Fırâk-ı Irak/Dicle ve Ben
Mâvi göklerle câ-be-câ öpüşen
Mütefekkir duruşlu kubbelerin
Zîr-i sakfında titreyen ervâh
Ra'şedâr-ı semûmudur kederin.
Bir musibettir ehl-i İslâma,
—Bir musibet ki hâriku'l-âde-
Yaşıyorken de..cân verirken de
Ağlarım ser-nüvişt-i Bağdâda.
Çehresinden uçan yetîmiyyet
Ufkuna olmamış mı hüzn-âver?.
Yine bilmem güzel midir o kadar?. .
O mükevkeb, o muhteşem geceler!..
Ey Irak'ın melîke-i nâzı,
Kalacaksak cihânda biz sensiz,
Yeryüzünde değil bu ömr-i zelîl,
Ahirette cinânı istemeyiz!..
O senin ufk-ı târmârında
Hıçkıran rûhumuzdur ey Bağdâd.
Aynı âğûş içinde birlikte
Geçen a'sârı etmek ister yâd:
Yed-i ihmâlimizde dörtyüz yıl
Kanadın, gizli bir cerîha gibi.
Bilmedik biz senin de kıymetini:
Derd-i millîmizin budur sebebi!..
Düşmanın zîr-i pâ-yı kahrında
Çırpınırken o belde-i hulefâ,
Söyle ey Dicle, ey mübârek nehr,
Şûh u lâkayd akar mısın hâlâ?
Geçme lâkayd önünden ey Dicle,
Hürmet et mâtem-i muazzamına,[1]
O tegâfülden incinir belki
Münkesir kalb-i girye-bârı yine!..
Geçme bî-his.. bu kimsesiz kavmin
İnkılâb et sirişk-i hasretine
Cânibeyninde yükselen şehrin
Yüz sürerken cidâr-ı ismetine
De ki: -Ey mefhar-ı semâ-yı Irak,
Yine İslâm ilinde mâtem var,
Yolunur deste deste, her yerde
Kara bahtın gibi siyâh saçlar;
De ki: —Sahrâlarında ey Bağdâd,
Sürülerle gezerse ceylanlar,
Beride mâteminle girye-nisâr,
Nice ceylan bakışlı gözler var!..
Dicle, Bağdâd'a ninniler söyle,
O senin tıfl-ı şîr-hârındır,
Bunu târihe sor, unuttunsa;
Ebedî dâr-ı iftiharındır.
Aynı ufk-ı vatanda doğduk biz,
Beşiğim menba'ınla kardeşti...
-Oralardan da geçti seyl-i belâ,
O da bilmem ne hâldedir şimdi?..-
Bir iken menba'ınla munsabbın,
Başka girdâba insibâb ettin;
Bu vefâsızlığınla kalbimizi
Münfail, muztarib, harâb ettin!..
Yatağında yabancı yokken hîç
—Her düşündükçe sızlıyor ciğerim-
Verdin ağyâra en güzel yerini,
Sana ey Dicle, şimdi muğberrim!..
Bilirim, sus, bizim de cürmümüzü!..
Belki senden daha günehkârız,
Onu ihmâl edip de dörtyüz yıl,
Şimdi bir başka müştekâ ararız.
Yatıyor çöllerinde yüz bin genç...
-Hepsi Bağdâd'a oldular kurbân-
Onların hûn-ı hârrı olmaz mı?
Cân yakan bir vesîle-i ğufrân!..
- Nişantaşı, 6 Mart 1917
- ↑ Aslı "muazzezine" idi. Fakat ben kâfiyedeki zaafı nazar-ı dikkate almayarak "muazzamına" dedim.