının borcu 13 milyar lira yani 13 katrilyon lira eski parayla. 13 milyar lira Eylül 2013 itibarıyla 372 milyar liraya çıkmış, 372 katrilyon lira hane halklarının borçları var değerli arkadaşlarım.

Eskiden, yani 2003 yılında 100 liralık geliri olan bir hane halkı 5,5 lira borç ödüyordu. Şimdi aynı hane halkı 100 liranın 55 lirasını borç olarak ödüyor. AKP’nin seni getirdiği nokta bu, onun için söylüyorum, bunlar halk için çalışan değil, yandaş için çalışanlardır. Onun için söylüyorum, benim için yandaş yok, benim için vatandaş var. Belki bizi izleyen vatandaşlar “Ya hiç kimsenin geliri de artmadı mı?” diye düşünebilirler. Onun da rakamlarını vereyim size. Ailelerin gelirleri 2003-2013, on yılda ailelerin gelirleri yüzde 177 artmış. Peki borçları ne kadar artmış, onu da söyleyeyim. Ailelerin borçları yüzde 2676 artmış; gelir yüzde 177, borçlar yüzde 2676. Bu milletin sabrına hayranım gerçekten, vallahi de billahi de bu milletin sabrına hayranım. Böyle bir tablo yaşatıyor bu iktidar, böyle bir tablo. Bazıları hâlâ diyorlar ki “Ben AKP’ye oy vereceğim.” Oy verirsen yarın seni evinden de edecek, evinden de edecek seni.

Peki, bu aileler ne kadar faiz ödedi, hani bunlar faize karşıydı ya! Faiz haram, faize karşı bunlar “Faiz lobisi” diyorlardı. Ailelerin son on iki ayda bankalara ödedikleri faiz 36,5 milyar lira, eski parayla 36,5 katrilyon lira bankalara faiz ödedi aileler. Yazık günah değil mi?

İşsizliği biliyoruz, can yakıyor işsizlik. İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır diyoruz. Eğer bir çocuğu, bir genci işsiz bırakırsanız ne yapacağı belli olmaz. Onunla ilgili olarak yani işsizliği önlemekle ilgili olarak bunların ağzından bir cümle çıktı mı, bir cümle? Allah rızası için bir cümle çıktı mı, işsizliği önleyeceğiz diye bir cümle çıktı mı? Çıkmadı. Çıkamaz da zaten, önleyemezler de zaten ama ben söz veriyorum, halkın iktidarında, CHP’nin iktidarında işsiz bırakmayacağım. İşsiz olursa ne olur? Ben size ne olduğunu yine devletin rakamlarından vereyim. On iki yılda en çok işlenen suçlar hırsızlık, dolandırıcılık ve yaralama. Bakın size devletin rakamlarını vereyim yine size değerli arkadaşlarım. Hırsızlıktaki artış 2009-2013 arası yüzde 288; gasp, yağmada artış yüzde 325,9; sahtecilik işlemlerinde artış yüzde 307,5; zimmet işinde artış –bunlar çok iyi bilirler- yüzde 540; rüşvette artış –ki bunlar rüşvetin ustasıdır- yüzde 684,4. Değerli arkadaşlarım, böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Hapishaneler dolmuş taşmış vaziyette. 2002, krizin en yoğun yaşandığı dönemde hapishanelerdeki vatandaş sayısı 59 429’du, 2014’te 152 bin kişi hapishanelerde. Bunların çoğu, dediğim gibi, zimmet, yaralama, rüşvet ve sahtecilikten.

Sadece bu mu değerli arkadaşlarım? On iki yılda çocuklarımız uyuşturucu bataklığına sürüklendi, uyuşturucu bataklığına sürüklendi o gencecik çocuklarımız. Okulların önünde peynir ekmek gibi uyuşturucu satılıyor. Neden, bu ülkede hükûmet yok mu? Hükûmet yok ki. Başbakanlık koltuğunda kim oturuyor? Bir şey söyleyeceğim de çok ağır olacak, başbakanlık koltuğunda oturan kimse yok ki. Emin olun 23 Nisan çocuğu otursa bunun önlemini alacak, çok basit. Talimat verecek polise. Vatandaşı kurşunlayacağına git kardeşim, git şu uyuşturucuyu engelle. Bakın, örnek vereyim size, bu rakamlar da bizim rakamlarımız değil, devletin rakamları. 2009 ile 2013 arasında bir veya birden fazla sentetik veya uyuşturucu madde kullanan çocukların sayısındaki artış, çocukların sayısındaki artış yüzde 658,7. Uyuşturucu bağımsı tedavi merkezlerine başvuruyorlar. 2007’de 38 061 kişi; geçiyoruz 2013’e 38 bin rakamı çıkmış 256 441’e çıkmış. Bunlar bizim çocuklarımız. Bu ülkenin insanı acaba sormayacak mı, bu ülkede hükûmet var mı? Bu başbakan ne yapıyor acaba? Bana sesleniyor “Ey Kılıçdaroğlu…” Kılıçdaroğlu söylüyor, gereğini yapsana be adam, senin elinden tutan mı var, yapsana gereğini. Çocukları bu bataklıktan kurtarsana.

İşin özeti şu: Ülke iyi yönetilmiyor, yönetim yok. Herkes bunu artık çok iyi bilsin, iyi yönetilmiyor ülke. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin uygulamaya koydukları bütün politikalar çöktü, ekonomi politikası çöktü, var mı ekonomi politikası? Birbirlerini yiyorlar. İşsizlik bunun en temel göstergesidir. Bir ülkede 5,5 milyon insan işsizse orada ekonomi politikası yok demektir.

Sağlık politikası, emekli kardeşlerime sesleniyorum, yine onlara verdiğim sözü bir kez daha tekrar ediyorum. Emekli kardeşim, 10 milyon emekli kardeşim; benim başbakanlığımda, CHP’nin iktidarında Ramazan ve Kurban Bayramında birer maaş ikramiye alacaksın. Huzurlu Türkiye neymiş o zaman herkes görecek. Torun sevmek neymiş Türkiye o zaman görecek. Kurbanını rahat kesmek neymiş Türkiye o zaman görecek. Senin sorununu çözeceğim ben sözüm söz. Şimdi, sen hastaneye gidiyorsun, hastaneye gidiyorsun para, eczaneye gidiyorsun para, maaş alıyorsun maaşından kesilmiş, maaştan kesiyorlar. Gayet iyi biliyorum, onun için emekliye sesleniyorum. “Sağlıkta devrim yaptı” dediler. Devrimi cepleri için yaptılar, hepsi dünyalığını yaptı bunların. Eğer bir devrim istiyorsan sağlıkta, kesinti istemiyorsan, adam gibi muayene olmak istiyorsan yerin, adresin belli, CHP, bu kadar açık.

Tarım politikası, var mı tarım politikası? Bana Allah rızası için hayatından memnun olan bir çiftçi gösterin. Bir taksi şoförü gösterin hayatından memnun olsun. Taksi şoförü kardeşlerime sesleniyorum: Dünyada petrol fiyatı 115 dolardan 55 dolara düştü, bakın 115 dolardan 55 dolara düştü, senin benzin fiyatın düştü mü? Niye düşmedi? Bunlar demiyorlar mıydı “Efendim, ne yapalım dışarıdan alıyoruz da onun fiyatını ekliyoruz üstüne, o nedenle yapacağımız bir şey yok.” Petrol fiyatı düştü, yüzde 55 düştü fiyat, taksi şoförünün benzin fiyatı niye yüzde 55 düşmez, hangi gerekçeyle düşmez? Düşüremezler çünkü bunlar Zarrab’ın önüne yatanlardır bunlar, Zarrab’ın önüne yatanlardır, senin önüne yatan değil.

Dış politika… Ne diyorlardı? “Bütün komşularımızla iyi olacağız. Sıfır sorun olacak komşularla.” İzlediler bir politika, şimdi komşu filan hak getire, komşu yok. Bütün komşular bize düşman. 1 milyon 700 bin Suriyeli Türkiye’de, onlara iş veriyorlar “Sana iş vereceğiz” diyorlar. Şanlıurfa Amale pazarında bekliyor, kayıt dışı 60 lira “60 liraya çalışacağım” diyor. “Sekiz saat sekiz saat, on saat on saat, bana yeter ki bir gün için 60 lira ver.” Suriyeli diyor ki “60 lirayı ona veriyorsun, ben 20 liraya çalışırım.” CHP’nin iktidarında Suriye ile, Orta Doğu ile sorunlarımızı tamamen çözeceğiz. 1 milyon 720 bin Suriyeliyi kendi ülkelerine göndereceğim ve benim insanıma iş vereceğim ben. İşi bu ülkenin insanına vereceğim. Dış politikada öyle bir ülke hâline geldik ki Cumhurbaşkanıyla alay ediliyor, Başbakanla alay ediliyor, Hükûmetle alay ediliyor, dünyanın hiçbir tarafında ciddiyeti kalmadı bunların. Birisi de diyor ki “Efendim, biz çok yalnız kaldık ama umurumda değil.” Senin umurunda yeşil dolarlar var zaten, Türkiye senin umurunda değil ki, biz bunu gayet iyi biliyoruz.

Gençlere de söyledim, umudumuz olan gençlere söyledim, siyasete girin dedim, daha fazla siyasette yer alın dedim. Bir söz daha veriyorum: Benim Başbakanlığımda, CHP’nin iktidarında Gençlik ve Spor Bakanlığı gençlere teslim edilecektir. 40 yaşın üstünde bir kişi bile çalışmayacaktır, tamamında gençler çalışacaktır.

Tabii, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında da en az yüzde 70 kadınlar çalışacak, erkekleri göndereceğiz. Bir şey söylüyorsak 77 milyon yurttaşım duysun, bir şey söylüyorsak sokak için değil, devlet içinde söylüyoruz, gençler Gençlik ve Spor Bakanlığında Bakanlığı yönetecekler; kadınlar, Kadınlar Bakanlığında kadınları yönetecekler, politikalarını oluşturacaklar. Bunların hepsinin arkasında duracağız.

Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.