Bektaşî Şairleri ve Nefesleri/Sürûrî

 
SÜRÛRÎ

XVI ncı asır kızılbaşlarındandır. Bazılarına göre Acem­dir. Bazıları da Doğu vilâyetlerimizden birinde doğmuştur diyorlar. Yavuz Sultan Selim zamanında ve Şah İsmail’in ya­nında vefat etti. Hasan Çelebi tezkiresindeki şu kayıdlardan onun her hangi bir sebeble öldürüldüğü de istidlâl olunabilir:

«Sultan Selîm-i mâzî zamanında fevt olub bu dünyânın sürûru filhakika ayn-ı şurûrdur deyu ukbâda meşrûr olmak kasdiyle ser vermiştir. Ve bu alem-i fenâda nâmurâd olmağla murâd-ı hakîkîye ermiştir.»

Hayatının mühim bir kısmını seyahat etmekle geçiren Sürûrî divan edebiyatı tarzında muvaffak olan bir şairdir. Âşı­kane ve rindane bir hayli manzume de kaleme almıştır. Bir kısım eserlerinde ise İmamîlik ve Hurufîlik akidelerini teren­nüm etmiştir. Mecmualarda onun epeyce şiiri kayıdlıdır. Mil­let kütüphanesindeki bir mecmuada da bir divançe teşkil ede­cek mikdarda şiiri yazılıdır. (No: 667).

Lâtifi diyor ki:

«Gayette matbu eş’arı ve muhayyel güftârı vardır. Tarz-ı tegazzülde nazîri ma’dûm ve adîli nâ ma’lûmdur.

Tâ muanber kâkülün hurşîde salmıştır kemend

Bu gazel ki Sultan Selîm’e isnâd ederler, bunun eş’ârından ve cümle-i güftârındandır. Hem dîvânında bulunduktan gayri tarz ve reviş-i kelâmı bu husûsa şâhiddir.»

Esrar Dede, tezkiresinde bu şairi mevlevî olarak gösteri­yorsa da katiyetle yanlıştır ve hiç bir vesikaya müstenit değil­dir.

Bu maruf şairin bazı manzumelerini derc ediyorum.


—1—

Ey cemâlin Kul hüvallah vey yanağın Vedduhâ
Kaf vel-Kur’an saçındır tal’atin Bedr-üd-dücâ

Sırr-ı Sübhânellezî esrâ muanber kâkülün
Leblerin rûh-ül-kudüs kaddin diraht-ı müntehâ
On sekiz bin âlemin esrârını harfen be-harf
Arızın levhinde yazmış kâtib-i kilk-i kazâ
Hatt-ı müşgîninle ruhsârın beyânında senin
Hak Taâlâ dedi Errahmân alel-arş istevâ
Âteş-i İnnî Enallah ey beşer sûretli Hak
Pertev-i şem’i ruhinde gösterir nûr-i lika
Zâhidâ gel sûret-i zîbâyı inkâr etme kim
Dilberin vechindedir âyine-i gîti nümâ
Ey Sürûrî âşyân-ı kudse pervâz edemez
Her kimin kim şâhbâz-ı aşka olmaz âşinâ

—2—

Çün sûret-i âlemde gösterdi özün Allah
Kıl secde ana olma İblîs gibi gümrah
Ey ahsen-i takvîme inkâr kılan gör kim
Anda nice keşf oldu te’vîl-i kelâmullah
Âyîne-i hüsnünde Hak sûretini gördüm
Zî hüsn ü zihî sûret ahsent taâlâllah
Rûhülkudüsün nutku ya’nî ki leb-i lâ’lin
Âlemde Mesîhâ tek nefh eyledi rûhullah
Ol kâkül-i müşgin kim Kur’ân-ı hakikattir
Kaf üstüne salmıştır anka gibi zıllullah
Gel aşk tarîkinden döndürme yüzün zâhid
Kim ma’ni vü sûrette aşk oldu sebîlullah
Kaşınla gözün vasfın kim sorsa Sürûrî’den
Filhâl sücûd eyler eydür ki kelâmullah

—3—

Ey Mushaf-ı Kerim ü kelâm-ı Hudâ Ali
Vey nâme-i kadîm ü imâm-ı Hudâ Ali
Kevn ü mekâna matla’-ı envâr Mustafa
Ya’nî ki âftâb-ı ezel Murtezâ Ali

Hejde hezâr âleme yetti kamu zafer
Her kim ki dedi sıdk ile bir kerre yâ Ali
Mecmû’-i âferînişe tesbîhdir bu kim
Sallî alâ Muhammed ü Sallî alâ Ali
Hurşîd-i âsmân-ı velâyettir ol kamu
Dîdâr-ı Hak’ka âyine-i enbiyâ Ali
Nûr-i vücûdu görmez idi çeşm-i kâinât
Şâm-ı ademde olmasa bedrüddücâ Ali
Tutgil Sürûri dâmen-i Âl-i abâ’yı kim
Âlemde destgîr ola dâim sana Ali


—4—



Zâhid ki yüzünde göremez nûr-i tecellî
Yâ Rab ne ümîd ile olur gönlü teselli
Her sûret-i zîbâya sücûd olmasa vâcib
Mecnûn’a kaçan kıble olurdu ruh-i Leylî
Çün Tanrı cemîlim dedi meyl etti cemâle
Pes ahsen-i takvîme kimin olmaya meyli
Hüsn ile beşer olmasa mahbûb-i İlâhî
Kevn ile mekân âdemin olmazdı tufeyli
Ya’ni ki Sürûri’de vü sevdiği güzelde
Âdem’dir eden sûret-i Fazl ile tecellî


—5—


Ey gönül gel dîde-i tahkîk ile eşyâya bak
Sûret-i kesrette vahdet gösteren ma’nâya bak
Bilmek istersen kelâmullah-ı nâtık şerhini
Âdemin vechinde metn-i Allemel’esmâ’ya' bak
Can gözün Mâzâğe kûhlinden mükâhhal eyleyüb
Sûret-i Hak görmek istersen ruh-i zîbâya bak
Dilrübâlar çehresinde andelîb-i kuds olub
Arş gülzârına pervâz et gül-i ra’nâya bak
Bulmak istersen Mesîhâ tek dem-i Rûhülkudüs
Hızr-ı vakt ol câm-ı Cem’den bâde-i hamrâya bak

İctinab eyler ruh-i insân-ı kâmilden fakîh
Görebilmez sûret-i Rahmân’ı ol a’mâya bak
Ey Sürûrî âşiyân-ı arşa pervâz eyleyüb
Kulle-i kaf-ı kıdemden menzil-i ankaya bak

—6—

Ey cemâlin âfetâb-ı matla-ı subh-i ezel
Mushaf-ı hüsnün beyânıdır kitâb-ı Lemyezel
Âşiyân-ı arşa zülfün şehper-i rûhülkudüs
Gülşen-i firdevse lâ’lin çeşme-i şîr ü asel
Sûret-i Hak’dır cemâlin kim ki ikrâr eylemez
Dünye vü ukbâda ol a’madürür belhüm edal
Anber efşan sünbülün devrinde ey îsâ nefes
Devr-i Mehdî’dir kamu bir oldu edyân ü milel
Yüzünü gördü anınçün Kâ’be’den döndü gönül
Kim değildir mu’teber taklîd ile olan amel
Ey Sürîrî Fazl-ı Rabbülâlemîn’in rahmeti
Kâinatı sûret-i Rahmân’e kılmıştır bedel

—7—

Allemel’esmâ ki geldi âdem’e Allah’dan
Ol kinâyetdir beyân-i ilm-i Fazlullâh’dan
Kâ’be-i hüsnünde gamzen şerh idelden sînemi
Leylet-ül-mi’râca irişdüm kelâmullâhdan
Zülfün ol anka-yi kaf-ı Lâmekânîdir senin
Kâinatı sâyesi doldurdu zıllullahdan
Zâhid-i hodbîni kaşın râyine kılmaz sücûd
Gör ne şeytandır ki yüz dönderdi veçhûllahdan
Perde-i izzet açıldı sûretinden âlemin
Nâzil oldu çün kelâmullâh Arşullâhdan
Âlem-ül-gaybın sıratül-müstakîmidir saçın
Ehl-i cennetdir geçenler bu sebîlullâhdan
Ey Sürûrî zâhir ü bâtında gördün şüphesiz
Sen Aliy-yel-Murtazâ’yı Şâh Nûrullah’dan

—8—

Ol menem kim yüz tutub âyîne-i insâna men
Fazl-ı Rahman’dan eriştim sûret-i Rahmân’a men
Secde idüb rûh-i kudsî tek önünde âdemin
Okuram esmâ-i hüsnâ uymazam şeytâna men
Genc-i Tâhâ’nın tılısmı keşf edelden dest-i gayb
Âlem-i ta’lîm-i ilm-i Alle-mel-Kur’an’a men
Sâki-i bâkî bana bir bâde nûş ettirdi kim
Hızr-ı vakt oldum eriştim çeşme-i hayvâna men
Zülfünün küfrünü her İsâ nefeslu dilberin
Nûr-i îman bilmeyince gelmedim îmâna men
Şol kamer devrinde bağlar anberin çevgân içün
Başımı top eyledim girdim bu gün meydâna men
Ey Sürûrî âlem-ül-kaybın cemâlin görmüşem
Can gözüyle bakmışam tâ sûret-i insâna men


—9—

Zâhidâ esmâ-i küllînin müsemmâsı nedir
Yâ Hak’ın ayn-ı müsemmâ, olan esmâsı nedir
Ârif-i bezm-i ezel olmak ne menzildir yakin
Yâ şerâb-ı vahdetin câm-ı musaffâsı nedir
Mısr-ı câmi’ cum’ası âyîne niçündür aceb
Yâ sevâd-ı a’zamın anda temâşâsı nedir
Vâkıf-ı sırr-ı Yemînullah isen şerh eyle kim
Kâbe’nin kendi şeb-i mi’râç esrârı nedir
Vâdi-i eymende Mûsâ-yi Kelîmullah içün
Âteş-i İnnî enallah’ın tecellâsı nedir
Sûr-i İsrâfîl’e kandendir hayât-ı kâinat
Rûh-i kudsün nefha-i İsâ’da enfâsı nedir
Kangı mazharda zuhûr eyler beyân-ı Kul kefâ
Hüccet-ül-kaim kani gelmez mi da’vâsı nedir
Şâhbaz-ı rûh-i süfli âşiyânın terk edüb
Âlem-i ulvîye pervâz etse me’vası nedir
Ger kalâmullah-ı nâtık okudunsa söyle kim
Kaf vel-Kur’an ile Yâsîn ü Tâhâ’sı nedir

Baş çekersin çün muanber turralarda dîv tek
Pes bu mu’ciz nâmenin göster ki tuğrâsı nedir
Rûz ü şeb bu kubbe-i ahdarda hurşîd ü kamer
Ne sebebden devr eder yâ Rab temennâsı nedir
Ey Sürûrî vâkıf-ı sırr-ı Kelâmullah olan
Tâ ebed bilür ki her ismin müsemmâsı nedir

—10—

Ey hatın Hızr u dehânın çeşme-i hayvâmmız
Ârızın arş ü yanağın sûret-i Rahmân’ımız
Mushaf-ı hüsnün yazılmıştır ezelden tâ ebed
Levhimiz Tevrâtımız İncîl’imiz Fürkanımız
Levh-i mahfûz-i İlâhî’dir cemâlin nüshası
Uş kelâm-ı nâtık üşte huccet ü burhânımız
Bakmayup kevn ü mekâna gözleriz dîdârıhı
Rûh-i kudsüz âlem-i a’lâdadır seyrânımız
Anber efşan sünbülün küfründen özge ey sanem
Kâfir-i aşkım olursa dînimiz îmânımız
Ahsen-i takvime Rahman sûreti demez fakîh
Lâ’net ol mel’ûna kim oldu bizim şeytânımız
Ey Sürûrî ol leb-i mu’ciz kelâmun yâdına
Leşker-i ervâh olur her dem bizim mihmânımız