Ayhan Bilgen'in 8 Ağustos 2017'deki savunması
Dava konusunun esası 6-7-8 Ekim 2014 Kobanê eylemleridir. İddianamede de ifade edildiği gibi Kobanê’ye yönelik ambargonun kaldırılması için birçok şehirde binlerce insanın katıldığı gösteriler düzenlenmiştir. Gösteriler, Kobanê’de IŞİD saldırıları dolayısıyla büyük bir insanlık dramının yaşanmaması, telafisi imkânsız sivil ölümlerinin gerçekleşmemesi için yapılmıştır. Bu gösterilere tümüyle suç isnat edilerek yaklaşılamaz. Nitekim iddianamede de kamu davası açılan kişi sayısı ile gösterilere katılan kişi sayısı arasında yüzbinlerle ifade edilecek fark olduğu görülmektedir.
Yaşanan şiddet olayları ve özellikle ateşli silahlarla ölüm vakalarından sadece birkaç tanesi ile ilgili somut bilgi bulunmakta ve bir yargılama sürecinden söz edilmektedir. 2 güvenlik görevlisi dışında hayatını kaybeden 43 sivilden, Diyarbakır’da 4, Antep’te 5, İstanbul, Van, Mardin ve Adana’da 1’er kişi olmak üzere 13 kişi dışında 30 kişinin ölümüyle ilgili hiçbir bilgi ortaya koyulmamıştır. Bir tahrik suçundan söz edebilmek için öncelikle olayların somut faillerinin ortaya çıkarılması gerekir. Partimiz olayların aydınlatılması için sonuncusu geçtiğimiz ay içinde olmak üzere defalarca Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için önerge vermiş ve her seferinde iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla bu reddedilerek engellenmiştir.
Kobanê’ye yardımların ulaşmasını istemek bir suç olmamakla birlikte insani bir görev ve sorumluluktur. Bu talebin suç kabul edilmesi halinde, Irak Kürt bölgesinden gelen yardımların tüm dünyanın gözü önünde Kobanê’ye geçişine izin vermek çok daha ağır bir suç haline gelir. Oysa o dönemde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, PYD Eş Başkanı ile Ankara’da görüşmeler yapmakta ve hükümet temsilcileri tarafından da yardımların ulaşmasına gecikmeden imkân verileceği ifade edilmekteydi.
Gösterilerde yaşanan ölümlerle, HDP MYK’sı arasında hiçbir somut illiyat ilişkisi, nedensellik bağı iddianamede de kurulamamıştır. KCK adına yapılan çağrıların MYK toplantısından sonraki tarihlerde olmasına rağmen, talimat olarak tarif edilmesi tam bir hukuk ve mantık faciasıdır.
Sosyal medyada muhtemelen Murat Karayılan ismi kullanılarak açılmış onlarca adres varken, bunlardan biri üzerinden atılmış tweet ile MYK’yı ilişkilendirmek abesle iştigaldir. Bu dava yargılama usulü açısından da iki nedenle açıkça hukuka aykırıdır. Kurumsal olarak bir partinin MYK’sı ile ilgili suç isnadının yargılama usulü ve yargılamaya yetkili merci bellidir. Yargıtay başsavcılığının yapabileceği bir işi herhangi bir yerel savcının yapması yetki gaspıdır.
Yine milletvekili yargılamasıyla ilgili düzenlemede, geçici 20. Madde ile yapılan Anayasa değişikliğine rağmen fezlekede yer almayan bir suç isnadı ile yargılama yapılması mümkün değildir. Benimle ilgili fezleke 214. Madde yani “suça tahrik” ile ilgili düzenlendiği halde sırf tutuklamayı meşrulaştırmak için 314/2 yani “örgüt üyeliği” TBMM’ye gönderilen fezlekede yer almadığı halde sonradan eklenmiştir. Bu tutum kasıtlı yapılmışsa parlamentoyu yanıltmaya yönelik bir suçtur.
Bu durumda hem usul hukuku açısından hem de dosya içeriği ile hiçbir somut delile dayandırılmadan tutuklanarak yargılanmam, siyasi faaliyetlerimi yürütme hakkımın engellenmesidir.
Kaynak:
Telif durumu:
|