Yadigâr-ı Şebâb/Giriş
Hengâm-ı civânî ki ömr-i tabiî-i beşerin taksîm-i ma'rûfu itibâriyle devr-i sânîdir. Lezâiz-i hayâta kesret-i mukarenet ve ittisâl nisbetiyle evvel-i fusûl-i zindegânî addolunsa lâyıktır. Vâkıâ ahd-i şebâb-ı insânî ki -atyeb-i ömr- vasf-ı hâl ü şânıdır. Ezmine-i sâire-i hayâta vücûhla rüchânı olduğunda memûldür ki aklen kâffe-i müttefiktir. Vâ hasretâ ki o ahd-i feyz-â-feyz-i saâdetin ki sabâhü'l-îdi bahar gibi serîü'z-zevâldir insan kıymetini elden çıkardıktan sonra bilmeğe başlıyor! Fi'l-hakîka hangi nevcivandır ki kenâr-ı hıyâbân ve miyân-ı çemenistânında sellemehü's-selâm cevelâna ruhsatyâb olduğu hadîka-i ma'mûre-i şebâbın esmâr-ı lezâiz ve müsâedât ve ezhâr-ı letâif ve huzûzâtından bi-hakkın şîrîn-kâm ve muattarü'lmeşâmm olmaya çalışabilmek için takaddüm-i sinn ü sâl o bâğ-ı letâfetten infikâk ve infisâli îcâb edeceğine kalben kail veyâ hükmüyle âmil olsun? Halbuki hangi insandır ki elden çıkardığı civânlık âleminin kûşe-i hâtırında kalan nakş u nigâr-ı hayâlâtına tevcîh-i nigâh-ı tahassür ettikçe vâ hasretâ! Hayat gençlikten ibâret imiş- meâli gönlünden geçmemek kabil olsun?
İşte şu (Yâdigâr-ı Şebâb) ki târik ü muğterib olduğum âlem-i şebâbın bazı ahvâl ve letâifini musavverdir.
Sebeb-i nazm ve telîfi yukarda dediğim teessür-i tabiîdi ve bu manzûmenin sanâyi-i lafziyye ve şi'riyece enzâr-ı umûmiyyeye konulacak kadar değeri olmadığı halde tab'ına cesâretim ise mütâlaası gençler için içinde bulundukları ahd-i şebâb âzâdeliğinden en ziyâde tahsîl-i hüner sûretiyle zevkyâb-i istifâde olmak huşûsunda mûcib-i teyakkuz ve intibâh ve bizim gibi el-vedâ' - gûyân ve pâkeşîdegân-ı bezm-i şebâb için dahi yâd-ı fırsat-ı güzeşteden dolayı müstelzim-i tahazzün ve âh olmakla berâber zevk ve telezzüz - vicdânîyi îcâb eyleyeceği mütâlaasına mebnîdir.