Evlerinin Önü Yonca'nın öyküsü

Bir türkü dolaşır dilden dile, yürekleri yaralayan bir türkü. Bir türkü ki kasıp kavurmuş ortalığı. Ak saçlı nineler ak saçlarını yolmuş, analar bağrını dövmüş. Ak ellerdeki al kınalar gözyaşlarıyla ıslanmış. Al yeşil giysili kızlar karalara bürünmüş. Gökte kuşlar yerde taşlar ağlamış ve bir türkü doğmuş gözyaşından, aşktan, acıdan. Yayılmış köyden köye, ilden ile, gönülden gönüle.

Kapımızın önü yonca

Yonca kalkmış dam boyunca

Bu yoncayı kim biçecek

Celaloğlan olmayınca

Nice Celaloğlanlar gitmiş. Arkasından ağıtlar yakan nice civanlar girmiş kara toprağa. Her türkü bir tarih, bir mesaj olmuş. Türkülerimizi dinleyenler Anadolu’nun kalbini dinlemiş. Aynı türküleri dinlerken birlik, beraberliğin zevkini tatmışız. Birlikte ağlayıp birlikte gülmüşüz. İşte Celaloğlan türküsü de bu türkülerimizden birisi. Üzerinden yıllar geçmiş. Sazların tellerinde inleyip durmuş Celaloğlan.

Yaz gelince biter yonca

Celal’ın gülleri gonca

Beşikte bebek ağladı

Karalı bayrak kalkınca

Bu türkünün hikâyesi Sivas ili Altınyayla’ya bağlı Deliilyas kasabasında geçer. Celaloğlan bu kasabada yaşadı ve türküsü burada doğdu. Babasının adı Hacı, anasının adı Midik idi. Onlara Kanioğulları olduğu için Kaniuşağı diyirler. Çok iyi tırpan biçerdi, yanlarında mal yayardık.

-Celaloğlan benim kardeşim. Babadan da amcaoğluyuz ama anadan kardaşız. Çocukluğunda babayiğit idi. Çocukluğunun nasıl geçtiğini bilmiyom. Fabrikada çalışırdı. Annemiz bir. Ben talebeydim zaten. Gençliğini çocukluğunu tanıyom. Ben en ufaklarıydım. Rahmetlik beni çok severdi. Çok yakışıklıydı. Benden de daha babayiğitti. Biraz da esmerdi. Tahminen boyu, benim boyum 1.75 benden de boyu birkaç santim uzundu. Hafif esmere meyilli teni vardı. Çok şık idi. Fabrikada çalıştığından öyle güzel giyinirdi. Deliilyas’ta kimsenin giymediğini giyerdi. Bir de nişanlıydı daha da şık görünmeye çalışırdı.

-Celaloğlan Kanioğullarından iyi bir yakışıklı delikanlıydı. Yani bakmaya kıyamazdık. Babasının adı Gara Mustafagilden Hacı derler idi.

-(Bayan) Köfte yoğuruyorlar. Köfte yoğururlarken yanına getirdiler nişanlısını Celaloğlan’ın. Elinin içinden ecik şöylece köfte aldı. Böyle yattı affedersin boynuna sarıldı. Foturafını verdi, saçından virdi. Yarın irtesiun oldu duyduk ki Celal ölmüş. Bayrak dikili kaldı. Öteki oğlana Gara Bayram’a indirdiler gelini. Bir hafta sürdü böyle bu ağıt.

-Allah virmesin, çevre köyler, koon içi çalkandı. Tandırın başında oturuyorduk. Dediler Celaloğlan tifoya yakalanmış. Akşam üstüydü. O gün yattık. O günün sabahı bir uşah geldi. Oturuyordum, çorap örüyordum. Aynı dört kız, beş kız nişanlılıyık. Didiler ki Celaloğlan ahşam ölmüş. Allah koye bir figan koyuldu. Gurban olduğum Allah hep dugunümüz dürülü galdı, dedik yupduk. Figan, ağıt, Allah emmi, dayı duymuş figan ediyorlar. Gara Kekil devrilmiş.

-(Bayan) Şöyle yattı, emmi, dedi ki hasta mısın guzum, dedi. O da hastayım didi. Kekil çaldı. Bunlar oyanadan geldi, atların önüne varın dedi. Gapıyı çıktık, odasına yattı. Emmi ben ölüyom dedi. Emmisi ben ölüyüm önün sıra dedi. Hastalandı. Tifoya yakalandı. Gınaları sandıkta kaldı. Elbiseleri asılı kaldı. Belece oldu yavrum.

-(Bayan) Celal öldü de ahşam eve giremedik gardaşım. Hangisini diyek ireçber gardaşı inlendi. Haşim Paşasına varana kadar dokuz kayınım öldü Celalin yüzünden.

-Celal’in başında hoca okuyor. Hoca okurkene bir iki biyit türkü söyledi gendi gendine çığırdı. Didi ki dokuz ay çalıştım da muradımı alamadım didi Çavuş’a. Siz benim evladımsınız. Ovadar söyledi.

Emmi didi. O da buyur dedi. Ölüyorum didi. O da ben ölüyüm dedi. Öyle böyle deme de guran okunuyordu. Terleye terleye beş dakkada canı çıktı ya.

-(Erkek) Fabrika da çalışmıştı; kefsiz oldu, geldi çocuk.

-(Erkek) Atolyada çalıştı. Orda çalışıp geldikten sonra düğün etme teşebbüsüne geçtiler. Beş altı tane kız gelin olacağıdı. Gayıta gittiler, gayıttan geldikten sonra Celaloğlan hastalandı. Gızların üçünün, dördünün duğunü oldu. Onların da duğunü olacak, yarın ertesi günü bayrak kalkacak. Anam ona hala olurdu. Anam bi geldi ki Celal pek hasta, ağarlaştı seni istiyor didi. Akşam anam orıya gitti, biraz sonra da bizde vardık ki, Celal teslim olmuş. Akşam namazına bir saat yahut bir buçuk saat kala ruhunu teslim ettiğini gözümünen gördüm. Zaten Şarkışla’dan geldikten sonra düğününe birkaç gün kala öldüğünü herkes işitti ama ölümü akşamleyin oldu. Yetişmediği için sabaha goydular cenazeyi defnetme işini. Havada hemi yağmur hemi gar serpiyor. Tüm çevrenin adamı geldi yığıldı. O arada hem emmisi hem babalığı olan siyah saçlarını daradı. O arada hem ağıt ediyor adamcağaz. O zaman yirdeki gögdeki guşlar da ağladı. Kara bayrak çektiler, efendime söyleyim. Öbür düğünün bayranı endirdiler. Gara bayranan mezerliğe gadar gittik. Orda defnettik. Bayrak da bitti orda.

- (Erkek) Efendim gayıta gitmişler, şube gayıtına. Şube gayıtına gidince üşütmüşler orda. Gelirken mi, gelince mi hastalanmış. Biz de çimento fabrikasına gittiydik. Orda yağış yağdı. Bir de o ara yerde üşütmüş. Bir hafta galdık. O üşütmeynen tifoya çevrilmiş. Ağır hastalığa yakalanmış.

- (Erkek) Hasta olduğunu, hasta olduktan sonra anladık. Yani tedavisi, komşular vardı, kimi dedi garaguş hastalığı; bilmem üşütmüş tifo dediler. Gışıdı havanın şartlarına göre hastaneye gönderemediler. Abimin, ablamın anlattığına göre Garalar var orada hamam yapmış. Orada derede yıkanmış. O arada işte soğuk almış tifoya yakalanmış ve vefat etti. O zaman zaten zemheriydi, çok kıştı, tedaviye gitmek zordu. Gağnıdan başka bir şey yoktu. Bir tane at arabası vardı. Tahminim gızakta yoktu. Yani biz de anlamadık. Ben o zamanlar dördüncü sınıftaydım. Bizim yukarıda bir odamız vardı. Orada yatıyordu. Dayım, teyzem, amcalarım filan gelmişlerdi. Sonra da vefat etti. Biz çocuğuduk amma acı gayet büyüğüdü. Nişanlandıktan sonra duğunumü edecamiz zaman rahatsızlaştı. Biz Şargışla’ya bağlıyız. Oraya muayeneye (kayıta) gidiyorlardı. Ordan hastalandı geldi. O hastalanmayla yattı. Bir amcamın düğünü oluyor burada. Düğünü edip biz galdıramadık. Bayranı biz dikecektik. O arada mefat etti ve onun bayrağını indirdiler. Bir gara yas haline geldi yani ve hastalandı, deminki dediğim gibi tahminen 1947 yılıydı, bir acı olay yaşadık.

- (Erkek): Düğünü olma çağında Celaloğlan çimento fabrikasında çalışmış. Yövmiyesi 50’şer kuruştan başlık parası temin etmiş. Köye geldi. Köyde zaten düğün çalıyordu. Babamlar dediler ki, şu düğünü yapak. Cumartesi gelin iniyor. Pazar günü bayrağanı kaldırak diyor. O gece onu tifo hastalığı yakalıyor. Ölüm sebebine de ipdi Allah sonra şu sebep oldu: Bir gaç gün sonra gittiler Şargışla’ya. Dönerken dereye yıkanmaya giriyor. O gece dönünce hastalığını buluyor. Tifoya tutuldu. Bir gün sonra Pazar günü, Celal’in bayrağı dikilecadi ki, bahtım Celal ölmüş, ruhunu teslim etmiş. Eee buna kimlerin canı dayanır. İnanın ki, Türkiye birikti. Celal öyle bir delikanlıydı, öyle bir baba yiğitti ki. Adam bakmıya kıyamazdı. Kimin canları dayanır. Getirdiler nişanlısını kara bayrak diktiler. Döndü ismindeki nişanlısı bunlara ağıtlar, deyişler yaptılar. Dayanamadı bir kadın daha vardı. O da Celal’den birkaç gün sonra öldü.

-(Kadın): Öğle oldu babam didiydi ki canım babam. Ana kah didi. Celal’in ağırlığı sağa çökerdi dedi. Öldü Celal dedi. Oğlan beni götür dedi. Götürdüler Babam Memiği. Sora bacım varıdı gucüğüdü beyle. Bize dedi ki cenazesi gediyor Celal’in dedi. Zıkkım olsun ekmeğiniz dedi. İndik ki Celal’i, gidiyor ki orman gibi. Sekiz, dokuz bayrak çekilmişti. Döndü bacıma çizme giyitmişler. Karakelle’nin elinde resmi kekili her şeyi. Götürdü... Musalla daşına goymuşlar. Demiş ki... Dayısı guccük Hacı vardı. Bekir Efendi Celal’in dayısı bele öldü. Bi de görüyüm ölüye gidemedim. Ondan sonra açmışlar. Babam didi ki tabutu nirdeyse aşa düşürüceklerdi didi. Zor gurtardık dedi. Döşüne goduk. Hatam Paşa götürdü elinde. Mendilinin üstünde kekili, resmi, ikisinin de. O demiş, benim üstüme koy demiş. Döndü bacım da mezere üstüne gomuş. Bele gırmızı elbise, üstünde beyaz beyaz benek vardı. Uzun boylu böyle, ayağında cizma, uzun elbise, önünde de ip önnugudü. Yakışmıştı. Eskiden guyruklu keten dikerlerdi. Onu da çit ellerdi. Ta bele ayana dayordu arkasından. Gumuş saçlı, belinde gumuş kemeri. Onnarınan öyle götürdüler kısbetinan. Üzümlü de ordan tayin halvasını da, olan ekmani de hep çığnadılar. Hep döktüler. Kapıya döküldü. Hiç kimse şeydemedi. Erkekler galdırmış galdırmış gapıya atmışlar.

-(Kadın): Hacı ana didiler nasıl ağad idiyor, nası türkü yakmışlar. Bunu ağada galdırak didiler. Beş altı gız bir oluruk bir yere oturup çorap örerken bunu başlarık çığırmaya. Ondan sonra geldik bu Döndü’nün yanına, o söyledi biz ağladık. Gafamıza almışsık işte. 52 biyit mi 53 biyit mi gayrı. Bulgur çekmeye gider orda çığırırık, tarlıya giderik orda çığırırık. Oturup çorap örer orda çığırırık. Eskiden çorap vardı çeyizde şimdiki gibi hazır değildi. İpdi nişanlısı yaktı, Celaloğlan’ın. Ondan sonra gonşular, ağad edenler yaktı. Bacısı yaktı Celal’ın. Gardaşları yaktı. Döndü bacı vardı, ağad ederdi. O çok söyledi, etti. İşte biz gafamız dutkunudu. O zaman genç zamanımız şiyimize gitti. Acılıydı. Allah virmesin biz de didik bunu gafamıza alak da çağırak. Gazel gibi okuduk. Ondan sonra çevre köylere dağıldı.

-(Erkek): Bu türküyü yapan, çağıran, memlekete duyuran nişanlısı Döndü.

-(Erkek): Türküyü nişanlısı vardı. İşte ekseriye türküyü o söylerdi. Kendi zaten nişanlıydı. Bayrağı kalkacağıdı. O orada öldükten sonra nişanlısı Döndü, amcamın gızıydı. Başçavuş da bunun babası. Çok acı duydu yani bu sevgi bu aşk için. Kendiliğinden söyledi yani. Bir Ruhsati gibi, şunun gibi, bunun gibi bir aşkınan türküyü söyledi. Gız gardeşimiz söyledi. Bacım vardı. Döne Döne. O da yani, Celal onun da guccuyüdü. Meyli vardı bacım, nişanlısı vardı. Bu türküleri yan yana gelerek bir aşk halinde yani, yangı halinde herkes içinden gelerek bu türküleri yakmışlar.

-(Erkek): Aşağıda i türküsü de şöyle dile geldi. Nişanlısını getirdiler. Zaten o bülbül olmuştu; Leyla olmuştu, kimin canı dayanır... Üç gızınan davet gezdi zaten bu bizim geleneklerde gızların düğünü olduğu zaman gızları evlere dağıtarık, gızların yarın düğünü olacak diye. Bu gezen gızların içinde Celal’in nişanlısı da vardı. Üç gızınan davet gezdi. Bizim düğün galdı güze diyin. Bülbül olmuştu nişanlısı:

Açın gapıyı gapıyı oy oy

Duyanlar gelsin sesime

Gollu keten haram olsun

Soyha kalardı fesime oy oy

Zaten bu ağıttan biraz söylemişti nişanlısı. Sonra türküye kaldırdılar. Türküyü Nurettin Dadaloğlu bir makamdan tutturdu. Bu makamı da zaten Burhan Çaçan dile getirdi. Dadaloğlu’nunkinden başka bir türküsü daha vardı.

İğde bitmiş dal atıyor

Celal odada yatıyor

Tez gel Celal oğlan tez gel

Nişanlını el satıyor.

Bu da türküsüydü.

-(Kadın): Türküyü bu çıkarttı. Döndü bacım çıkarttı. Kimin gızı gelin oluyorsa gitti ağad etti. Kimin ölüsü öldüyse orda ağad etti. Sonunda böyle hep şeye galdırdılar. Bir yannı garalara getti, bir yannı soutluğe gitti. Soutçukte Pempe vardı. Geldi bir ay durdu bizde. Bu türküyü bellemeden gitmicam dedi.

Kaynak: Güven, Merdan (2005). "Türkiye Sahasındaki Hikâyeli Türküler Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi)" (PDF). Erzurum. 14 Kasım 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. 
Telif durumu:

Bu maddede yer alan eser anonimdir
Anonim eser, sahibinin kim olduğu bilinmeyen/tespit edilemeyen eserdir. Telif hakkı koruması, genellikle eserin sahibinin bilindiği durumlarda geçerli olur. Bu nedenle sahibi bilinmeyen, anonim eserler telif hakkıyla korunmaz, yani kamu malıdır. Yine de, aksi durumun öngörüldüğü hâllerde bu durumun sayfada belirtilmesi ve ilgili telif şablonunun konulması gereklidir. Aksi takdirde Vikikaynak telif hakkı politikasının ihlali söz konusu olabilir ve sayfa silinebilir.