Fırâk-ı Irak/Yâr-ı Nâim

Ne o çehrende ân be ân kararan ?..
Beni korkuttu gördüğün rü'yâ!..
O karanlık, ölümlü uykundan,
Söyle Bağdâd, uyanmadın mı daha?..

Ufk ağarmış, güneş doğar, belki
Yine her yer şükûfe-zâra döner;
Bu huzûzât içinde akşamki
Elem-i müştail de belki söner!..

Ben emînim, bu mâtemî firkat
Geçecektir.. Yine (Behişt-âbâd)
Olacaksın... emînim., âh fakat!..
Yar ü ağyâr önünde ey Bağdâd.

Hasm-ı âmâle, düşmen-i hisse
Çiğnetüb durma hurmalıklarını,
Adelâtın takallüs eylemese,
Duymasam gizli hıçkırıklarını.

Seni ölmüş.. ve büsbütün ölmüş
Sanarak münkesir, harâb olurum;
Bizi de öldürür diğer bir ölüş,
Yani senden müebbeden mahrûm

Yaşamak en fecî ölümlerden
Daha dehşetli bir musîbet olur...
istemem ben ilâh-ı ekberden
Böyle bir ömr-i kâhir u makhûr!..

(Ben eminim!..) demiştim, âh fakat!..
Bazan aylar geçer de hep mahmûm,
Kalırım bir tarafta bî-tâkat. .
Seni gördükçe böyle korkuyorum!.

(Uyanırsın!..) dedim, fakat heyhât!..
Ka'rı mahşer kadar derin uyku,
Çırpınır çehresinde zıll-ı memât,
Sanki hemşîre-i eceldir bu!..

Yine gördüm bu şeb Süleymân'ı,
-Vardı mâtem nişânı tâcında,
Titriyordu erîke-i şânı
Vatanın pîş-i ihtilâcında-
Dedim:

-Ey fâtih-i güzîn-i Irâk,
-Ey Fuzûlî kasîde-sâzı olan!..-
Geçecek mi bu devr-i cevr-i firak?..
Yoksa, sen söyle, ey büyük Sultân.

Ebedî mi bu hâl-i hevl-engîz,
Bu tezelzül, bu ye's ü izmihlâl ?..
Muhtecib âr içinde mâzîmiz,
Muhtefî korkusundan istikbâl!...

6 Mart 1917