İslamoğlu Derler Benim Adıma'nın öyküsü
Adı Mustafa’dır. Kütahya ilinin Gediz ilçesine bağlı Saphane bucağının Türgün mahallesinde doğmuştur. Babasının adı Hacı Hüseyin’dir. İslamoğlulları diye anılan bu ailenin şimdiki soyadı Toylan’dır. Çok rüzgâr tutan tepe manasına gelen Toylan kelimesini ailenin soyadı almasında, Mustafa’nın bağlama ile çalıp sürekli söylediği şu türkünün etkisi olmuş:
Hep çirkinler güzel olur bayramda.
Mustafa nahiye mektebinde okumuş, biraz da medrese tahsili görmüştür. 18’inci asırda tığ gibi bir delikanlı olan Mustafa uzun boylu, iri kemikli, geniş omuzlu, kuvvetli, cesur ve yakışıklıymış. Ayrıca çok temiz giyindiği, düzgün söz söylediği ve güzel bağlama çaldığı için köyün kızları hayranmış Mustafa’ya. Onu gören genç kızlar dam üstüne çıkıp maniler atarmış. Bu yüzden köy delikanlıları Mustafa’yı çekemez, kıskanırlarmış. Bir gün köyden birisinin tavuğu kaybolmuş. Köyün delikanlıları tavuğu Mustafa’nın çaldığını söyleyip nahiye kadısına dava etmişler ve yalancı şahitlik yaparak Mustafa’yı mahkum ettirmişler. Suçu günahı olmayan Mustafa, bu iftira karşısında düşmanlarından intikam almaya ant ederek hapishaneden çıkar çıkmaz, tüfeğini omzunu alarak dağa çıkmıştır. Köyün delikanlıları Mustafa’yı kaçak diye bir mazbata ile hükümete haber vermişler ve takibine zaptiye müfrezelerini musallat ettirmişlerdir. Zaptiyeler, Mustafa’nın köydeki ailesine işkence yapmaya başlamış. Mustafa, ailesine yapılan bu zulüm karşısında teslim olmaya razı olmuş ve bu takdirde affedileceğini vadeden hükümet tarafından derhal tomruğa vurularak hapse atılmıştır. Mustafa 1270 yılında Kütahya hapishanesinin duvarını delerek üç arkadaşıyla kaçmış ve eşkıyalığa başlamıştır. Zenginlerden alır, fakirlere verir. Irza ve namusa tecavüz edenleri cezalandırır, fakir kızlara yardım eder; kötülüğe ve haksızlığa karşı mücadele başlatır. Aydın, Konya, İçel taraflarında kasıp kavuran, birçok takiplere rağmen ele avuca sığmayan ve “İslamoğlu” diye anılan Mustafa’nın Kütahya çevrisinde yaptığı şu soygun vakası pek meşhurdur:
1282 yılında külliyetli bir para mukabilinde zengin bir ailenin verasetini mütegalibeden birsini üzerine tecil ettiren ve İslamoğlu’nun müteaddit ihtarlarına kulak asmayan Simav kadısını, naklen tayin edildiği başka bir yere giderken, “Dağardı” denilen bir yerde bastırmış. Yanında iki karısı ve mevcut serveti ile seyahat eden kadının bütün paralarını alan İslamoğlu, bağlamasını eline alarak kadıyı oynatmaya başlamış. Temmuz sıcağında güneşin altında cübbesinin eteklerini arkasına bohçalayıp, eliyle şalvarını iki yana savurarak, koskoca sarığı ile göbek atan Simav kadısının karısından biri yanına yaklaşıp kulağına, “Çok yoruldun efendi, biraz otur da dinlen” demesi üzerine, “Sus karı! Mustafa’m kararını bilir” diyerek oyuna devam etmiş. İslamoğlu, yedi yıl süren maceralarının son zamanlarında şekavetten vazgeçip emeli ile Gediz’in Orhanlar köyünde bir ev yaptırmış ve oturmaya başlamış. 1284 yalında burayı muhasara eden müfrezeler İslamoğlu’nu sıkıştırarak teslim olmaya zorlamış. Muhasara çemberini yarıp geçmek için teşebbüse geçen İslamoğlu, bu sırada kendisine ihanet eden Gökçe adında bir köylünün attığı kurşunla yaralanmış, bir ceviz ağacının ardına saklanarak son kurşununa kadar kendini korumuş. Fakat aldığı kurşun yaraları ile orda düşüp ölmüş. Kütahya kızları İslamoğlu’na şu türküyü yakmıştır.
Kaynak: Güven, Merdan (2005). "Türkiye Sahasındaki Hikâyeli Türküler Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi)" (PDF). Erzurum. 14 Kasım 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi.
|