Bektaşî Şairleri ve Nefesleri/Hatayi
Azerî edebiyatının en yüksek simalarından biri olan «Hatayî», «Safevî» saltanatını kuran «Şah İsmail Safevî»'dir.
Asırlardanberi mevcut «Türkmen kızılbaşlığı» cereyanından âzâmî surette istifade ile o cereyanın başına geçen ve bir aralık Anadoludaki Osmanlı hâkimiyetinin temellerini sarsan «Şah İsmail » 'in şiirlerinde «Hurufî» temayülü vardır. Büyük vecd ve san'at sahibi olan bu genç «ruhanî reis» kendisini tapını derecede seven fars müritleri için bir takım farisî şiirler yazdığı gibi asıl kuvvet menbaini ve İstinatgâhını teşkil eden Türkler için de sofiyane ve âşıkane birçok manzumeler vücude getirdi. Büyük bir «Dinî taife - Secte»'nin ruhanî ve cismanî reisi olmak münasebetiyle onun şiirlerinde san'at gayesinden ziyade mezhebini telkin ve tâmim gayesi gözetilmiş, yani, eski Türk sofîlerinin Hoca Ahmet Yasevi'den beri takip ettikleri an'aneye ittibaendir ki «Hatayî» mahlasını kullanan «Şah İsmail Safevî» aruzla yazdığı eserlerden başka, Azerî sahasında ve Türkmen boyları arasında pek kuvvetli bulunan «Halk Edebiyatı»'nı ve Yunus gibi eski halk sofîlerini takliden, parmak hesabiyle de koşma şeklinde «İlâhi»'ler yazmıştır.
Anadolu ve İran kızılbaşları arasında bu şiirler uzun asırlar okunmuş ve âyinî içtimalarda sazla terennüm olunmuştur. Kızılbaşlar ve sair ona benziyen «Alî Allahîler » gibi zümreler arasında «Hatayî»'yi takliden o cins birçok manzumeler daha yazılmış ve böylece «mezhebî zümre edebiyatları» teşekkül etmiştir. «Hatayî»'nin şiirleri «Bektaşî - Hurufi»'ler arasında da «Nesimî»'nin manzumeleri gibi - pek şayidir.
Otuz sekiz yaşında iken 930 (M. 1523) da vefat eden Şah İsmail Safevi'nin divani matbu değildir.[1]Yazma, fakat çok yanlış bir nüshası Millet Kütüphanesindedir. Bir kaç nüsha da Avrupa kütüphanelerinde mevcuttur. Bir yazması da Prof. Fuad Köprülü’nün hususî kütüphanesindedir. Fakat mecmualarda daha bir hayli şi’rine tesadüf edilmektedir. Yalnız, kendisinden biraz sonra yaşayan Kul Himmet, Pir Sultan gibi şahsiyetlere âid bazı şiirler de onun manzumeleri arasına karışmıştır. Hattâ Anadolu Kızılbaşları arasında «mahlası» yerine «Hatayîsi» tabirinin şâyi olduğu da malûmdur. Bu cihettendir ki, Hatayî mahlaslı bütün şiirlerin ona âidiyeti katiyetle söylenemez.
Bektaşî - Kızılbaş edebiyatının teşekkülünde büyük tesirleri görülen Hatayî’nin bazı şiirlerini dercediyorum:
— Tevhid —
Evvel ol Allah’ın adı söylenür
Cümle ibâdetin başıdır tevhîd
Pîrim Şeyh Safî’den bize kalmıştır.
Sofî kardeşlerin kânıdır tevhîd
Her kim Şeyh Safî’nin emrini tutmaz
Yorulur bu yolda menzile gitmez
Gayrı millet ana i’tibâr etmez
Cümle ibâdetin başıdır tevhîd
Tevhîd ile bitmez işler bitmiştir
Tevhîd ile tâlib Hak’ka yetmiştir
Tevhîd ile dünyâ karar tutmuştur
Dermansız derdlerin dermânı tevhîd
Mürebbîsiz musâhibsiz dâmensiz
İkrarından dönen yanar îmansız
Yakın ihlâs ile çağır gümansız
Şeyh Safî’nin armağanıdır tevhîd
Can Hatayî'm tevhîd derya denizdir
Tevhîd etmeyenler bizim nemizdir
Pîrim Şeyh Safî’den sermâyemizdir
On iki imâmın erkânı tevhîd
— Koşma tarzındaki nefesler—
Gönül ne gezersin seyran yerinde
Âlemde her şeyin var olmayınca
Olura olmaza dost deyüb gezme
Bir ahdine bütün yâr olmayınca
Yürü sofi yürü yolundan azma
İlin gıybetine kuyular kazma
Varub her dükkâna metâm çözme
Yanında mürşidin var olmayınca
Kalktı havalandı gönülün kuşu
Kavga gıybet etmek kötünün işi
Üstadın tanımaz bunda her kişi
Anın kim mürşidi er olmayınca
Varub bir kötüye sen olma nöker
Çerhine değer de dolunu döker
Ne Hudadan korkar ne hicab eder
Bir kötüde namus âr olmayınca
Şah Hatâyım edem bu sırrı beyan
Kâmil midir câhil sözüne uyan
İki baştan muhîb yâr olmayınca
Bir baştan ağlamak ömredir ziyan
Erenler serveri Şâh-ı velâyet
Aldı mü’minlerin elin eline
Hânedan dostuna eyler hidâyet
Mü’min olanları çeker yoluna
Eğer bende isen Şâh-ı Merdân’a
Ali gibi sen de kalma noksâna
Bir tâlibi pişir getir meydana
Ezel ebed lâ gelmeye diline
Nasihattir benden sana emânet
Sâdık emânete etmez hiyânet
Yemek ile içmek için bir âdet
Kurdu Hak arslanı mü’min kuluna
Erenler gittiği yolları gözle
Gözet bir kâmilin izini izle
Mü’min kardeşlerin aybını gizle
Girmek ister isen rahmet gölüne
Mürşide rehbere eyle itâat
Zahirde bâtında gözle sadâkat
Muhammed Ali’den kaldı emânet
Bağçe donanınca güller alına
Muhammed Ali’ye kırklar katıldı
Anda varlıkları cümle atıldı
Bir yahudiye kul oldu satıldı
İstek Hak olduğu bundan biline
Şah Hatâyî'm cennet kapusun açtım
Cömerd olanların dolusun içtim
Bahil olanları ayırdım seçtim
Bahilden gayrısı cemde buluna
Muhammed Ali’nin aldım elini
Hak deyüb tuttuğum elden ayrılmam
On iki İmam’ın tuttum yolunu
Hak deyüb tuttuğum yoldan ayrılmam
Mürşidin nefesi Hak nefesidir
Mürşid sözün tutmayanlar âsidir
Mürşidin rızâsı Hak rızâsıdır
Hak deyüp tuttuğum yoldan ayrılmam
Mürşidin gittiği veli yoludur
Gitme dediğine gitmemelidir
Zâhir, bâtında Muhammed Ali’dir
Hak deyüp tuttuğum yoldan ayrılmam
Hak erenler bir araya derilse[2]
Cümle âşıklara nasib[3] verilse
Âşikâre Hak gözüyle görülse
Hak deyüb tuttuğum yoldan ayrılmam
Şah Hatâ'yim Hak bil tuttuğum eli[4]
Zâhirde bâtında Hak gördü seni[5]
Gerçek erenlerden aldım haberi
Hak deyüb tuttuğum yoldan ayrılmam
Anınçün okuram lâ’net Yezid’e
Ol Yezid’e lâ’net etmek sezâdır
Anınçün okuram lâ’net Yezid’e
Âlem fahrı Muhammed Mustafa’dır
Şâh-ı merdan Ali sırr-ı Hudâ’dır
İmâmım çün Ali sırr-ı Rızâdır
Anınçün okuram lâ’net Yezid’e
Hüseyn-i Kerbelâ’dır dürr ü gevher
İmam Zeynel’abâ’dır sırr-ı Hayder
Muhammed Bâkır oldu pâk gevher
Anınçün okuram lâ’net Yezid’e
Ca’fer-i Sâdık’ın bir kemteriyem
Kâzım’ı sevmeyenlerden berîyem
Ali Mûsa-r Rızâ’nın Kanberiyem
Anınçün okuram lâ’net Yezid’e
Takıy mihmânım olupdur gönlümde
Nakıy sultânım olupdur gönlümde
Askerî canım olupdur gönlümde
Anınçün okuram lâ’net Yezid’e
Muhammed Mehdî benim kıblegâhım
Dün ü gün olubdur hem secdegâhım
Şah Hatâyî''yem Hudâ’dır penahım
Anınçün okuram lâ’net Yezid’e
Muhammed Ali’yi candan sevenler
Yorulub yollarda kalmaz inşallah
İmamı Hasan’ın yüzün görenler
Hüseyin’den mahrûm olmaz inşallah
İmamı Zeynel’den bir dolu içen
İmamı Bâkır’dan kaynayup coşan
Sıdk ile İmam Ca’fer’e koşan
Bundan özge yola sapmaz inşallah
İmamı Mûsâ’dan gelen erenler
Can baş fedâ edüb cemler görenler
İmamı Rızâ’ya zehir verenler
Divanda şefâat bulmaz inşallah
Bir gün olur okuturlar defteri
Şah oğlunun elindedir teberi
Uyanırsa[6] Takıy, Nakıy, Askerî
Açılan gülümüz solmaz inşallah
Hatâyî der bu iş bir gün biter a
Özünü katagör ulu katara
Mehdî şevki bu cihânı tutar a
Şah oğluna sitem olmaz inşallah
Kudret kandilinde parlayub duran
Muhammed Ali’nin nûrudur vallah
Zuhûra gelüb de küffârı kıran
Elinde Zülfikâr Ali’dir billâh
Elinde Zülfikâr altında Düldül
Önünce Kanber’i dilleri bülbül
Hazret-i Fâtıma cennette bir gül
Anı Ali’ye verdi Habîbullah
Zûhura geldiler Hasen ü Hüseyn
Anların nûrundan zıyâlandı din
Kırklarla buluştu Zeynelâbidin
Tutarız yasını hasbetenlillâh
Muhammed Bâkır’dan Ca’fer-i Sâdık
Şâhım Mûsâ Kâzım Rızâ’yı dedik
Tarikat eliyle cismimiz yuduk
Hak dedi mü’minin kalbi Beytullah
Takıy, Nakıy on iki imam canı
Hasen-i Askerî Cem’in sultânı
Elinde hücceti sâhib zamânı
Sıdk ile dileriz[7]gönderir Allah
Hatâyî'm teslim et özün ustâza
Elinde Zülfikâr hem ehl-i gazâ
Bin bir dondan baş gösterdi Murtezâ
Bir mürşid belinden geldik eyvallah
Ali’nin sırrına ereyim dersen
Bir mürşid-i kâmil bul da andan gel[8]
Küfrünü îmâna satayım[9] dersen
Var kendi[10] küfrünü bil de andan gel
Şerîat ma’nisi insana sözdür [11]
Tarikat sürerler gece gündüzdür[12]
Gönül bahr-i aşktır deryâ denizdir
Bahrî ol ummâna dal da andan gel
Pişiri pişiri söyle sözünü
İki babdan ayırma gör gözünü[13]
Mürşidine teslim eyle özünü
Musâhib kapusun bul da andan gel
Cellâd olub sen canına kıyagör[14]
Ârif olub her ma’niden duyagör
Cesedin kendi elinle yuyagör[15]
Kendi namazını kıl da andan gel
Şah Hatâyî’m ma’ni söyler dilinden
Ayırırlar seni kibr ile kinden
Ölmeyene nasîb olmaz bu yoldan
Var ölmezden evvel öl de andan gel
Bu yolun yolcusu olayım dersen
Elde iki karpuz tutmalı değil
Derviş olub şalvar giyeyim dersen
Gâhî giyüb gâhî atmalı değil
Lâden bağçesinde gonca gül olmaz
Kâmil ile yoldaş olan yorulmaz
İki mahlûk vardır Hak’ka kul olmaz
Mağrurluk kibirlik etmeli değil
Mağrurlar orada olurlar yalan
Kibr imiş yorulub yollarda kalan
Eğer yolcu isen köprüyü dolan
Gözgöre çamura batmalı değil
Koyun kuzusuna nasıl meledi
Öküzün kulağın kimler enedi
Garib bülbül gül dalında tünedi
Her çalı başında ötmeli değil
Şah Hatâyî İmam Ca’fer muhbiri
Hak’kın yârânıdır Veyselkarânî
Hak’kın haznesinden gelen güheri
Müşter-i olmayana satmalı değil
Bir kandilden bir kandile atıldım
Türab olub yer yüzüne saçıldım[16]
Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım[17]
Gönlüme od düştü yandım da geldim[18]
Ezelden evveli[19] biz Hak’kı bildik
Hak’dan nidâ geldi Hak’ka Hak dedik
Kırklar meydanında yunduk pâk olduk
İstemem tahâret[20] yundum da geldim
Şunda bir kardaşla kayda düşmüşem
Pirler makamında yanub pişmişem
Kırklar meydanında hem görüşmüşem
İstemem yanmağı yandım da geldim
Şah Hatâyî eder senindir ferman[21]
Olursun her kulun derdine derman
Güzel şâhım[22] sana bin canım kurban
İstemez kurbânı kestim de geldim
Muhammed Ali’nin kurduğu yoldur
Ak üstünde akı görebilirsen
Tanıyan i’tikad söyleyen dildir
Hakikat bahrine dalabilirsen
Gel derler de seni Ceme çekerler
Evvel bildiğin yabana atarlar
Andan sonra yularından tutarlar
Yettikleri yere varabilirsen
Özü mercan olan ümmâna dalmaz
Özü Hak’ka vâsıl olan can ölmez
Mü’minin hisâbı yarına kalmaz
Bunda suâlini verebilirsen
Yola beli deyen can ulu olur
Kaynar kudret kûresinden el olur[23]
Dünyâdan ahrete doğru yol olur
Verdiğin ikrâra durabilirsen
Teslimiyet[24] seni yola getürür
Eksik olan işlerini bitürür.
Bir kardaşın alub Hak’ka götürür
Özünden Mervân’ı sürebilürsen
Şâh Hatâyî'm eder yola getüren
Yerini[25]bekleyüb posta oturan
Tâlibi rehberdir Hakka yetüren
Cennette Rıdvân’ı görebilirsen
—Semaî tarzında nefesler—
Gel bir şâha kul olagör
Hergiz mâzul olmaz ola
Bir eşiğe yaslanı gör
Kimse elden almaz ola
Bir boyu boylamak gerek
Bir sudan sulamak gerek
Bir dili söylemek gerek
Feriştehler bilmez ola
Kuş oluben uçmak gerek
Ovalara göçmek gerek
Bir toludan içmek gerek
İçenler ayılmaz ola
Çok behreler almak gerek
Ummanlara dalmak gerek
Bir gevher çıkarmak gerek
Değme sarraf bilmez ola
Bahçelere girmek gerek
Güllerinden dermek gerek
Erhak diyüp durmak gerek
Gerçek âşık ölmez ola
Şah Hatâyî’m dir geç otur
Hizmetini hora yetür
Gerçeklerden bir er getür
Cana başa kalmaz ola
Gönül seyranda gezerken
Şah geldi kondu seraya
Hak’ka niyaz eyler iken
Bir engel düştü araya
Hak’kun kapusundan girdim
Kendü vücudumu gördüm
Mârifet kazanun kurdum
Aşkı kaynadan kûreye
Mahabbet haslar hasıymış
Muhabbet[26] Hak’kun nesiymiş
Sevgü Hak sevgüsü imiş
Erenler ne dir buraya
Hele küşadım[27] düşürdüm
Firkat kazanun taşırdım
İrfan ateşün pişürdüm
Tuzun tattırdım bereye
Hatâyî der ihtiyarsız
Neyleyüm Dünyayı yârsız[28]
Ol âlemden bihabersüz[29]
Tuz etmek ister yaraye
Gel Alim yola gidelüm
Alim kendü yolu ile
Açlar doyar[30] susuz kanar
Leblerinün balu ile
Alim bana neler itti
Aldı elüm dâra yetti
Üstüme yürüyüş itti
Elündeki tolu ile
İçilmez tolu içilmez
Sevgilü dosttan geçilmez
İkisi birdür seçilmez
Hasbahçenün gülü ile
Aşı vurur devran döner
Kuş budağa bir dem konar
Doldurmuş tolusun sunar
Alim kendü elü ile
Erenler lokması nurdur
Lokmaya elini sundur
Şah Hatâye'm doğru yoldur
Alim kendü yolu ile
Akıl gel berü gel berü
Gir gönüle nazar eyle
Görür göz işidür kulak
Söyler dile nazar eyle
Baştur göğdeyi götüren
Ayak menzile yetüren
Dürlü maslahat bitüren
İki ele nazar eyle
Sofî isen alup satma
Helâlüne haram katma
Yolun eğrisine gitme
Doğru yola nazar eyle
İki elüm kızıl kanda
Çok günâhlar vardur bende
Yâ İlâhi kerem sende
Düşkün kula nazar eyle
Hatâyî ider yâ gani
Viren Mevlâ alur canı
Evvel kendü kendün tanı
Sonra ile nazar eyle
Men dahi nesne bilmezem
Allah bir Muhammed Ali
Özüm gurbete salmazam
Allah bir Muhammed Ali
Anlar pirdür bir olubtür
Balığına nur olubdür
Dört köşede sırr olubdür
Allah bir Muhammed Ali
Mümin müslim etek tutar
Bir gönülde mekân tutar
Hû diyicek gelür yeter
Allah bir Muhammed Ali
İki yavru var yuvada
Muallâk döner havada
Dağda deryâda ovada
Allah bir Muhammed Ali
Bindikleri Burakdürür
Yaktıkları çırakdürür
Yerden göğe direkdürür
Allah bir Muhammed Ali
Hatâyî bu yolda serdür
Serin verenler de erdür
Ayda sırdur günde nurdur
Allah bir Muhammed Ali
Bir nefescük söyleyeyüm[31]
Dinlemezsen neyleyeyüm[32]
Aşk deryasun boylayayum[33]
Ummana dalmağa geldüm
Işk harmanından savruldum
Hem elendüm hem yuğruldum
Kazana girdüm kavruldum
Meydana yenmeğe[34] geldüm
Ben Hak’la oldum aşina[35]
Kalmadı gönlümde nesne
Pervaneyem ateşüne
Şem’ine yanmağa geldüm
Şah Hatâyî dir özümde
Hiç hilâf yoktur sözümde
Eksiklük kendü özümde
Dârına durmağa geldüm
Dervişlük aydur bana
Sen derviş olamazsın
Bari diyeyüm sana
Sen derviş olamazsın
Özünden geçmeyince
Birliğe yetmeyince
El etek tutmayınca
Sen derviş olamazsın
Dürlü diller okursun
Yok yirlere kakırsın
Özün ile fakısın[36]
Sen derviş olamazsın
Kakmak eğer olupdı
Muhammed te kalupdı[37]
Derviş terkün kılupdı
Sen derviş olamazsın
Hatâyem Hak kuludur
Akar çeşmi selüdür
Dervişlik pek uludur
Sen derviş olamazsın
Gel gönül incünme bizden
Kalsun gönül yol kalmasun
Evvel âhır yol kadimdür
Kalsun gönül yol kalmasun
Erenler bize pusudur
Yalan söyliyen âsidür
Bu gerçekler nefesidür
Kalsun gönül yol kalmasun
Bahçede açılan güldür
Hakkı söyleyen de dildür
Pes ezelden yol kadimdür
Kalsun gönül yol kalmasun
Başımdadur altın tacı
Budur erenler miracı
Keskindür yolun kılıncı
Kalsun gönül yol kalmasun
Hey Allah’um hey Allah’um
Eyu olmaz benüm âhum
Saltanatlu pâdişâhum
Kalsun gönül yol kalmasun
Ey dîvâne ey dîvâne
Âşık olan kıyar câne
Hâtâyî'm dir taçlu hâne
Kalsun gönül yol kalmasun
Kırklar meydanına vardum
Gelberu hey[38] can didüler
İzzet ile selâm virdüm
Gir[39] işte meydan didüler
Kırklar bir yirde[40] durdular
Otur deyu yir virdüler[41]
Meydana sofra kurdular[42]
Lokmamıza ban didüler[43]
Sıtk ile tevhit idelüm
Çekilüp Hak’ka gidelüm
Aşkun tolusun içelüm
Kalalum mestan didüler
Kırkların kalbi doğrudur[44]
Mümin gönlünün evidür[45]
Gelişün kandan beridür
Söyle behey can didüler[46]
Düşme dünya mihnetine[47]
Talib ol Hak hazretine
Âb-ı kevser şerbetine
Parmağunu ban didüler
Erenler kalbi ganidür
Yuduğu kalbi arıdur
Gelişün kanden beridür
Gel söyle ihvan didüler
Gördüğünü gözün ile
Beyan itme[48] sözün ile
Neden sonra[49] bizüm ile
Olursun mihman didüler
Kalkup sema’larla oyna
Açılup pâk olsun ayna
Kırk yıl bu kazanda kayna
Dahi çıksun can didüler[50]
Çık semâa bile oyna
Kalbin olsun bir âyine
Âlemi varlığa sayma
Bu mânide şan didüler
Behey abdal nedür halün
Hak’ka şükret kaldur elün
Kese gör gıybetten dilün
Her kulu yeksan didüler
Şah Hatâyî konmuş burda
Tazece uğramış derde
Mürşitten açılır perde
Gör imdi ey can didüler
Be erenler be gaziler
Gelen Mürteza Ali’dür
Yezid’e bâtın kılıncın
Çalan Mürteza Ali’dür
Alçağa[51] indirmiş[52] özünü
İder Hak’ka niyazunu
Kırklar ile bir üzümü
Yiyen Mürteza Ali’dür
Turnaya vermiş sesini
İmamlar çeker yasını
Yine kendü devesini
Yiden Mürteza Ali’dür
Getür ahret azuğunu
Âşık çeker yazuğunu
Muhammed’in yüzüğünü
Yundan[53] Mürteza Ali’dür
Cennetün yemişi alma[54]
Sarar benzim sarar solma[55]
Şah Hatâ'yem inkâr olma
Gelen Mürteza Ali’dür
İbtidâdan yol sorarsan
Yol Muhammed Ali’nindür
Yetmiş iki dil sorarsan
Dil[56] Muhammed Ali’nindür
Gice olur gündüz olur
Cümle âlem dümdüz olur
Gökte kaç bin ılduz olur
Ay Muhammed Ali’nündür
Varma Yezid’ün yanına
Kokusu siner tenüne
Lâ’net Yezid’ün huyuna
Can Muhammed Ali’nündür
Yezid alaydan seçildi
Mümine hulle biçildi
Evvel baharda açıldı
Gül Muhammed Ali’nündür
Gökten rahmetler saçıldı
Mümin olanlar seçildi
Âb-ı kevserler içildi
Dem Muhammed Ali’nündür
Varma Yezid meclisine
Kulak virme hiç sesine
Satur Yezid ensesine
Seyf Muhammed Ali’nündür
Hatâyî oturmuş ağlar[57]
Dilüne geleni söyler
Topolmuş ortada döner[58]
Nur Muhammed Ali’nündür[58]
Hû diyelüm gerçeklerin demine
Gerçeklerin demi nurdan sayılır
On iki imamın giren bezmine
Muhammed Ali’ye yardan sayılur
Üç gün imiş şu dünyanın safası
Safasından artık imiş cefası
Gerçek erenlerin nutku nefesi
Biri kırktır kırkı birden sayılur
Gerçek âşık menzilinde durursa
Çırağ gibi yanup şem’i erirse
Eksikliğin kendözünde bilirse
Ol âciz olsa da erden sayılur
Şah Hatâyî ider Bağdattır vatan
İkilükten geçüp birlüğe yeten
Erenler yoluna kıyl ü kal katan
Yolu dikenlidür hardan sayılur
—Aruz veznile yazılmış şiirler—
Eğildim secde kıldım hânedâna
Nuş ettim şerbetinden kana kana
Zihî devlet beşâret ben gedâya
Yürürken uğradım dürlü dükâna
Sarrâf olan bilür gevher bahâsın
Anı kıldı mubah pîr ü civâna
Yürüdüm dest- be-dest kıldım meâli
Düşübdür meskenim iki cihâna
Erenler âsmânın direğidir
Direk yerden dikilür âsmâna
Ululuk ister isen hizmet eyle
Ayak bir bir basarlar nerdübâna
Cihânı açtı Sultan Haydar oğlu
Erişti gaziler kevn ü mekâna
Hezâran kisveden baş gösterirsin
Anınçün halkı salarsın gümâna
Musâhib olana hem dest gerektir
Kadîmî gelicek kalmaya câna
Biner Düldül çalar şah Zülfikaar’ı
Kalubdur Ali’den darb-ı nişâne
Hatâyî’yim bu gün meydân içinde
Şah’ın medhin okuram dervişâne
Taâlâ şânuhu gel gör ki bir nûr-i Hudâ geldi
Cem’î hatm-i enbiyâ Muhammed Mustâfa geldi
Sevindi cân-ı âşıklar açıldı baht-ı sâdıklar
Çağırdı rûh-i mü’minler safa geldi safâ geldi
Safâ ehli zeminlerde zamanlarda mukaddemde
Feleklerden meleklerden hezâran merhâbâ geldi
Feriştehler inüp gökten beşâret ehl-i irfâna
Havâric’e ecel yetti Yezid’lere belâ geldi
Azâzil aslı şeytandır yeter taklidine uyma
Öğüt tut Hak yolun gör gel imâm-ı rehnümâ geldi
İrişti mürşid-i kâmil kamu ehl-i imân oldu
Sevindi gaziler cümle ki Hatm-i enbiyâ geldi
Bahâdir gaziler koptu başında tâc-ı devlet var
Budur Mehdî zaman devri cihan nûr-ı bakaa geldi
İmâm-ı Haydar oğluna dil ü candan rızâ verdik
Ki Cafer Mûsi-i Kâzım Ali Mûsâ Rızâ geldi
Halîlullah donun giymiş çağırmış adın[59] İsmâîl
Ana kurban olun deyu çün Allah’tan nidâ geldi
Cihânı sihr ile Fir’avn özüne kani’ etmişti
Buları yutmağa Mûsâ asâsı ejdehâ geldi
Özü Yâsin dili Tâhâ yanağı Kaf-ı vel-Kur’an
Kaşı nun saçı Vel-leylü yüzü şem-i duhâ geldi
Güzel şâhım Kamer mâhım muradgâhım gönül hâhım
Cemâli mazhr-ı Allahım güzîn-i evliyâ geldi
Hatâyî hastesin şâhın cemâli vaslın istersen
Revân-ı can satun algıl bu ilme can bahâ geldi
Gevher-i zât-i kadîm-i Kibriyâ’sın yâ Ali
Enbiyâ vü evliyâya pîşüvâsın yâ Ali
Kimse bilmez ma’ni-i zât u sıfâtındır senin
Lâmekân bahrinde dürr-i müntehâsın yâ Ali
Kabiliyyet sende görmüştür Resûl-i Hâşimî
Şükr lillâh hemdem-i Hayrünnisâ’sın yâ Ali
Hem havâric sırrını bildim ki idrâk eylemez
Zâhir ü bâtında sen mu’ciz nümâsın yâ Ali
Mustafa gördü seni arslan sıfatlı bir melek
Sâhab-i mi’râç hem tâç ü livâsın yâ Ali
Zülfikar’iyle kamu kıldın müsehhar âlemi
Bilmişem tahkîk ile kim Lâfetâsın yâ Ali
Bu Hatâyî’ye din ü îmân sendendir dürüst
Nûr-i çeşm-i hânedân-ı Mustafâ’sın yâ Ali
Menem ki cân ü dilden Hayderî’yem
Habîb-i Zülcelâl’in çâkeriyem
Gulâm-ı[60] hânedân-ı Ahmed’em[61] ben
Ali’nin Kanberi’nin Kanberi’yem
Hasen Hulk-ı Rızâ’dır nûr-ı çeşmim[62]
Hüseyn-i Kerbelânın[63] kemteriyem
Muhibbim âşıkım[64] Zeynel’ibâd’a
Muhammed Bâkır’ın hâk-i deriyem
Münezzeh meşrebim men yâr-ı sâdık[65]
Mevâlî mezhebem hak Ca’ferî’yem
İmam Kâzım Ali Mûsâ Rızâ’nıın
Muhibbiyem adûsundan berîyem
Takıy tâcım Nakıy’dir nûr-i aynım
Fedâ-yi hâk-i pây-i Askerîyem
Muhammed Mehdi-i sâhib zamânın
Mutî’em emrine ferman berîyem
Havâric Hânedân’ın düşmenidir
Zarûretten der ol men Hayderî’yem
Tevellâ kılmışam Âl-i abâ’ya
Havâric gözlerinin hanceriyem[66]
Hüseynî’yem Yezîd’e lâ’netim var
Ezelden men düçar-ı Hayberî’yem
Hatâyî'yem bugün meydân içinde
Hakikat ehlinin serdefteriyem
Bendeem şâhâ ezel nûr-i sıfâtın hakkiçün
Sâkıy-i mahşer Muhammed Mustafa’nın hakkiçün
Mahremi şâhın ezelden Fâtıma bint-i Nebi
Düldül ü Kanber Aliy-yel- M urtazâ’nın hakkıçün
Cân ü başı hânedânın yoluna terk iderim
Şah Hasen ü Şah Hüseyn Zeynel-abâ’nın hakkiçün
Bâkır-ı sâdıkdürür gönlümde îmânım benim
Mûsi-i Kâzım Ali Mûsâ Rızâ’nın hakkiçün
Şah Takıy şâh-ı cihandır hem Nakıy nûr-i iman
Yokdürür sözde hilâf şems-i duhânın hakkiçün
Sad hezâran lâ’netim var tohm-i Mervâ’na yakin
Ol îmam-ı Askerî Al-i, abâ’nın hakkiçün
Yâ İlâhî bu Hatâyî’nin günâhın afv kıl
Şah Muhammed Mehdi-i sâhib zamâmn hakkiçün
Vücudum şehrine girdim o şehri pür safâ gördüm
Velâyet ilmine erdim aceb nûr-i Hudâ gördüm
Şeriat şartını bildim tarîkat yoluna geldim
Hakîkat bahrine daldım Ali-yel- Murtezâ gördüm
Hakîkat ilminin sırrın ne bilsün her tahâretsiz
Bu sırra ermedi münkir anın katlin revâ gördüm
Gönül şehrinde ol dilber benim rûh-ül-emînimdir
Yüzün Seb’ulmesânî’de yedi hat istivâ gördüm
Elestü Rabbüküm sırrı dehânından ayân oldu
Gözün Vettîni vezzeytun yüzün şems-i duhâ gördüm.
Vücûdum şehrine girdim eriştim gehver-i kâna
Serâser gönlümün şehrin bilin nûr-i Hudâ gördüm
Kamu eşyâ vücûdundan sen ol Settâr-ı âlemsin
Cemâlin âstânında Hatâyî-i gedâ gördüm
— Murabba —
Bendeyim ben cân ü dilden pâdişahımdır Ali
Gözlerim nûru ziyâsı bedr-i mâhımdır Ali
Yoluna hâk olduğum rû-yi siyahımdır Ali
Kıblegâhımdır Muhammed secdegâhımdır Ali
Men Hasen Hulk-ır-Rızâ’nın bir muhibb-i âliyem
Hamdülillah kim hasedle kibr ü kinden hâliyem
Şah Hüseyn-i Kerbelâ’nın baş açık abdâliyem
Kıblegâhımdır Muhammed secdegâhımdır Ali
Şâh Zeynelâbidin hem Bâkır ile Ca’fer’i
Biliniz bunları sevmektir iman ey din eri
Dâima söyle bu nutku olmayasın serseri
Kıblegâhımdır Muhammed secdegâhımdır Ali
Mûsi-i Kâzım’ı her kim bildi oldu ehl-i Hak
Gel Şehinşâh-ı Ali Mûsâ Rızâ’dan al sebak
Ten gözünü giderub can gözü ile ana bak
Kıblegâhımdır Muhammed secdegâhımdır Ali
Şah Takıy vü bâ Nakıy’nin kulu ol ey bahtiyar
Bunları sevene rahmet eyledi ol Girdigâr
Mü’min olanlar bu nutku zikr ederler âşikâr
Kıblegâhımdır Muhammed secdegâhımdır Ali
Askerî’ye asker olmak diler isen ey hümâm
Kıl tevellâ hânedâna Ahmed’i bulgıl tamâm
Hatm oliserdir imâmet Mehdi’de beyn-el-enâm
Kıblegâhımdır Muhammed secdegâhımdır Ali
Ey Hatâyî gafil olma işbu dünyâ fânidir
Her ne kim geldi vücûde âlemin mihmânıdır
Bu kelâmı vird edinmek ârifin erkânıdır
Kıblegâhımdır Muhammed secdegâhımdır Ali
- ↑ Gayet doğru bir nüshası Maarif Kitaphanesi tarafından Şah İsmail-i Safavi Hayatı ve Eserleri adıyla basılmıştır.
- ↑ Derile: Nüsha.
- ↑ Kısmet: Nüsha
- ↑ Eri: Nüsha.
- ↑ Ol seni gördü: Nüsha.
- ↑ Uyanınca: Nüsha
- ↑ Vakit tamâm oldu : Nüsha
- ↑ Muhabbet gölüne dalda andan gel: Nüsha.
- ↑ Sayayım , katayım : Nüshalar.
- ↑ Evvel: Nüsha.
- ↑ Bir küçük sözdür: Nüsha.
- ↑ Tarikat sözlerimiz, Hakikat rûşendir: Nüshalar.
- ↑ İki paydan ayırmayı, Hakipayden: Nüshalar.
- ↑ Canını cellâda teslim ede gör: Nüsha.
- ↑ Cesedini kendi kendin yuyagör: Nüsha.
- ↑ Toprak oldum yer yüzüne ekildim : Nüsha.
- ↑ Bir zaman da çakmak ile çakıldım: Nüsha.
- ↑ Yüreğime od düştü yandım geldim: Nüsha.
- ↑ Evvelden evvele: Nüsha.
- ↑ Yunmağı: Nüsha.
- ↑ Şah Hatâyim eder aynıma ferman: Nüsha.
- ↑ Ali’m.
- ↑ Eli olur. Yerine.
- ↑ Bu perdeler: Divan.
- ↑ Perdesin: Divan
- ↑ Mehabet itmeyen: Fatih kütüphanesindeki nüsha.
- ↑ Küşat: tavla ıstılahatından biri.
- ↑ Kafiye tekerrür ediyor.
- ↑ Halk edebiyatında bu gibi lisanî hatalar bil-iltizam yapılır.
- ↑ Aç doyunur : Nüsha
- ↑ Söyleyelüm : nüsha.
- ↑ Neyleyelüm : nüsha.
- ↑ Boylayalum : nüsha.
- ↑ Yunmağa: nüsha.
- ↑ Ben pirimle oldum aşna: nüsha.
- ↑ (1) Fakih.
- ↑ Eğer hiddet iyi bir şey olsaydı Muhammed’de kalırdı, o da kızardı, diyor. — Tâbi.
- ↑ Ey: nüsha.
- ↑ Gel: nüsha.
- ↑ Ayağa: nüsha.
- ↑ Kırklar yerinde durdular
Otur deyu yir virdüler: nüsha. - ↑ Önüme sofra bezedüler: nüsha.
- ↑ El lokmaya sun didüler: nüsha.
- ↑ Durudur: nüsha.
- ↑ Gelenün gönlüm arıdır: nüsha.
- ↑ Söyle sen kimsün didüler: nüsha.
- ↑ (4) Kesretine: nüsha.
- ↑ Söyleme sen: nüsha.
- ↑ Ondan sonra: nüsha.
- ↑ Kırk yıl bu kazanda kayna, daha çiğ bu ten didüler: nüsha. Fatih kütüphanesindeki nüshada bu bent şu tarzda mukayyettir:
Gir semâa bile oyna
Silünsün açılsın ayna
Kırk yıl meydanda ur kına
Dahi çiğ bu ten didüler. - ↑ Alça gibi okunacak.
- ↑ Alçağa tutmuş: nüsha.
- ↑ Bulan: nüsha.
- ↑ Elma.
- ↑ Sararup gül benzim solma: nüsha.
- ↑ Din: nüsha.
- ↑ Hatayî haste iniler: nüsha.
- ↑ 58,0 58,1 Nurolmuş âleme parlar: nüsha.
- ↑ Komuş adını : Divan
- ↑ Muhibb-i: nüsha.
- ↑ Hayder’im: nüsha.
- ↑ Hasen şehrinde m esk en tuttu gönlüm: nüsha.
- ↑ Hüseyn’in bir kemine: nüsha.
- ↑ Hakikat abdiyim , Hakikat Kanberim : Nüshalar.
- ↑ Münezzeh m ezhebinden her güruhun: nüsha.
- ↑ Hüseynî’yim Ali’nin çâkeriyem : nüsha.