Çamlık'ın Başında Tüter Tütün'ün öyküsü
Ziya adında karayağız, civanmert bir Yozgat delikanlısı, sürmeli gözleriyle meşhur Yozgat kızlarından birine âşık olur. Fakat Ziya yokluklar içinde geçinip giden, fakir mi fakir bir gobeldir (gençtir)... Halbuki bizim buralarda ne kadar fakir de olsan mutlaka bir miktar başlık parası ödemek gerekir. Hele Fikriye gibi güzel bir kıza ağırlığınca altın isteseler azdır, derler ama kız tarafı o kadar çok şey istemez. Sevdiği kızın tarafı, Fikriye ile Ziya’yı sözlemek için Ziya'dan bir çift altın küpe ister. Ziya bir türlü bu küpeyi de bulup buluşturup sevdiği kız ile nişanlanamaz. Fikriye’nin sevdası Ziya’yı günden güne eritmektedir ama Fikriye de az dert çekmemiştir. Çünkü bu güzel kız da Ziya'ya tutulmuştur. Birbirlerini delice severler. Sevdalılar fırsat buldukça zaman zaman gizlice görüşüp gelecek için hayaller kurarlar.
Ziya'nın sevdiğinden ayırdığı vakitlerde en büyük zevki ve tutkusu at üstünde yaldır yaldır dönerek cirit oynamaktır. Yine bir gün Ziya al bir ata binmiş şimşek gibi bir o yana bir bu yana yeldire yeldire cirit oynarken, rakibinin ciritinden sakınayım derken atından düşer. Ağır bir şekilde yaralanır, hastaneye kaldırılır. Ziya çok kötü yaralanmıştır. Ziya’yı günlerce tedavi ederler ama sonuçta Ziya ameliyat masasından kalkamaz, ölür. Ziya ile Fikriye’nin temiz sevdası daha yolun başında hüzünlü bir şekilde sona erer. Ziya'yı çok ama çok seven, onu asla unutamayan yavuklusu Fikriye de, vakitsiz ölen sevdiğinin ardı sıra işte bu yanık ağıdı söylemiştir:
Gendi gedip ahbapları galan yâr...
Türkünün Yozgat'ta yaygın olan hikâyesi böyle ama yaşanılan olayın gerçeği daha farklı... Ziya'nın ölümü konusunda çok farklı söylentiler var. Kimilerine göre Ziya, nişanlısını seven bir başkası tarafından bıçaklanarak öldürülmüş. Kimilerine göre de üç-beş kişi tarafından belinden silahı alınmış ve buna içerleyen Ziya kahrından ölmüş... Olayın gerçeğe en uygun şeklini Ziya'nın ablası (Tekmile Yıldırım) ve yeğeni (Harun) şöyle anlatıyor:
Ziya (soyadı Çalışkan), Karacalar köyünde bir yiğit delikanlı. Uzun boylu, kara yağız, çok yakışıklı ve etrafta çok tanınan, çok sevilen birisi. Çok iyi ata biner ve çok iyi cirit oynardı. Beşi kız, ikisi oğlan yedi kardeştiler. Ziya ile sevdiği kız, uzaktan akraba idiler. Akrabalık, Fikriye kızın anası tarafından ileri geliyor. Ziya ile Fikriye'nin anaları emmi (amca) kızlarıymış. Fikriye'nin babası Kızıltepe Köyü’nde imamdı. Adına İmam Ali Hoca derlerdi. Aslında onlar da Garacalar Köyündendi ama Ali Hoca'nın Kızıltepe'ye imam tayin edilmesinden sonra, oraya yerleşmişler. Güzel Fikriye ile yakışıklı Ziya birbirlerini çok haz ederlermiş. Fikriye'nin çok güzel ve gür bir sesi vardı. Hatta Fikriye bazen, Ziya'nın küçük kardeşi Ahmet'e sana varacam" diye takılıp, yarenlik ederdi. Ziya şafakla birlikte ekinleri sulamaya giderdi. Sık sık da karın ağrısından şikayet ederdi. Nişanlısı komşu köydeydi. Ara sıra nişanlısını görmeye giderdi. Nişanlısının bulunduğu Kızıltepe Köyü'nde de nişanlı görmeye gitmek hiç hoş karşılanmazmış. Nişanlı görmeye yeltenen delikanlı köylünün bu hoşnutsuzluğundan nasibini alırmış. Bütün bunları göze alan Ziya, nişanlısı Fikriye'yi görmeye gider... Bu buluşmalar genellikle geceleri yapıldığı için, delikanlı da gecenin ayazından nasibini almaya razı olurmuş... Ziya da uzun zaman bu soğuklardan nasibini almış. Nişanlısını görmeye gittiği Kızıltepe dönüşleri zaman zaman uzadığı için Fikriye, Ziya'ya damda yatak yapar, orada yatırırmış... Yine böyle bir yatmanın sabahında Ziya, elbiselerinin bıçakla parçalandığını görmüş... O da yiğitlik anlayışına aykırı düşen bu harekete çok üzülmüş. Bütün araştırmalara rağmen suçlu bulunamamış. Ziya bu hareketin sonunda, döndüğü Garacalar Köyü'nde hastalanarak yatağa düşmüş. Yine karın ağrılarından şikayetçi olmuş... Hasta yatağındayken pencereden içeri bir kelebek girmiş. Ziya o kelebeğe bakarak "bizi ayırma Allah'ım... Bizi ayırma." demiş... Söylenenlere göre Fikriye, Ziya'nın tarağını ve aynasını yanından hiç ayırmazmış. Ziya'yı doktora da götürüyorlar ama çare bulunamıyor ve Ziya ölüyor.
Fikriye, hastalanıp yatağa düştükten bir hafta sonra ölen nişanlısının acısıyla işte bu meşhur türküyü yakar. On yedi yaşlarındayken nişanlısını kaybeden Fikriye'yi daha sonra köyün ileri gelenlerinden Hasan Ağa'nın ısrarları üzerine ikinci hanım olarak eğitmen Mustafa'ya verirler. Ondan altı çocuğu olur... İşte bu aşkın serüvenini anlatan meşhur Yozgat türküsünün hikâyesi böyle.
Kaynak: Güven, Merdan (2005). "Türkiye Sahasındaki Hikâyeli Türküler Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi)" (PDF). Erzurum. 14 Kasım 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi.
|