Fethullah Gülen Davası İddianamesi/X-Gazeteciler Vakfının Düzenlemiş Olduğu Toplantı

X- FETHULLAH GÜLEN’İN ONURSAL BAŞKANLIĞINI YAPTIĞI GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI’NIN 18-19 TEMMUZ TARİHİNDE ABANT’TA TERTİPLEMİŞ OLDUĞU TOPLANTI:

Fethullah GÜLEN Grubuna bağlı olan gazeteciler ve yazarlar vakfının tertiplemiş olduğu bu toplantıya bir kısım ilim adamları, hukukçular ve politikacılar katılmıştır. Toplantı sonunda yayınlanan sonuç bildirisi aşağıya alınmıştır.

  1. İslam’a göre temel amacı, insanları dünya ve ahiret hayatında iyilik güzellik ve mutluluğa ulaştırmak için yol göstericilik olan vahiy akla hitap eder ve onun tarafından anlaşılıp yorumlanmasını ister. İslam düşünce tarihinde aklın önemini küçümsemeyen bazı anlayışlar olmasına rağmen, hakim çizgi vahiy ve akıl arasında bir zıtlık bulunmayışıdır. Vahyin anlaşılması ve yorumlanması hususunda her inanmış insana, düşünce gücü ve bilgisi ölçüsünde sorumluluk düşmektedir. Her mümin aklını kullanmak zorundadır. Hiçbir fert veya zümre dinin anlaşılması ve yorumlanması hususunda ilahi bir yetkiye sahip olduğu iddiasında bulunamaz.

  1. İslam’ın ilk dönemlerinde vahiy-hayat ilişkisi çok daha somut biçimde kurulmuş, fonksiyonel akla önem verilmiştir.
  2. Son zamanlarda İslam dünyasında kavgaya sebep olan kurumlardan birisi de hakimiyet kurumudur. Kur’an açısından bakıldığında, alem üzerinde bilgisi, iradesi, rahmeti, adalet ve kudreti ile mutlak hakim hiç kuşkusuz Allah’tır. Bütün varlıklar da bu külli hakimiyetin altındadır. Müminler için Allah, ahlakın ve sosyal değerlerin öğreticisi ve yol göstericisidir. Fakat bu hakimiyet ile “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinde yer alan hakimiyet kavramı birbirlerine karıştırılmamalıdır. “Hakimiyet milletindir” ifadesi, hakimiyet bir ferdin, sınıfın, zümrenin tabii veya ilahi hakkı değildir. Siyasi manada milli iradeyi esas almak ve onun üstünde bir güç tanımamak demektir.
  3. Devlet, metafizik veya siyasi anlamda kutsallığı bulunmayan beşeri bir kurumdur. Devlet, bireylerin doğal, insani ilgi ve ihtiyaçlarını yerine getirmek için var olup, ereğini ve işlevini bu ilgi ve ihtiyaçlarda bulur. Yaşama, güvenlik, adalet, özgürlük, bilgi ve ihtiyaçların en temel ve doğal olanlarıdır. Devletin her türlü ideolojiye, inanç ve felsefi görüşe eşit mesafede bulunması gerekir. Devletin totaliter, otoriter, sert, dayatmacı bir resmi ideolojisi olamaz. Yukarıda zikredilen devletin ana görevlerini ifa etmekle sorumlu, tüm devlet görevlileri bu görevlerini milletin emrinde oldukları bilinci ile ve yetki gaspına neden olmadan yapmak zorundadırlar. Demokrasi, insan hakları, özgürlük ve barış içinde yaşama gibi değer ve talepleri bir ideolojinin unsurları olarak görmüyoruz. Devlet, bütün dinlerin, inançların, dini yorumların önündeki engelleri kaldırır. Din ve vicdan özgürlüğünün, dini inançların gereklerinin serbestçe yerine getirilmesini herkes için güvence altına alır.
  4. İslam’ın, demokratik hukuk devletinin evrensel ve temel değer ve ilkeleri dışında, siyasi rejimin ayrıntılarının düzenlenmesini topluma bıraktığı görüşündeyiz.
  5. Devlet, hukuk devleti çerçevesi içerisinde dini inanışlar ve felsefi kanaatleri konusunda tarafsız bir konumda olmalıdır. Vatandaşların inanma ve inanmama hakkını korumalı ve inançlarını hayata geçirmeleri karşısında duran engelleri ortadan kaldırmalıdır. Laiklik esas itibariyle bir devlet tutumudur. Laik devlet, dini tanımlamaz, bir din siyaseti de gütmez. Temel hak ve özgürlüklerin tanımı ve sayımında laikliğin kısıtlayıcı bir ilke olarak yer almaması gerekir.
  6. Türkiye’nin bir kısım güncel sıkıntılarının kaynağında, vatandaşlarının yaşam tarzlarına müdahale ve bu konudaki hassasiyetleri yatmaktadır. Laiklik din karşıtlığı değildir. Yaşam tarzına müdahale edilemez biçiminde anlaşılmalıdır. Laiklik bireylerin özgürlük alanını genişletmeli, özellikle kadına karşı ayrımcılık şeklinde sonuç doğurmamalı, onu kamu alanındaki haklarından mahrum etmemelidir.
  7. Türkiye'nin sıkıntılarının aşılması için özgürlükçü demokrasinin kökleşmesi ve sınıf toplumunun güçlendirilmesinin önündeki engellerin kaldırılması sağlanmalıdır. Vatandaşlar her şeyi devletten bekleme alışkanlığından vazgeçmeli, devlet de vatandaşını vesayetine muhtaç görmeyi terk etmelidir.
  8. İnsanların dini ve felsefi inanç ve kanaatleri ile inançlarına göre yaşama haklarını kullanmaları açık ve yasallığını hukukun üstünlüğü ilkesinden alan bir kamu düzeni kuralı olmadıkça, kimsenin cezalandırılmasına, kamu görevinden uzaklaştırılmasına, eğitim ve diğer kamu haklarından yoksun bırakılmasına sebep veya gerekçe kılınamaz. Laiklik ilkesi insan haklarında mutlak eşitlik ilkesi ile adalet ilkesinin tarafsız uygulanmasından, hiçbir dini ve felsefi görüşe ödün vermeme anlamında teminata kavuşturulmalı, ikinci aşamada da bütün mevzuat gözden geçirilmeli, vatandaşların ciddi boyutlara varan endişe ve ıstırapları giderilmelidir.
  9. Biz Abant’ta toplananlar şuna inanıyoruz ki, insanların değişik görüş ve eğilimlerden olmaları, farklı yaşam tarzlarını tercih etmeleri, ülke yararını gözeten sağlıklı karar almalarına engel değildir. Sorunlarımız ne kadar büyük olursa olsunlar vatandaş inisiyatifiyle çözülebilirler. Din ile devlet ilişkileri üzerinde 3 gün süre ile yaptığımız tartışmalar sonucunda aldığımız sonucun da bütün Türkiye'nin ortak hedef ve özlemlerine cevap vermeye yardımcı olacağına inanıyoruz.

Görüldüğü gibi sanık Fethullah GÜLEN'in onursal başkanlığını yaptığı bu toplantıda laiklik ve devlet kavramları erozyona tabii tutulmuş, hak ve özgürlüklerin tanımı ve sayımında laikliğin kısıtlayıcı bir ilke olarak yer almaması gerekir denilerek, yasalarımızda yer alan laikliği koruyucu düzenlemelere karşı çıkılmıştır. Bildiride vatandaşların inançlarını hayata geçirmeleri karşısındaki engeller kaldırılmalıdır denilmektedir. Günümüzde vatandaşlarımız esasen inançlarını yaşamakta, ibadetlerini tam bir serbestlik içinde yapmaktadırlar. Eğer inançların hayata geçirilmesinden maksat siyasi, hukuki ve iktisadi alanlarda düzenlemeler yapılması ise bunu yapmaya hiçbir kimsenin gücü yetmeyecektir. Yine bildiride toplumdaki bir takım sıkıntıların temelinde vatandaşların yaşama tarzlarına müdahale yatmaktadır. İnsanlar inançlarına göre yaşama haklarını kullanmalıdır, laiklik kadına karşı ayrımcılık şeklinde sonuç doğurmamalı, onu kamu alanındaki haklarından mahrum etmemelidir şeklindeki kararlarla üstü kapalı olarak türban ve başörtüsü konusunda aşırı dinci çevrelere destek verilmiştir.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Abant toplantısında oluşturulan 3 ncü çalışma grubunun çalışmaları sırasında verilen iki öneride “Laiklik teriminin tıpkı tam karşıtı olduğu teokrasi terimi gibi karanlık bir terim olduğu” belirtilerek bu değimin yani laikliğin Anayasa’dan çıkartılması istenmiştir. Verilen üçüncü bir öneride ise laiklik ilkesi bir kazanım olduğu düşünüldüğünden terim olarak korunuyor ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir devlet birimi olmaktan çıkarılarak dinler ve inançların topluluklara bırakılması istenmiştir. Fethullah GÜLEN’e bağlı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Abant Toplantısında devlet ve laiklik kavramları aşındırılıp aşırı dinci faaliyetlere destek verilerek hedefe giden yolda ilerleme kaydetme çabaları mevcuttur.