Selahattin Demirtaş'ın 18 Mayıs 2021'deki savunması

Siyasetin kirlendiği, yolsuzlukların ayyuka çıktığı bir dönemde burada oluşumuz politik yargılamanın en bariz göstergesi

Usule ilişkin söyleyeceklerimiz var. Daha önce reddihâkim talebimizi yazılı olarak iletmiştik, bugün sözlü olarak kayda geçmek istiyorum. Çünkü bizim reddihâkim talebimiz duruşmada cereyan eden herhangi bir hadiseye dair reddihâkim talebi değildir. O nedenle her ceza yargılamasının ilkeleri gereği bütün taleplerimizi sözlü olarak mahkemenize iletecek ve mahkemenizden de çeşitli ara kararların tesis edilmesini talep edeceğiz. Dolayısıyla bana verilen sözü bu şekilde kullanmak istiyorum.

Önceki celsede heyetinizin muhakeme yürütme tavrına dair avukatlarım itirazlarda bulundular. Bizim itirazlarımız buna dair değil, 30 Aralık tarihinden itibaren mahkemenizin teslim aldığı iddianame sonrasında yaptığı usuli işlemlere dair itirazlardır. Dolayısıyla şimdiden sırasıyla onları kayda geçirip taleplerimizi tek tek maddeler halinde belirtmek istiyorum.

Sözlerime başlamadan önce bütün arkadaşlarımı canıgönülden selamlıyorum. Hem SEGBİS’te bulunan hem de duruşma salonunda bulunan bütün arkadaşlarımı, hakeza izleyicileri -buradan seçemiyorum ama- Eş Genel Başkanlarımız şahsında bütün milletvekillerimizi, parti yönetimimizi buradan selamlıyorum. Bizleri izlemeye gelen, dayanışma gösteren ailelerimizi yürekten selamlıyorum. Bütün davalarımız süresince en büyük fedakarlığı gösteren meslektaşlarımı, çok kıymetli avukat arkadaşlarımı da yürekten selamlıyorum. Herkese kolaylıklar, başarılar diliyorum. Tüm arkadaşlarımın da sağlıklarının iyi olmasını diliyorum. Bu pandemi koşullarında bütün arkadaşlarımın kendilerine dikkat etmelerini temenni ediyorum. Türkiye’nin barışı, demokrasisi ve özgürlüğü için fedakârlık yapmış en önemli siyasetçilerinin bugün bu kadar ağır suçlamalarla sanık sandalyesinde oturmuş olmasından dolayı üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.

Siyasetin bu kadar kirlendiği, yozlaştığı, yolsuzlukların, ahlaksızlıkların ayyuka çıktığı bir dönemde ben ve arkadaşlarımın burada böylesine suçlamalarla suçlanıyor oluşunu politik yargılamanın en bariz göstergesi olarak görüyorum. Tutanağa geçsin diye bunu belirtiyorum.

Asıl Kobanî Davası açıldığında o gün sanık sandalyesinde oturan biz olmayacağız

Usule dair itirazlarıma ve taleplerime geçmeden önce bir düzeltme yaparak başlamak istiyorum. Kamuoyunda adlandırıldığı şekliyle bu dava Kobanî Davası değildir. Bu davanın adı da içeriği de esası da HDP’ye yönelik kumpas davasıdır. HDP’ye yönelik bir siyasi intikam davasıdır. Günün birinde Kobanî Davası da açılacak ve gerçek sorumlular, sokakları provoke eden devlet ve hükûmet yetkilileri, vali, kaymakam, emniyet müdürleri katliamı yapan yaptıran gerçek sorumlular ortaya çıkarılacaktır mutlaka. Ancak herkes emin olsun ki o gün sanık sandalyesinde oturanlar biz olmayacağız. Bize bu kumpası kuranlar başta olmak üzere asıl sorumlular yargılanacak ve tüm gerçekler ancak o zaman ortaya çıkacaktır. Biz de bunun için hukuk mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.

Bize karşı bu kumpasın kurulmasının nedenlerini davanın ilerleyen aşamalarında tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız

Şimdi bütün kamuoyu şunu bilmeli ve emin olmalıdır ki bu salonda sanık sıfatıyla bulunan tek bir kişi bile Kobanî olaylarından sorumlu değildir, aksine Kobanî olaylarının en büyük mağduru HDP ve HDP’lilerdir. Bize bu kumpasın kurulmasının nedenlerini davanın ilerleyen aşamalarında tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız. Ancak şimdi şunu tekrar belirteyim; kumpasın temel hedeflerinden biri HDP’yi tasfiye etmek suretiyle Cumhur İttifakına seçim kazandırmak, diğeri de IŞİD’in Kobanî’de yenilmiş olmasının üzüntüsü ve öfkesiyle HDP’den intikam almaktır. Yoksa bu dava hakikat arayışı veya adaletin tecellisi için açılmış bir hukuki dava değildir. Davanın kendisi hedefleri ve amacı tamamıyla siyasidir. Hukukla uzaktan yakından alakası yoktur. Davanın esasına geçildiğinde bunları tüm delilleriyle elbette ortaya koyacağız. Fakat bu davada iddianamenin esaslarının hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Bu davanın usul tartışmaları ve usule dair yapılanlar esasından daha önemlidir ve tüm kumpaslar usul işlemlerinde alenen ifşa olmuştur.

Bu davada hâkim ve savcı yoktur; hâkim koltuğunda Erdoğan, Bahçeli ve Soylu oturuyor

Şimdi madde madde usul itirazlarımızı gerekçeleriyle paylaşalım ki ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Bu kumpasın tüm aşamalarını tereddüde yer bırakmayacak şekilde ortaya koyduğumuzda kumpasın bir iddia değil, siyasi bir itham değil tartışmasız bir gerçek olduğunu göreceksiniz. Türkiye’de bugüne kadar çok sayıda siyasi dava görüldü. Birçok kumpas davasına da tanıklık ettim ancak sanırım dünya hukuk tarihinde ilk defa bir mahkeme salonunda bir parti yani AKP-MHP bir başka partiyi yani HDP’yi yargılamaya cüret ediyor. Bu davada gerçekte hâkim ve savcı yoktur. Hâkim koltuğunda Erdoğan, Bahçeli ve Soylu oturuyor, savcı koltuğunda ise yandaş medya ve trol ordusu var.

Dava boyunca kimin kimi yargılayacağını göreceğiz

Partiler birbirleriyle meclislerde, meydanlarda, sandıkta mücadele eder. En faşist düzenlerde bile cübbe giyip mahkeme salonlarında kendini doğrudan yargı yerine koyarak başka bir partiyi yargılamaya cüret edemezler. Ancak AKP-MHP pervasızlıkta, hukuksuzlukta sınırları bir hayli aştığından bugün mahkemede kendilerini hâkim, savcı ilan ederek HDP’yi yargılamaya yelteniyorlar. Bu dava boyunca kimin kimi yargıladığını göreceğiz. Biz halkın iradesini bu kumpas yargılamalarda asla ezdirmeyeceğiz. AKP-MHP faşizmine de halk sandıkta gerekli cevabı verince esas sorumluların ve gerçek suçluların bağımsız yargı önüne çıkması, kumpasların parçası olan herkesin hukuk önünde hesap vermesi için elimizden geleni mutlaka yapacak, hukuki ve siyasi mücadelemizi sürdüreceğiz. Merak etmeyin diyorum tüm Türkiye toplumuna. Merak etmeyin devran dönüyor. Şimdi bu izahatlar ışığında madde madde...

Hâkim: Bakın sesinizi kapatmamı istemiyorsanız lütfen reddihâkim talebi ve usule ilişkin itirazlarınızı yazınız. CMK 26. maddesine göre yazılı olarak vermek durumundasınız. Yalnız zabıt kâtibine yazdıracağınız bir beyanla de yapabilirsiniz. Bunu cezaevinde de yapabilirdiniz, yazılı olarak da bize gönderebilirdiniz. Konuşmanızın başında davanın açılmasından itibaren olan mahkemenin davranışlarından dolayı reddini talep edeceğinizi bildiriyorsunuz, ben CMK’nın 31/1 a bendindeki süreyi size hatırlatmak zorundayım.

Demirtaş devam ediyor:

İddianame ve ekleri bana şu ana kadar tebliğ edilmiş değil

İddianamenin hazırlanma usulü, yargılama usulü, savunmaya dair her türlü usul itirazı savunmanın bir parçasıdır, savunmaya dahildir. Dolayısıyla usul itirazlarımız da savunmanın parçasıdır. Sanığın mahkemede kurduğu her cümle savunmaya dahildir. Suç oluştursa bile savunmaya dahildir. Dolayısıyla sanığın mahkemedeki hâl, hareket ve davranışlarının tamamı yüzde yüzü savunma kapsamındadır. Öncelikle ilk tespitim şudur. Yanımda avukat olmadan savunma yapmaya zorlandığımı tutanağa geçirmek istiyorum. Şu anda Edirne Yüksek Güvenlikli Cezaevinde pandemi koşulları nedeniyle avukatların SEGBİS odasına girmesine izin verilmedi, avukatlar yanıma gelmediği için avukatsız savunma yapıyorum. Salgın hastalık riski altında yüksek risk grubunda bulunduğum için de başka bir cezaevine sevkim risk kapsamında olduğu için duruşma salonuna gelerek savunma yapamıyorum. Bunu tutanağa geçmek istedim.

İddianame ve ekleri bana şu ana kadar tebliğ edilmiş değil. İddianame cezaevi yönetimine tebliğ edilmiş bir CD halinde ve CD’yi hafta içi mesai saatleri dahilinde belli saatler içinde inceleyebileceğim cezaevi yönetimi tarafından karar altına alınmıştır. Dolayısıyla benim cezaevi odasında veya avukat odasında inceleyebileceğim herhangi bir iddianame çıktısı bana tebliğ edilmemiştir. CD de bana tebliğ edilmemiştir çünkü o da avukat görüş odasında, bilgisayar kullanma imkânımız yoktur. İddianame sadece cezaevi yönetimine tebliğ edilmiştir. İddianamenin 324 klasörden oluşan ekleri ise ne çıktı halinde ne CD halinde bana tebliğ edilmemiştir.

İddianamenin ne olduğu belli olmayan kısa bir özetinin okunmasıyla yargılamaya geçilmiştir

Başka bir tespitte bulunmak istiyorum. Şu ana kadar mahkeme tarafından kimlik tespitim yapılmamıştır. Kimlik tespitine dair avukatlarımız huzurda bulunmadan, mahkeme heyetinin okuduğu kimlik bilgileri tarafımızdan teyit edilmeden, güncellenmeden iddianamenin okunmasına geçilmiştir.

Bir başka tespiti daha belirtmek istiyorum: İddianame yüzümüze karşı okunmamıştır. Ben zaten ses sorunu yaşadığımdan duyamadım, geri kalan arkadaşlarımız da… İddianamenin ne olduğu belli olmayan kısa bir özetinin iddianame diye bizlere okunması suretiyle yargılamaya geçildiği mahkeme heyeti tarafından belirtilmiştir. Bu tespitlerden sonra reddihâkim taleplerimizi madde madde sıralıyorum.

Mahkeme mucize gerçekleştirmiş: 3 günde 3 bin 530 sayfalık iddianame ve 324 klasör ekini okumuş ve 218 sayfa tensip duruşma tutanağı yazmış

Birinci madde gerekçesiyle birlikte şöyle: İddianamenin kabul aşamasına öncelikle dikkat çekmek istiyorum. Bu aşamada neler yaşanmış, mahkeme heyetiniz nasıl davranmış, nasıl kararlar alınmış... Bunlar benim iddialarım değil, tensip tutanağı ara kararlarınızla birlikte somut delillere dayalı tespitler olarak tutanağa geçecek. İddianame 30 Aralık 2020 tarihinde mahkemenize Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iletildi. 31 Aralık resmî tatil Türkiye’de, mahkemeniz çalışmamış. 1 Ocak resmî tatil, mahkemeniz çalışmamış; 2 Ocak resmî tatil, 3 Ocak resmî tatil, mahkemeniz çalışmamış. 4-5-6 Ocak’ta mahkemeniz çalışmış üç iş günü. Bu üç iş gününün de mesai saatleri içerisinde tam gün duruşma yapıyorsunuz. Başka bir davanın duruşmalarını yapıyorsunuz. Yani gün içerisinde başka bir dosyada duruşma salonunda yargılama yapıyor heyetiniz. Yani üç gün boyunca iddianameyi incelemiş ve bu üç gün içerisinde de mesai saatleri dahilinde yargılama yapmış heyetiniz. Hangi iddianameden söz ediyoruz. 3.530 sayfalık iddianame. 324 klasör de eki var. Bilimsel olarak araştırdık. Bir A-4 sayfası ortalama 500 kelimeden oluşuyor. Bir yetişkin normal okuma hızıyla bir A-4 sayfasını üç buçuk dakikada okuyabiliyor. Bu da 218 saat yapıyor. Yani heyetiniz sabah başlasa yemeden, içmeden, uyumadan 24 saat kesintisiz iddianameyi okusa tam dokuz gün sürüyor. Sadece okusa iddianameyi... 320 klasör ekten söz etmiyorum bile. Mahkemeniz bu üç günlük süre zarfında hem gündüz duruşma yapmış hem de mesai saatleri içerisinde okumuş olsa 38 gün sürecek süreçte iddianameyi okumuş, yetmemiş 324 klasör ek inceleme yapmış, o da yetmemiş başka bir mucizeye imza atmış: Tam 218 sayfa tensip duruşma tutanağı yazmış. Tüm bunları bu üç gün içerisinde yapmış.

Mahkeme heyeti üç gün içerisinde bu kadar kapsamlı dosyayı nasıl hazırladı, burada şaibe var

Tensip tutanağında ne demiş mahkeme heyetiniz, aynı sizin yazdığınız gibi okuyorum tensip tutanağının 145’nci sayfasını: “Mahkememize açılan 2021/6 esas kaydı yapılan dosyanın 3500 sayfadan oluşan iddianamenin 324 klasör delil eklerinden oluştuğu ve yine aynı davada 2600 müşteki mağdurun ayrıca 37 mağdurun bulunduğu çok büyük ve kapsamlı bir dosya olduğu anlaşılmaktadır. Mahkememiz büyük bir titizlikle büyük bir hassasiyetle incelemiş ve tutukluluk konusunda sıradaki tespitler yapılmış...”

Şimdi bizler siyasi yargılama yapıldığından söz ederken afaki konuşmuyoruz. Mahkemeniz aleni bir şekilde göz göre göre bir tespit yapmış. Bu iddianame eklerinin bu süre zarfında incelenmesi hele hele titizlikle incelenmesi imkânsızdır. Düzenlemesi imkânsızdır. Bu nedenle hâkimler ve savcılar hakkında şikâyet yapılmasını isteyeceğiz ve avukatlarımız da yapacak. Bu heyet üç gün içerisinde bu kadar kapsamlı dosyayı nasıl hazırladı? Burada bir şaibe var. Ya iddianame size çok önceden geldi incelediniz ve tensip tutanağını çok önceden hazırladınız yani Cumhuriyet Başsavcısı ve soruşturmayı yürüten Ahmet Altun’la bir çalışma yürüttünüz, tarafsızlığınızı yitirdiniz ya da izaha muhtaç akıl almayan bir durum var. Bir şekilde açıklamak zorundasınız.

Büyük Daire kararı açıklanmadan 20 gün önce Erdoğan ve Bahçeli hakkımda sert açıklamalar yaptı, birileri kararının içeriğini önceden haber mi verdi?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hâkimler heyeti kararı imzaya çıkarttı, bütün hâkimler kararı imzaladı. Biz bilmiyoruz o sırada, avukatlar bilmiyor, kamuoyuna açıklanmamıştı karar. AİHM heyeti bitirdikten 40 gün sonra duyurdu kararı. Ama bakın kararın açıklandığı daha doğrusu imzalandığı tarihte birileri kararı duymuş olacak. Kim tarafından duyuruldu bilmiyorum ama bir şeye dikkat çekmek istiyorum. AİHM’deki Türk yargıç Saadet Yüksel’in ağabeyi Cüneyt Yüksel AKP MKYK üyesidir. Dolayısıyla akla şu geliveriyor. Acaba AİHM’deki Türkiye hâkimi veya AİHM’deki başka bir yetkili Türk Hükûmetine AİHM Büyük Daire kararının içeriğini haber mi verdi? Bunu neye dayanarak söylüyorum, çünkü daha kararın açıklanmasına 20 gün varken Tayyip Erdoğan ve Bahçeli 9 ve 11 Aralık’ta benimle ilgili çok sert açıklamalar yaptılar. Daha AİHM kararı yok, kararın ne zaman açıklanacağı da yok ortada. Hatta ilginç bir şekilde Tayyip Erdoğan şunu dedi. Bakın heyetinizin neden bu şekilde davrandığını anlatmaya çalışıyorum, iddiamı destekleyen delili okuyorum. Tayyip Erdoğan dedi ki 9 Aralık 2020’de: “Yargının işine müdahale benim işim değil, özellikle biz Selahattin Demirtaş gibi bir teröristin bu noktada varsa bir hakkını koruyacak değiliz. Ben inanıyorum ki yargınız Selahattin Demirtaş gibi bir teröriste böyle bir hak tanımaz. Kobanî’nin faili, Diyarbakır’ın faili, Yasin Börü’nün faili odur. Bunları görmezden mi geleceğiz? Yargınız bunları görmezden mi gelecek? Böyle bir teröristin asla önünün açılmasına yol vermeyiz”. Bak ortada hiçbir şey yok. Ben cezaevinden dinledim bunu ve avukat arkadaşlarıma dedim ki: “Sanırım AİHM kararını duymuşlar. Biz bilmiyoruz henüz ama muhtemelen AİHM kararının içeriğinden haberdar olmuşlar, ön almaya çalışıyorlar”.

Erdoğan’ın “yargımız da gereğini yapacaktır” dediği yargı sizsiniz ve onun talimatının gereğini yapıyorsunuz

Durup dururken Bahçeli de “Terörist Demirtaş veya Sorosçu Kavala hakkında karar oluşmalı ve hukuken suçlu olup olmadıkları…” falan filan zehir zemberek açıklamalar yapmış. 20 Kasım ve 25 Kasım’da Devlet Bahçeli yapıyor bu açıklamaları. Tekrar tarihi düzelteyim tutanağa o şekilde geçsin.

Yani daha AİHM kararı ortada yok, Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli beni suçlayan şu şekilde de manşetlere çıkmış (gazete kupürü gösteriyor), “yargıya müdahale etmem” diyor Karar Gazetesi’nin manşeti bu- “ama Demirtaş gibi bir teröristin hakkını koruyacak değilim”. Peki, benim hakkımı koruyacak olan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? Hayır mahkemedir. Ne hakkım var peki mahkemede? Sanık olarak ne hakkım var? Adil yargılanma hakkım, savunma hakkım var, avukattan yardım alma hakkım var, delil toplama hakkım var değil mi? CMK’dan kaynaklı bir sürü hakkım var. Ama Recep Tayyip Erdoğan daha AİHM kararı açıklanmadan 40 gün önce diyor ki varsa -ona göre yok da- velev ki varsa diyor Demirtaş gibi bir teröristin hakkını koruyacak değiliz. Bizim yargımız da diyor bunun gereğini yapacaktır. Bizim yargımız dediği kim, sizsiniz! İşte iddianame elinize ulaştığı günden itibaren bu talimatın gereğini yapıyorsunuz.

1. madde biraz önce ortaya koyduğum gibi: İddianameyi incelemediniz, incelemenizin imkânsız olduğu bir süre zarfında 3530 sayfa okumuş gibi yaptınız, 324 klasör eki incelemiş gibi yaptınız. Üstüne 217 sayfa tensip duruşma tutanağı yazdınız. İnanılmaz bir şey! Ve bunu da büyük bir titizlik ve hassasiyetle yaptığınızı iddia ettiniz.

Tensip tutanağı UYAP’a girdikten 18 dakika sonra MHP Genel Başkan Yardımcısı ‘dava açıldı’ diye tweet atıyor

Madde 2: İddianamenin kabulü aşaması. Bakın çok ilginç, çok çok ilginç. Heyetinizin tarafsızlığının ortadan kalktığını gösteren başka bir somut delil. Şimdi size bir şey okuyacağım. Tensip tutanağınızın UYAP’a kayıt tarih ve saati. Yani iddianameyi aldınız, 217 sayfalık gerekçe düzenlediniz ve UYAP’a kaydettiniz. Tarihi 7 Ocak 2021. Saat 11.55. Yani 12’ye 5 kala. Kim yapmış bunu. Zabıt kâtibi, işte ismi var hanımefendinin. Bakın tam 18 dakika sonra, tam 18 dakika sonra MHP’nin hukukçu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın attığı tweeti okuyorum. Sizin tensipinizin UYAP’a kaydedilmesinden 18 dakika sonra attığı tweet, diyor ki: “6-8 Ekim olayları sebebiyle aralarında Demirtaş, Karayılan, Bayık gibi isimlerin bulunduğu 108 terör örgütü üyesi hakkında devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak ve çok sayıda adam öldürme suçlarından Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2021/6 Esas no ile kamu davası açıldı”. Türkiye buradan duydu. Bu tweetten önce yapılmış bir basın açıklaması, bir duyuru, Anadolu Ajansında geçmiş bir haber yok. Bizim avukatlarımız ve partimiz tarafından UYAP’dan bakılarak tespit edilip yapılan bir açıklama yok. Peki, bunun önemi ne? Şimdi UYAP’a giriyor. Tensip tutanağı UYAP’a kaydedilmiş. Kimler UYAP’dan o anda izleyebilir? Dosyada vekaletnamesi bulunan ve UYAP sistemine dahil edilmiş avukatlar bakabilir. Başka kim bakabilir? Mahkeme heyetiniz, başka kâtip üye ve mahkemeniz personeli bakabilir. Başka kim UYAP’dan bakarak tensip tutanağını inceleyebilir? Hiç kimse. Hiç kimse UYAP sistemine girip sizin tensip tutanağınızı inceleyemez. Peki, MHP’nin hukukçu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız 18 dakika içerisinde nasıl oldu UYAP’a girdi usulsüz bir şekilde? Girmeyi başardı diyelim korsan bir şekilde, peki nasıl 18 dakikada bütün 217 sayfalık tensip tutanağını inceledi ve tüm bilgileri doğru yazdı? Sanık sayısı, esas no, sevk maddesi, hangi mahkeme olduğu tamamı doğru, tamamı! Firesiz doğru bilgi yazmış. Şimdi yine tekrar suç duyurusunda bulunacak avukatlarım. Bunu izah etmek zorundalar. Feti Yıldız dakika başı mahkeme heyetinizi arayarak Kobanî Davası açıldı mı, açılmadı mı diye sormadığına soramayacağına göre mahkeme heyetinizden biri veya kâtip üyelerinizden veya mahkeme kalem müdürünüz yani UYAP’a girme hakkı olan biri Feti Yıldız’ı arayıp bilgi vermiş. Demiş ki dava kabul edildi, bilgiler de şudur. Bu çok bariz bir şekilde mahkeme heyetinizin MHP Genel Merkezi ile ilişkisini ortaya koyuyor. Ya heyet olarak üçünüzden biri bunu yapmıştır ya da katip üyeleriniz veya mahkeme personeliniz.

Tüm Türkiye’ye bu davanın açıldığını eksiksiz bilgiyle MHP Genel Başkan Yardımcısı nasıl duyurdu?

Hâkim: Savcı Bey de yapmış olabilir onun da girme yetkisi var.

Demirtaş: Şimdi sizi tartışıyoruz, istiyorsanız savcı hakkında suç duyurusunda bulunursunuz. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Merkezi’ne mahkemenizden kim tensip ile ilgili bilgi verdi ve Türkiye’ye bu davanın açıldığını eksiksiz bilgiyle doğru bilgiyle MHP Genel Başkan Yardımcısı nasıl duyurdu? Aranızdaki ilişkinin mutlaka ortaya çıkarılması lazım.

Mahkeme heyeti AİHM kararı konusunda sadece korsan çeviri yapmakla yetinmemiş çeviride tahrifat da yapmış

Devam ediyorum, şimdi üçüncü iddiam: Avukat arkadaşlarım da kısaca değindiler. AİHM kararını 7 Ocak tarihli tensip tutanağınızda incelemiş gibi yaparak bu kararın sizi bağlamadığına hükmettiniz. 7 Ocak’ta. Bakın tensip tutanağınız elimde. AİHM’in kararının açıklandığı tarih 22 Aralık, sizin tensip tutanağınız 7 Ocak tarihli. Yani arada 15 gün var. Bunun bir kısmı da resmî tatille geçmiş. Fakat ilginç olan bir şey var, siz bu AİHM kararını tensip tutanağına işlediğinizde kararın çevirisi henüz yapılmamış. Ne resmî çeviri yapılmıştı ne de tüm çeviri avukatlarınız tarafından yapılıp Sulh Ceza Hâkimliğine sunulmuştu. Sadece hüküm kısmı avukatlarınız tarafından hızlı bir şekilde çevrilmiş ve mahkemeye sunulmuş. Peki, siz AİHM’in bu kararındaki 63. paragrafa nasıl atıf yaptınız, kim çeviriyi yaptı? Eğer mahkeme heyetiniz İngilizce biliyorsa bunu tutanağa geçmeliydiniz, “Biz kendi İngilizcemizle çeviriyi yaptık, buraya aldık” demeliydiniz. Ki bunu da yapmamanız lazımdı çünkü bir bilirkişi raporuna ihtiyaç var, tarafsız bilirkişi çevirisine ihtiyaç var. O bilirkişinin kim olduğunun raporunu da dosyaya koymanız lazımdı. Ama ilginçtir sadece 63. paragrafı çevirmişsiniz AİHM kararında. Şimdi ortada çeviri yok, kim size gönderdi bunu bilmiyoruz. Aslında ben biliyorum, birazdan okuyacağım. Mehmet Uçum. Mehmet Uçum’un beyanlarını almışsınız oraya. “AİHM kararı bizi bağlamaz” beyanını siz çeviri olarak kabul etmişsiniz çünkü. Şimdi devam ediyorum çok daha vahimini belirtiyorum. Özellikle tüm meslektaş arkadaşlarımın, avukat arkadaşlarımın, yargılanan sanık arkadaşlarımın, dinleyicilerin, basın mensuplarının dikkatini buraya çekiyorum. Mahkeme heyeti sadece korsan çeviri yapmakla yetinmemiş çeviride tahrifat yapmış. Sahtecilik yapılmış çeviride. Yani birebir çeviri yapılmamış. En kritik cümle en kritik kelime yanlış çevrilmiş, yanlış geçmiş tutanağa.

Okuyorum, herkes dikkat etsin buraya. Önce AİHM kararının 63. paragrafını okuyorum, orijinali nedir bakın. Okuduğum metin Adalet Bakanlığı’nın resmî çevirisidir bu arada. Diyor ki 63. paragrafın ilgili cümlesi: “Ceza soruşturması ile ilgili olarak aşağıda yapılan tüm atıflar Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmaya ilişkin olacaktır”. Yani diyor ki AİHM kararındaki bu kısım -burası giriş kısmı, burada sadece davanın tespiti yapılıyor- aşağıda yapacağım atıflar diyor Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmaya ilişkin olacaktır.

AİHM kararını aleyhime kullanabilmek için mahkeme heyetiniz çeviride hile ve tahrifat yapmıştır, bu ağır bir suçtur

Peki, mahkeme heyeti tensip tutanağına ve bütün tutuklama kararlarına 63. paragrafı nasıl yazmış. Şimdi mahkemenin çevirisini okuyorum. Diyor ki “Kovuşturmaların ve bu başvurunun konusunu oluşturmadığını belirterek verdiği kararın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma ile ilgili olacağını belirtmiştir”. “Verdiği kararın” diye çevirmiş. Burada aslında “yaptığım atıflar” denmişti. Mahkeme heyeti ise “AİHM diyor ki verdiğim karar Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasına ilişkindir” demiş. Oysa kararın orijinalinde karar kelimesi geçmiyor atıf kelimesi geçiyor. Bariz tahrifat yapılmış, evrakta sahtecilik yapılmış. Bilirkişi raporu olmadan çeviri yapılmış. Sırf AİHM kararını aleyhime kullanabilmek için hile yapılmıştır ve bunu mahkeme heyetiniz yapmıştır. Çünkü dosyada bilirkişi raporu yok. Üçünüz yapmışsınız. Ve demişsiniz ki “AİHM’in 63. paragrafında dediği gibi aşağıdaki karar birliği Cumhuriyet Başsavcılığının Diyarbakır soruşturmasına dairdir”. Ve tüm gerekçenizi buna dayandırmışsınız. Bir kelimede hile yaparak, tahrifat yaparak, çeviri hatası yaparak -bilinçli yaparak ki öyle anlaşılıyor- siz yapmışsınız. Bilirkişi yapsa onu suçlayacağım. Dolayısıyla mahkeme heyetiniz AİHM’in resmi evrakında tahrifat yapmış, mahkeme kararını çarpıtarak tutanağa geçmiş, bilirkişi incelemesi yaptırıp çözüm tutanağı hazırlamak yerine muhtemelen basından, medyadan ve başka yerlerden aldığı bir çeviriyi, sözde çeviriyi gerçek çeviri gibi tutanağa geçmiştir. Bu sadece reddihâkim sebebi değil ağır bir suçtur ve belgelerle kesinleşmiştir. Bunu da bu şekilde tutanağa geçmiş olayım.

Önünüzdeki dosyada AİHM kararı halen yoktur, siz AİHM kararına nasıl atıf yapabildiniz?

Peki, AİHM’i bu kadar önemsemişsiniz, yazmışsınız birçok yerde ama çok ilginç değil mi hâlen resmî olarak AİHM Kararı dosyanızda yok. Siz nereden alıp okudunuz, bilmiyorum. Dosyada olmayan bir şeyi mahkeme heyeti okuyabilir mi? Tutanağa geçebilir mi? Geçemez. AİHM kararının resmî çevirisi mahkeme heyetiniz tarafından bir müzakereyle Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığından henüz istenmemiştir, dosyada yoktur. Ama buna dair 10 defa ara karar sunmuştur mahkemeniz dosyada olmayan bir karara dair. Çeviri yapmıştır sözde ama halen dosyada karar yok. Nereden okudunuz? A Haberden mi dinlediniz, ATV’den mi bilmiyorum. Sosyal medyadan mı baktınız, bilmiyorum. Çünkü yargılama dosyaya ilişkin olur. Hâkimin önündeki dosyayla bağlıdır. Önünüzdeki dosyada AİHM kararı hâlen yoktur, siz AİHM kararına nasıl atıf yapabildiniz? Bu da ayrı bir muamma.

AİHM kararını değerlendirdiniz tamam, tutuklamayla ilgili kısım bizi bağlamaz dediniz. Orada bariz bir kasti işlem yaptınız, kasti yok saydınız ama başvurucunun yani benim, Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması bizi ilgilendirmez dediniz tamam. Oraya da geleceğim ayrıca. Peki, AİHM Büyük Daire kararında sadece benim tahliyeme mi hükmediyor, karar veriyor? Hayır, beş ihlalden söz ediyor. En hafif yaptırım benim tahliyemdir. Karardaki en hafif yaptırım odur. “Sonuç itibariyle tahliye etmeniz lazım derhal” diyor. Ağır ihlaldir diyor. Haksız tutuklama, siyasi amaçla tutuklama diyor. Uzun tutukluluk, siyasi amaçla tutukluluk diyor. AİHS 10. madde yani ifade özgürlüğü ihlali, seçme seçilme hakkının ihlali ve siyasi saiklerle diyor. Peki, diyelim tutuklama ve serbest bırakma sizi bağlamıyor, diğer ihlallerde mi sizi bağlamıyor? Yani şunu hiç düşünmedi mi heyetiniz ya? “Biz bu AİHM kararını alalım bir dosyaya koyalım arkadaş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarihinin en ağır ihlal kararı verildi diyor dairede ve bu başvurucu bizim dosyamızın sanığı Selahattin Demirtaş. Şu kararı bir alalım dosyaya koyalım, okuyalım. Çok ağır ihlal kararları var. –ki ben iddialardan söz etmiyorum, kesinleşmiş karardan söz ediyorum, çünkü siyasi amaçla tutuklamışsınız diyor AİHM- Ya bizim dosyamızın sanığı var” demediniz mi?

Kesinleşmiş AİHM Büyük Daire kararına göre MYK tarafından 6 Ekim 2014 tarihinde atılmış tweetler siyasi söylem kapsamındadır

AİHM kararı 327. paragraf. Orijinal resmî çeviriden okuyorum. “Mahkeme söz konusu çağrıların - yani tweetin, yukarıda izah etmiş- bir şiddet çağrısı olarak yorumlanamayacağı için siyasi söylem sınırları içinde kaldığı kanaatindedir. 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında meydana gelen şiddet eylemleri her ne kadar üzücü de olsa, söz konusu tweetlerin bir sonucu olarak görülemez ve söz konusu suçlara isnaden başvuranın tutukluluğunu haklı gösteremez.” Nokta. Tekrar Anayasayı okuyayım, göstereyim, hatırlatayım. Anayasa 90’na göre nokta. Bunu tartışamazsınız. Bunu Cumhurbaşkanı tartışamaz. Bunu Mehmet Uçum, Soylu tartışamaz. Heyetiniz tartışamaz. Bitti. Kesinleşmiş Büyük Daire kararına göre MYK tarafından 6 Ekim 2014 tarihinde atılmış tweetler siyasi söylem kapsamındadır. Bitti. Onu tekrar getirip iddianameye koyup bizi suçlayamazsınız.

Tweeti bir suçlama unsuru olarak yüzümüze okuyarak ‘AİHM kararı bizi bağlamaz, Anayasayı tanımıyoruz’ demiş oldunuz

Bunu yaparsanız AİHM Büyük Daire kararını tanımıyoruz demiş olursunuz. Hadi tutukluluk açısından bağlamıyor sizi bu da mı bağlamıyor? Mahkemeniz bu iddianameyi yüzümüze okudu. İddianamenin yüzümüze okunması resmî olarak bizi sorumlu tutmaktır, hakkımızdaki iddialarla ilgili bizi suçlamaktır, itham etmektir, duruşmayı başlatmaktır. Siz bu tweeti bir suçlama unsuru olarak yüzümüze okuyarak ‘AİHM kararı bizi bağlamaz, tanımıyoruz’ demiş oldunuz. Bunu diyen mahkeme heyeti ‘Anayasa 90’ıncı maddeyi tanımıyoruz’ demiştir.

Siz Anayasayı açıkça ihlal ettiniz, bizi suçlamadan önce öncelikle sizin aklanmanız gerekir

Anayasayı tanımayan bir mahkeme heyeti bizi yargılayamaz. Anayasaya bağlı olmayan, hukukun üstünlüğüne bağlılığı olmayan bir mahkeme heyeti yargıç gibi davranamaz. Üstünde cübbe olması durumu değiştirmez. Salonun bir mahkeme salonu olması durumu değiştirmez. Siz Anayasayı açıkça ihlal ettiniz, bizi suçlamadan önce öncelikle sizin aklanmanız gerekir. Bu kadar bariz usulsüzlükler yapmış hatta suç işlemiş bir heyet bizi suçlu diye nasıl yargılayacak?

Devam ediyorum. 5’inci madde yine aynı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki, okuyorum: “Milletvekillerinin parlamentodaki sözlerinin ve konuşmalarının, Ağır Ceza Mahkemesi, savcılıklar, AYM hâkimleri tarafından bugüne kadar hiçbir incelemede bulunulmamasını şaşkınlıkla karşılamaktadır mahkememiz” diyor. Şaşırdık diyor, ya Türkiye’de bir tane mi hâkim yok bunu inceleyecek. Başvurucu ve avukatları her aşamada dile getirmişler diyor. Sizin dosyaya koymadığınız henüz dosyada bulunmayan AİHM kararından okuyorum bunu. AİHM diyor ki biz şaşırdık, şok olduk şok. Anayasa 83/1’i okuyorum. Normlar hiyerarşisindeki en üstteki kitaptan okuyorum, CMK’dan değil. Salondakiler duysun diye okuyorum. Mahkeme heyetiniz şüphesiz biliyordur. 83’üncü maddenin birinci fıkrası: “TBMM üyeleri Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden Meclis’teki ileri sürdükleri düşüncelerinden ve o oturumdaki başkanlık divanı üyelerinin teklifi üzerine meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları meclis dışında tekrarlamak ve dışa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.” Son iki kelimeyi tekrar okuyorum. Sorumlu tutulamazlar. Bunun anlamı şudur değerli arkadaşlarım, yargılanan arkadaşlarım bilsinler diye söylüyorum. İddianame düzenlenemez. Yargılanamaz demiyor, sorumlu tutulamaz. Nitekim Adalet Bakanlığının 2010/100 sayılı genelgesinde, açıkça şu talimat verilmiştir Cumhuriyet Başsavcılıklarına. Hâlen yürürlüktedir. Diyor ki; milletvekilleri hakkında söz, konuşma ve eylemlerinden dolayı soruşturma başlamadan önce mutlaka 83/1 incelemesi yapılacak. Adalet Bakanlığı genelgesi duruyor. Savcı açıp bakabilir oradan. Peki, Anayasaya uymadınız, Adalet Bakanlığı genelgesine zaten uymadınız, e AİHM, onu da tanımıyorsunuz. Şu anda salonda yargılanan kaç milletvekili arkadaşımız var bilmiyorum. Ama benim bildiğim kadarıyla Sayın Gültan Kışanak, Sayın Figen Yüksekdağ, Sayın Gürsel Yıldırım, Sayın Sebahat Tuncel, Sayın Nazmi Gür, Sayın Ayhan Bilgen, Sayın Ayla Akat Ata, Sayın Beyza Üstün… Seçemiyorum çok özür diliyorum arkadaşlarımdan sayamadığım isimler olabilir. Sayın Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Ahmet Türk bunlar milletvekilliği yapmış. Kimimiz 12 yıl, kimimiz 4 yıl, kimimiz 3 yıl... Ahmet Türk 1973’te milletvekili olmuş, ben 1973 doğumluyum. Adam ayaklı tarih. Fakat hiç kimseyle ilgili şu ana kadar, bu iddianamedeki basın açıklamaları, basın metinleri, konuşmalar 83/1 kapsamında mı değil mi hiç inceleme yapılmamış. Sıfır. Sözde savcı 6 yıl 7 yıl soruşturma yapmış, bunun kıyısından köşesinden gidilmemiş.

Mahkemeniz 83/1 incelemesini tensipten sonra yapmaya başlamış

Savcı Adalet Bakanlığına bağlı memurdur. Adalet Bakanının tesiri altında kalmıştır dersiniz. Peki 3 kişilik heyetiniz ne yapmış. Bu iddianameyi bahsettiğiniz şekilde titizlikle, hassasiyetle incelediğini iddia eden heyetiniz ne yapmış? 83/1 incelemesini tensipten sonra yapmaya başlamış. Yeni yazmışsınız milletvekilleri Kobanî ile ilgili açıklama yapmış mı bulup getirin diye. Bir tek Kobanî açıklaması mı? Her milletvekilinin onlarca konuşmasını yazmışsınız oraya. Savcı yazmış. Benim herhalde 30-40 tane basın açıklamam var. Her bir arkadaşımın öyle. Hepsi karşılaştırmak zorunda, iddianame okunmadan önce. Anayasa diyor ki, normlar hiyerarşisindeki en üst norm diyor ki, sorumlu tutulamaz. Ama siz bizi sorumlu tuttunuz iddianameyi okuyarak. Suç işlediniz, Anayasayı buradan da ihlal ettiniz. O yüzden iddianame okunmadan önce söz istedim.

Şimdi bizi sorumlu tuttunuz diyorsunuz ki, buyurun kendinizi aklayın. Neden böyle yaptınız? Nedenini okuyorum: “Ben inanıyorum ki Selahattin Demirtaş adlı teröriste böyle bir hak tanınmaz.” Nedeni bu işte. Selahattin Demirtaş sembol burada. Bütün sanıklar için söyleniyor, sadece AİHM kararında ismim olduğu için söylenmiş. Talimatı buradan alıyor. İddia bu. Size siyasi talimat verildi; gereğini yaptınız, yapıyorsunuz. Devam ediyorum. Dosyada AİHM kararı yok. AİHM’in tarihinde verdiği en ciddi ihlal kararı, siz dosyaya koymamışsınız bizi bağlamaz demişsiniz. Yahu sizin dosyanın sanığı bu başvurucu. İnsan hukukçu olarak merak eder. İnsan merakından koyar dosyaya. Benim dosyamın sanığının hakkında böylesi bir karar verilseydi, ben merak ederdim. Çünkü bütün konsey ülkelerinde bu karar yerel mahkemeler tarafından atıf yapılarak, emsal alınarak kararlara işleniyor. Peki mahkemeniz de bunu yapıyor mu? Tabii ki yapıyor. Bakın ne ile yapıyor. Ama kiminkini yapıyor hemen onu söyleyeyim size.

Şaka gibisiniz: Aleyhime yorumlamak için başka ülkelerden AİHM kararlarını dosyaya yazıyorsunuz, esas başvurucunuzun kararını koymuyorsunuz

Mahkemeniz de gerçekten bu konuda çok hassas. Tensip tutanağından okuyorum. Benimle ilgili verilmiş AİHM büyük daire kararını tanımayan, bizi bağlamaz diyen mahkeme heyetiniz bakın nereye atıf yapmış: Bozona Fransa kararı. Atıf yapmışsınız. Niçin, tutukluluğumun neden devam etmesi gerektiğine gerekçe bulmaya çalışırken AİHM kararına atıf yapmışsınız. Başka bir karar Kudorov, Rusya kararını almışsınız. Başka bir karar Shintzel, İsveç kararı, dosyaya almışsınız. Mamadov Azerbaycan kararını bile almışsınız. Slovakya Marinov kararını da almışsınız ama Demirtaş Türkiye kararını almamışsınız dosyaya. Şaka gibisiniz. Çok özür dilerim şaka gibisiniz. Aklımızla alay ediyorsunuz. Aleyhime yorumlamak için AİHM kararlarını dosyaya yazıyorsunuz, esas başvurucunuzun kararını dosyaya koymuyorsunuz. Tekrar hatırlatıyorum bunun adı Anayasa. Anayasa’nın 90’ıncı maddesine aykırı işlem tesis ettiniz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.

Heyetiniz benimle ilgili verilmiş Anayasa Mahkemesi kararını da dosyaya almamış

Devam ediyor. 7’nci madde. Yani bu yargılamayı yapamayacağınıza yönelik 7’nci gerekçem. Benimle ilgili sadece AİHM mi karar verdi? Hayır. Türkiye’ de de Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. 2017, 38/638 başvuru numarası, 9 Haziran 2020 tarihli Anayasa Mahkemesi uzun tutukluluk ihlal kararı. Bu da benimle ilgili bir karar. Karardan kısa bir bölüm okuyorum. Diyor ki 222. paragraf “Buna karşılık başvurucu hakkındaki tutukluluk kararları incelendiğinde Sulh Ceza Mahkemeleri veya Ağır Ceza Mahkemeleri başvurucunun siyasi parti milletvekili, Cumhurbaşkanı adaylığı dolayısıyla tutukluluğunun devam ettirilmesi hâlinin devamının makûl olmadığı, aynı zamanda bu tedbirin devamının seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını da aşırı şekilde kısıtladığı iddiaları yönünden herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu çerçevede sadece Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi, herhangi bir açıklamada bulunmadan başvurucunun siyasi faaliyette bulunma ve teslim hakkı ile ilgili” falan filan diye devam etmiş. Önemli kısımlarını okuyorum. “Başvurucu TBMM’de grubu bulunan bir partinin Eş Genel başkanı olması, siyasi konumu bulunması nedeniyle tutukluluğunun kişi hürriyeti ve güvenliğinin yanı sıra seçilme ve siyasi faaliyetlerini ihlal ettiği nedeniyle başvurucunun tahliye talebinin kabul edilmesi talep olunmuştur ve Mahkeme duruşma salonunda tahliye talebinin reddi ile tutukluluk hâlinin devamı yönünde karar verirken, bu olgulara yönelik bir değerlendirmede bulunmamıştır.” Diyor ki, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi önemli bir husus dikkate alınmadan tutukluluk devamı kararı verilmiş, Cumhurbaşkanlığı seçimi de bu şekilde yapılmıştır.” Bunu niye okudum? Anayasa Mahkemesinin benim uzun tutukluluğuma verdiği karar bu. Benimle ilgili dosyalar sonuçlanmış da değerli Eşbaşkanım Figen Yüksekdağ, Eşbaşkanım Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, hakeza Gülser Yıldırım benimle birlikte 5 yıldır tutuklular. Onlarla ilgili de kararlar çıkmak üzere. Emsal olduğu için söylüyorum. Mahkemeniz, heyetiniz benimle ilgili verilmiş Anayasa Mahkemesi kararını da dosyaya almamış.

Biz aklımızla da onurumuzla da alay ettirmeyiz, oynatmayız

Şunu hiç düşündünüz mü, hesaba kattınız mı? Benim dosyamda 5 yıla yakındır bir sanık yargılanıyor, ben bununla ilgili bir karar vereceğim, bu kişi ile ilgili hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem Anayasa Mahkemesi ilk tutukluluğundan itibaren toplamda haksız tutukluluğa hükmetmiş. 5 yıldır haksız tutuklu bunlar ya. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli referandumu yapılmış, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış, bu partinin eşbaşkanları, yöneticileri içerideymiş ve bu ihlal tespitine yol açmış bunlar, ağır ihlallere neden olmuş. Şimdi bunlar benim karşımda sanıklar. Ben bunlarla ilgili bir karar vermeden şu karara bir bakayım deme zahmetinde bulunmamışsınız. Sanki ölümlü bir trafik kazasından dolayı, alelade bir tutuklama yapacaksanız. Üstünkörü birkaç tane uydurulmuş bir şey yazıp tutukluğunun devamına deyip kesmişsiniz. Var mı böyle bir şey? Biz aklımızla da onurumuzla da alay ettirmeyiz, oynatmayız. Anayasa Mahkemesi kararı dosyaya girmek zorunda, incelemek zorundaydınız. Haksız tutukluluk var, uzun tutukluluk var burada.

Mahkemeniz kasten siyasi tutukluluğu sürdürüp siyasi yaşama, seçimlere müdahale gerçekleştirmeye devam ediyor

AİHM kararıyla birlikte tümüyle suç unsuru olan bir tutuklama işlemi yapılmış. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 18. madde ihlalinin ne anlama geldiğini avukatlarım daha uzun açacaklardır. Ben size ne anlama geldiğini birkaç cümle ile söyleyeyim. Diyor ki: Siz bu kişiyi hiçbir hukuki delil olmadan siyasi gerekçelerle tutukladınız diyor. Bırakmadığınız müddetçe ihlal devam eder. 18’inci madde ihlali nedir? 18’inci madde ihlali, kasten ihlal edilebilir bir maddedir. Örneğin ifade özgürlüğü ihlali öyle değildir. Mesela, benim herhangi bir konuşmamı veya arkadaşlarımın herhangi bir konuşmasını, siz mahkeme olarak suç unsuru şeklinde değerlendirebilirsiniz. Bu sizin takdir yetkiniz, burada bir kasıt yoktur. Bizim bir tutukluluğumuzu yanlış yorumlayarak, haksız tutukluluğa yol açmış olabilirsiniz. Bunda da bir kasıt yoktur. Ama siyasi saikle tutuklama yanlışlıkla olmaz. Yanlış yorumla olmaz. Kasten işlenmelidir ve suçtur. Sadece hürriyeti ihlal suçu da değildir. Avukatlarımız YSK‘ya partimiz de Meclis’e sundular bunları. Muhtemelen önümüzdeki dönem soruşturma komisyonuna dönüşecek. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli referandum ve seçimlerine yasa dışı, anayasa ihlali ile müdahaledir. Bunun adı darbedir. Siyasi seçimlere darbe yoluyla müdahale yapılmıştır. AİHM kararıyla bu kesinleşmiştir. Referandum bu şekilde hileyle kazanılmıştır. Partimizin 12 milletvekili, 2 eşbaşkanı dahil olmak üzere tutuklanarak referanduma gidilmiştir. Bunu yapan yargıçların suç işlediği AİHM Büyük Daire kararıyla kesinleşmiştir. AİHM Büyük Daire 46’ncı madde atfı yapılarak demiş ki; “Eski hâle getirilmediği müddetçe ihlal devam eder”. Yani şu anda üçünüz 18’inci madde ihlalini yapmaya devam ediyorsunuz. Kasten siyasi tutukluluğu sürdürüp siyasi yaşama, seçimlere müdahale gerçekleştiriyorsunuz. Bu kasten yapılabilir, bir yorum hatası değildir. Dolayısıyla tutanağa geçiyorum bu aynı zamanda bir reddihâkim gerekçesidir. Aynı zamanda ileride üçünüzün yargılanması için hukuki takibi yapmak üzere SEBGİS kaydına geçirilsin diye söylüyorum.

MHP Genel Merkezi ile bariz ilişkisi ortaya çıkmış bir heyetin bize CMK’dan, şundan bundan söz etmesi doğru değildir

Siz de siyasi saikle tutuklamayı hâlihazırda 18 Mayıs 2021 saat 13:10 itibariyle sürdürüyorsunuz. 5 saniye daha geçti hâlâ sürdürüyorsunuz. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını hem tanımadığını resmen ihlal eden, aynı zamanda sahte çeviri yaparak, tahrifat yaparak dosyaya alan ve aynı zamanda MHP Genel Merkezi ile bariz ilişkisi ortaya çıkan bir heyetin bize CMK’dan, şundan bundan söz etmesi doğru değildir. Önce bu hususların netleşmesi lazım. Geriye kalan 5-6 madde ise bunlardan daha ciddi maddeler var. Bunlar ne ki? Birazdan açıklayacağım.


Demirtaş'ın öğleden sonra oturumunda yaptığı konuşma:

Erişim engelli bir siteden onca çıktı alıp dosyaya koyarak sanıklar aleyhinde algı yaratmak zaten siyasi operasyonun parçası

8’inci maddeyi gerekçesiyle birlikte izah ediyorum. Dosyada yüzlerce sayfa ANF isimli haber sitesinden alınmış haber çıktıları var. Fırat Haber Ajansı olarak bilinen bu haber sitesinden savcının nasıl çıktı aldığı önemli. Neden önemli? Avukat arkadaşlarımız benim ve diğer arkadaşlarımın davaya konu olan iddianameye giren konuşmalarla ilgili bir dosya hazırladılar. Konuşmalarımızın ve sosyal medya mesajlarımızın neredeyse tamamı birden fazla haber sitesinde veya haber kaynağında yer almış. Örneğin hurriyet.com.tr, cnn.com.tr ve başka haber ajanslarında yer almış. Ama savcı bir algı yaratmak için bütün bu basın açıklamalarımızın tamamının çıktısını ANF’den almış. Alamaz mı alabilir tabii ki, istediği haber ajansından alabilir. Ama burada heyetinizin “titizlikle ve hassasiyetle inceledik” dediği iddianameyi incelerken gözden kaçırdığı bir şey var. ANF’ye Türkiye’de erişim yasağı var. Erişim yasağı olan bir siteye savcı erişmek istiyorsa erişim izni almak zorunda. Bu izin alınmamış. Savcı hukuk dışı yollarla mı bu siteye girmiş, yoksa Türkiye dışına gidip yurtdışında giriş yapıp mı bu çıktıları almış. Dosyadan anlaşılır. Erişim engelli bir siteden erişim izni alınmadan yasa dışı yollarla ANF’ye giren bir savcı hukuka aykırı delil elde etmiştir. Dolayısıyla mahkemeniz iddianameyi incelerken ANF’den alınmış bütün çıktıların iznini savcıdan istemeli veya dosyada görmeliydi. Görmediyse iade etmeliydi. Peki, bu mahkemenizin hassasiyetle üstünde durduğu bir konu mu? Hayır, mahkemeniz bu algının güçlenmesine hizmet etmek istiyor. Erişim engelli bir siteden onca çıktı alıp dosyaya koyarak sanıklar aleyhinde algı yaratmak zaten siyasi operasyonun bir parçası olduğu için heyetiniz de ANF’den alınmış yasa dışı, hukuk dışı yollardan elde edilmiş bu delillerin dosyaya girmesinde hiçbir beis görmemiştir. Dolayısıyla burada iddianamenin düzeltilmesi gerekirdi, avukatlarımız buna değinecektir ama heyetiniz de bu hukuk dışılığa ortak olarak tarafsızlığını yitirmiştir.

“Hiçbir şey olmamışsa bile mutlaka bir şey olmuştur” denilerek hazırlanmış bir iddianame söz konusu

9’uncu madde: İddianamedeki hiçbir suçlama hiçbir sanıkla kişiselleştirme yoluyla gerçekleştirilmemiştir. Çok sayıda suç sayılmış, sanık sayılmış ve “bütün sanıklar bu suçu işlemiştir” diyerek iddianameyi kapatmıştır. Yani hangimiz hangi eylemle nerede ne zaman devletin bölünmez bütünlüğüne karşı eylem yapmıştır, hangimiz bayrak yakma eylemini yapmıştır, hangimiz yağma yapmıştır yazılmamış. Hangimiz bilmem… Çocuk düşürme var ya, inanılmaz bir şey. Hangimiz nerede ne zaman bu suçu işlemişiz? Hiç kimse ile ilgili şahsileştirme yapılmamıştır. Torba iddianame, torba suçlama, sanıklar da kümülatif olarak suçlardan sorumlu tutulmuştur. Bunun adı ne biliyor musunuz? Hiçbir şey olmamışsa bile mutlaka bir şey olmuştur” iddianamesidir. Hatırlıyorsunuz değil mi? Tam da AKP zihniyeti. “Hiçbir şey olmamışsa bile mutlaka bir şey olmuştur” denilerek hazırlanmış bir iddianame söz konusu. Mahkeme heyetiniz tıpkı Anayasa Mahkemesinin HDP kapatma iddianamesini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iade ettiği gibi aynı gerekçelerle bu iddianameyi iade etmeliydi.

Ben ve Cemil Bayık beraber nerede yakmışız bayrağı; iddianamede delil yok, hukuki atıf yok, hukuki bir ilişkilenme yok

“Şahsileştirme yapılmamış, hangi sanığın hangi eylemi nedeniyle suçlandığı kesinleştirilmemiştir. İlliyet ve aidiyet bağı kurulmamıştır” demeliydi mahkemeniz ve iade etmeliydi. Ama heyetiniz o 3 gün içinde titizlik ve hassasiyetle incelediği iddianamede bu vahim kusuru- kasıt demeyelim artık kasıt tabii ki kusur diyelim -görmezden gelerek iddianameyi olduğu gibi kabul etmiştir. Yine iddianamede çok sayıda PKK yöneticisi olduğu belirtilen kişi var. Bunlarla biz niye aynı iddianamedeyiz o da belirtilmemiş. İddianamede KCK yöneticisi olan kişilerle HDP yöneticilerinin nasıl bir organik bağı var, nasıl bir ilişkisi var bu da anlatılmamış. Bu isimler nasıl bir araya geldi anlatılmamış. Tam olarak biz nasıl bir eylem birliği içine girmişiz anlatılmamış. Bu isimler yazılmış arkasından da HDP yöneticileri yazılmış. Bu kişilerin işlediği suç nedir, bizimle işlediği iddia edilen ortak suç nedir o da belirtilmemiş. Örneğin bayrak yakmayı. İddianameye göre Türk bayrağı yakmışız. Ben ve Cemil Bayık nerede yakmışız beraber? İddianame böyle söylüyor. Hiç kimse ile ilgili şahsileştirme olmadığı gibi KCK yöneticileri denilen kişiler ile HDP yönetimi tam olarak neden bir arada belli değil. Delil yok, hukuki atıf yok, hukuki bir ilişkilenme yok. Mahkemeniz bu nedenle iddianameyi reddetmesi gerekirken tam tersine bu siyasi operasyona dahil olarak iddianameyi olduğu gibi kabul etmiştir.

Ben ve Figen Yüksekdağ ikinci kez tutuklandığımızda adıma atılmış sahte bir tweetten başka hiçbir delil dosyada yokmuş

10’uncu madde: Benim twitter hesabımdan atıldığı iddia edilen sahte tweetin incelenmesi yapılmamıştır. Bakın burası çok önemli, dikkatinizi çekerim. Bu sahte delil ben ve Figen Yüksekdağ ikinci kez tutuklanmadan bir gün önce Ankara Emniyeti tarafından Başsavcılığa gönderilerek bir gün önce dosyaya girmiş. Fakat savcı bu tweetin benim gerçek hesabıma ait olup olmadığını incelememiş. Sadece bu tweete dayanarak ben ve Figen Yüksekdağ tutuklandık. Başka delil yok dosyada. Çünkü gizli ve açık tanıklar biz tutuklandıktan 4 ve 5 ay sonra beyanda bulunmuşlar, onlar dosyaya girmiş. Ben ve Figen Yüksekdağ tutuklandığımızda adıma atılmış bir sahte tweetten başka hiçbir delil dosyada yokmuş. Ona dayanarak ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı faaliyet yürüttüğümüz, 37 kişinin öldürülmesine sebep olduğumuz ve işte iddianamede yapıldığı iddia edilen suçları işlediğimiz ileri sürülmüş. Sadece o delil, bir tane.

Eldeki tek somut ve en önemli delil, sahte mi değil mi araştırılmadan iddianame düzenlenmiş

Hadi beni tutukladınız, ya Figen Yüksekdağ? Sahte hesap benim onun da değil onu nasıl tutukladılar? Peki, savcı bunun bana ait olup olmadığını araştırmak zorunda değil mi? Tabii ki araştırmak zorunda. Bu gerçek hesap mı, sahte hesap mı, kim atmış bunları araştırıp bulmalı değil mi? Hayır, yapmamış. Peki, mahkemeniz ne yapmış? Az önce duruşma başlarken okudunuz ya CMK bilmem ne maddeleri daha şimdi Emniyet Müdürlüğüne yazı yazmışsınız. Bu hesabın kime ait olduğunun tespiti amacıyla Emniyete daha yeni yazı yazmışsınız. Peki, siz iddianameyi titizlikle ve hassasiyetle 3 gün içinde incelerken neden bu dikkatinizi çekmedi? Biz bundan tutuklanmışız ya eldeki tek delil bu. Eldeki tek somut ve en önemli delil, sahte mi değil mi araştırılmadan iddianame düzenlenmiş. 1,5 yıl tutuklu kalmışız, bu mahkemeniz açısından hiç mi önem arz etmiyor? “Burada eksik soruşturma var, sen iddianameyi bana göndermişsin ama bu gerçek mi sahte mi buna heyetimiz bakmak zorunda değil kardeşim. Savcılık iddianameyi tamamlayıp heyetin önüne koymak zorundadır” demeniz gerekirken CMK’daki iddianamenin düzenlenme usulü maddesini dikkate almadan iddianameyi kabul etmişsiniz. Bu da heyetinizin hangi siyasi operasyonla hareket ettiğini gösterir. İddianameyi hızla kabul etme amacını biraz daha açıklayacağım, hangi siyasi mesajlarla doğrudan alakalı olduğunu ortaya koyacağım. Ama bu da heyetinizin bizi adil ve tarafsız yargılayamayacağının çok somut bir göstergesi.

O kadar alelacele duruşma günü belirlediniz ki bir Pazar gününe duruşma verdiniz

11’inci madde, gerekçem şu: Heyetiniz özel bir heyet olarak bu dosyaya atandı. Şu anda heyetiniz tevdi edilmiş, başka bir dava dosyası yok. Sadece bu dava dosyasına bakıyorsunuz. Normalde başka dosyalarınız olmasına rağmen o davalar ya başka heyetlere tevdi edildi ya da bilemiyorum ne yaptınız. Ama şu anda sizin göreviniz HDP’lileri yargılamak, başka işiniz yok. Başka dosya ve davanız yok. O kadar alelacele duruşma günü belirlediniz ki bir Pazar gününe duruşma verdiniz. Ucu açık duruşma günü belirttiniz, duruşmanın hangi gün biteceğini belirtmediniz. 25 Nisan diyerek Pazar gününe duruşma verdiniz.

Heyetiniz Bahçeli’nin ‘2021 yılında bu dava bitecek’ talimatının gereğini yapmaya çalışıyor

Peki, bunu niye yaptınız? Bu tutanağa geçsin yarın öbür gün AİHM ile bunu tartışacağız. Neden böyle yaptınız, okuyayım. Devlet Bahçeli, 11 Aralık 2020, siz iddianameyi kabul etmeden 25 gün önce şu açıklamayı yaptı. “Terörist Demirtaş davasının bu kadar sürmesinin mesela 16 Mart 2021 -yargılandığım dosyayı kastediyor şaşırmış orada- gününe ertelemenin makûl bir nedeni var mıdır? Suç ve suçluyla gecikmeksizin mücadele edilmelidir. 2021 yılında terör ile ilgili tüm dosyalar sonuçlanmalı Türkiye bu bahsi hukuken kapatmalıdır.” İşte size verilen siyasi talimat budur. Heyetiniz de daha ilk duruşmadan itibaren telaşla, panikle, hızla kimlik tespiti yapmadan, iddianame okuyarak bir an önce 2021 yılında bu dava bitecek talimatının gereğini yapmaya çalışmaktadır. Az önce belirttiğim gibi heyetiniz veya kâtiplerden birinin MHP Genel Merkezi ile organik bağı olduğunu ispatlayan o tweetle birlikte ele alındığında mahkemenizin duruşmayı yürütme biçimi ve değerli avukatlarımızın da belirttiği gibi düşman hukuku uygularcasına kafasında hüküm kurmuş bir şekilde duruşma usulünü sürdürmesi bu telaşın ve paniğin göstergesiydi.

Heyetinizin işi aleyhime delil toplamak mı?

Madde 12: Şimdi ifade edeceğim husus da belgeye dayalı bir delil ve çok vahimdir. Sizin ilk duruşma tutanağınız, tensip tutanağınız. İlk duruşma tutanağınızda ve sonrasındaki bütün duruşma devam kararlarınızda aynı gerekçe tekrar yazılmış. Okuyorum: “Selahattin Demirtaş yönünden hurriyet.com.tr isimli internet sitesinde yer alan ‘anne baba ziyaret etti’ başlıklı haberde aile fotoğrafının kullanıldığı, fotoğrafta Selahattin Demirtaş’ın ağabeyinin Nurettin Demirtaş’ın eksik olduğunun hatırlatılması üzerine sanık Selahattin Demirtaş’ın ağabeyinin serüveni ile ilgili olarak üniversite öğrencisi iken hapse girdi, ömrünün yarısını cezaevlerinde geçirdi, demokratik siyasete girmek istedi, partiye girdi. Eş Genel Başkan oldu. Yargı baskısı ile siyaset yapamayacak bir hâle getirdiler. Çok ağır cezalar verdiler, kendisine çok sayıda dava açtılar. Burada bir kez daha yıllarının cezaevinde geçmesini istemedi, şu anda Erbil’de yaşıyor. Sadece o değil 10 binlerce insan sürgünde yaşamak zorunda kalıyor…” devam ediyor, demişsiniz ki, “Sanığın ağabeyiyle ilgili yapmış olduğu bu açıklamalardan olası soruşturma ve kovuşturmalar ile ilgili sözkonusu yargısal faaliyetler sonrasında ceza alması durumunda cezadan kurtulmak maksadıyla kaçma girişiminde bulunacağına dair somut ve makûl şüpheler oluşturan beyanlar olduğu değerlendirilmiştir.” Benim tutukluluk devamı kararımla ilgili tek somut dayanağınız yok. CMK’ya göre tek somut dayanağınız bu. Bunun içeriğini şu anda tartışmayacağım, suçların şahsiliği gibi hususlara, esasa girmeyeceğim. Bu delil değerlendirilebilir mi, aleyhime kullanılabilir mi bunlara girmeyeceğim. Usul tartışıyorum şu anda size şunu soracağım. Haber burada önümde, çıktısını aldım önümde duruyor. Annemin, babamın elini öpüyorum. Toplu bir fotoğraf vermişiz. Tarihine tekrar bakıyorum 9.4.2015. 6 yıl önce. Mahkemeniz böyle bir delili kullanabilir mi tabii ki kullanabilir. Yorum yapar mı -bize göre yanlış yorum yapmıştır, suçların şahsiliğini vs göz önüne almamıştır- tabii ki yapabilir, heyetiniz buna muktedirdir. İzaha muhtaç durum şudur. Bu delil dosyanıza nasıl girdi? İddianamede yok. Bu delili elde etmek için herhangi bir yere müzekkere yazdığınıza dair UYAP kaydı yok. Bu delilin size Basın İlam Kurumundan, RTÜK’ten geldiğine dair ya da hurriyet.com.tr’den geldiğine dair herhangi bir delil dosyada yok. Yazışma yok. Bu 6 yıl önceki açıklamayı ben unutmuşum, anam babam unutmuş, 5 kardeşim unutmuş, eşim unutmuş, soruyu soran gazeteci unutmuş ama siz üçünüz unutmamışsınız. Nereden aldınız bunu bilmiyorum, dosyadan anlaşılmıyor. Dosyaya nasıl girdi belli değil. Aniden 6 yıl önce yaptığım bir açıklama heyetin nasıl aklına geldi? Siz beni bu kadar yakından mı takip ettiniz? Neden aleyhime delil toplamak işine girdiniz? Madem aleyhime delil toplayacaktınız neden bunu hukuki yöntemlerle yapmadınız? Neden dosyaya nasıl girdiği belli olmayan delili tutukluluğumun gerekçesi haline getirdiniz? Heyetinizin işi benim aleyhime delil toplamak mı? Toplamışsınız işte. Hem de hukuka aykırı şekilde, yasa dışı yollarla. Nereden bulduğunuz belli değil. Akşam aniden aklınıza mı geldi, sosyal medyayı tararken birdenbire mi gördünüz, Google’a ‘Demirtaş yurtdışına mı kaçacak, diye ararken mi buldunuz, bilmiyoruz.

Mahkemeniz dosyada olmayan bir delili kullanamaz, bu bariz bir şekilde aleyhimize çalıştığınızın ispatıdır

Mahkemeniz dosyada olmayan bir delili kullanamaz. Bu delili nereden bulduğunuzu izah etmek zorundasınız. Masanızın sağında mı, solunda mı? Bilmiyoruz, dosyada yok, UYAP’ta yok, 324 klasörlük ek delilde yok, iddianamede yok. Bu bariz bir şekilde aleyhimize çalıştığınızın en somut ispatıdır. Mahkeme heyeti daha iddianameyi kabul ettiği anda aleyhimize delil topluyor. Hem de savcının sunmadığı bir delili dosyaya koyarak açıkça aleyhimize faaliyet yürütüyor. Peki, dosyada ve eklerde yok. Bugüne kadar Sulh Cezalar, Ağır Cezalar ve itiraz mercileri dahil olmak üzere 174 yerel mahkeme tutukluluk ve tutukluluk hâlinin devamına karar verirken onların aklına bu gelmemiş. Hani oralarda kullanılmış olsa oralardan buldunuz diyeceğiz. 174 yerel mahkeme tutukluluk hâlimin devamına karar verirken ağabeyimle ilgili 6 yıl önce verdiğim demeci kullanmamış ama siz kullanmışsınız. Yetmemiş, 7 defa Anayasa Mahkemesi önünde 7 ayrı davadan tutukluluğum tartışılmış. Tek birinde bile bu delil kullanılmamış. Tek birinde bile hükûmet ve Adalet Bakanlığı tutukluluğumun neden gerekli olduğunu, yurt dışına kaçma ihtimalimi ileri sürüp de bu delili sunmamış. Yetmemiş, 3 defa AİHM önünde tutukluluğum tartışılmış. Adalet Bakanlığı tek bir defa bile AİHM’e bu delili sunmamış. Kimsenin aklına gelmemiş, üçünüzden oluşan heyetin aklına gelmiş. Toplamda 184 defa ulusal ve uluslararası düzeyde yerel mahkemelerde tutukluluğum tartışılırken kullanılmamış bir delil mahkemenizin dosyasına nasıl girdiği belli olmayacak şekilde hukuk dışı bir şekilde elde edilmiş bir delil olarak siz üç yargıcın aleni bir şekilde aleyhimize çalıştığınızı gösteren somut bir delil olarak dosyaya girmiştir. Bu da yetmemiş. Çok sayıdaki tutuklu arkadaşımın bazıları hayatlarında pasaport almamışlar, bazıları pasaport aldıkları hâlde bir defa bile yurt dışına çıkmamışlar, bazılarının pasaportu var defalarca yurt dışına çıkıp gelmiş, bazıları daha yeni yurt dışında yaşıyor ve ikâmetlerinin yurt dışında olmalarına rağmen Türkiye’ye geri dönmüş, hepsi de bu soruşturmadan haberdar olmalarına rağmen kaçmamışlar. Peki, siz bu pasaport kayıtlarını istemiş misiniz? Hayır. Savcı istemiş mi? Hayır. Kimin pasaportu var, kim yurt dışına kaç defa gidip geldi, hiçbirini istememişsiniz. Ama ne yapmışsınız? Ertuğrul Kürkçü’yü araştırmışsınız, o kaçmış demişsiniz. Oysa Ertuğrul Kürkçü 5 yıldır yurt dışında yaşıyor. Falanca kişi yurt dışına kaçmış diyorsunuz. Kişilerin kendileriyle ilgili soruşturma, araştırma yapmak yerine sanıkların bizatihi kendilerinin yurt dışı gidiş geliş kayıtlarını alıp dosyaya koymak yerine Dışişleri Bakanlığından ve Emniyet Müdürlüklerinden pasaport kayıtlarını istemek yerine, yurt dışında yaşayan dosyamız sanıklarını hatta dosyamız sanıkları olmayan kişileri tutukluluğun gerekçesi haline getirmişsiniz. Aleni bir şekilde bütün sanıkların aleyhine delil toplama faaliyetine dahil olmuşsunuz heyet olarak. Sadece benimle ilgili değil, bunu tüm sanıkların aleyhine yapmışsınız. Heyetiniz tevsii tahkikat yapmak istiyorsa, bunu bir ara kararla yapar. CMK’ya göre yapabilir, bu yetkisi vardır. Heyetiniz soruşturmayı genişletmek isteyebilir, kovuşturma aşamasında kovuşturmayı genişletmek isteyebilir, yeni delil toplama faaliyetine girebilir ama bunu usule ve hukuka uygun yapmak ve aleyhte delil toplamayı bariz bir şekilde yapmayacak şekilde icra etmek durumundadır. Dolayısıyla, bu yönüyle açıkça bir karşı faaliyet yürütülmüştür. Tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş, doğrudan bizimle ilgili hüküm kurmak üzere görevlendirildiği kesinleşmiş bir heyete dönüşmüştür.

Duruşma savcısı ile soruşturma savcısı aynı kişi, bu bariz bir suçtur

13. madde: Neden bunlar taa soruşturma aşamasından bu yana siyasi saiklerle ve hukuk dışı yürütülüyor? Bu 13. maddede de buna dair giriş yapayım, sadece başlangıç yapayım. Şimdi size bir tweet okuyacağım, ekrandan çıktısını alan avukat arkadaşlar bana getirdiler. Benim sosyal medya hesabımdan atılmış bir tweet. “Ey Erdoğan, sana siyasi tarihinin en büyük fırsatı, 24 Haziran’a kadar bu tweetimin altına Selahattin Demirtaş olarak yaptığımı iddia ettiğin 53 kişinin katledilmesi sözde talimatını paylaşırsan, söz veriyorum senin lehine cumhurbaşkanlığı adaylığından çekileceğim”. Ben de Recep Tayyip Erdoğan da cumhurbaşkanı adayıyız, ben cezaevindeyim o dışarıda sürekli bana karşı algı kampanyası yürütüyor. Sürekli bana “katil” diyor. “Bu değil miydi çağrı yapıp 53 kişiyi katleden, bu değil miydi sokakları yakın diye çağrı yapan.” 29 ayrı mitingde 29 defa bu beyanları kullandı. Ben de bir tweet attım ve “Bu tweetin altına o sözde çağrımı yazarsan senin lehine cumhurbaşkanlığı kampanyasından çekileceğim” dedim. Atamadı. Peki, ben niye attım bu tweeti? Tweetin tarihi önemli: 11 Haziran 2018. Şimdi dönüp dosyaya bakalım, bu tarih nedir? Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Altun’un ikinci defa benimle ilgili Kobanî soruşturmasını başlattığı tarih, aynı gün. Savcı Ahmet Altun şöyle yazmış; “Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesine” , devamında Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı filanca esas numaralı dosya kapsamında “...sanığın 31 nolu (6-8 Ekim) fezlekesine ilişkin savunmasında bahsettiği twitter paylaşımına ilişkin tasdikli bir örneğinin gönderilmesini istemiştir”. Yani savcı Ahmet Altun, ben bu tweeti attığım gün hakkımda yeni bir soruşturma başlatmış. Hem de müştekisi olmadığım bir dosya üzerinden. Burada yorum yapacağım, Erdoğan’ı az çok tanıyan bir siyasetçi olarak tahminimi söylüyorum. Şöyle olmuştur: Erdoğan bu tweeti okumuştur, demiştir ki “Hemen bunun çağrısını bulun, benim lehime koyun altına”. Etrafındakiler de demiştir ki; “Efendim öyle bir çağrısı yok ki”. “Nasıl olur, ben meydanlarda o kadar söylüyorum bu adam çağrı yaptı” diye demiştir. “E, yoktur. O dosyada çağrı falan yok ama yargılanıyor ve tutuklu” demişlerdir. Erdoğan köpürmüştür, “Bulun o çağrıyı” demiştir. “Hangi tarihi koyarsanız koyun o çağrı bulunacak ve dosyaya konulacak” demiştir. Bunun üzerine de Savcı Ahmet Altun aynı gün yeni bir soruşturma başlatmış. Daha doğrusu yürüyen bir soruşturmaya beni de dahil etmiş. Zaten o dosyada Figen Yüksekdağ ve diğer arkadaşlarla birlikte soruşturmamız tamamlanmış, tefrik edilmiş yargılanıyorduk. Bu tweet üzerine aynı soruşturma dosyasına bizi tekrar dahil etmiş. Şimdi burada vahim olan şeye geliyorum, soruşturmayı açan savcı Ahmet Altun meğerse 19. Ağır Ceza’da ben yargılanırken duruşma savcısı imiş. Yani duruşmada benim savunmamı dinlemiş, öbür odaya gidip kendi odasında soruşturma başlatmış. Duruşma savcısı ile soruşturma savcısı aynı kişiymiş. Bu bariz bir suçtur. Aynı savcı hem duruşmama girmiş savunmalarımı dinlemiş hem de gitmiş başka yerde benimle ilgili yeni bir iddianame hazırlamış. Duruşma savcısı olarak çıktığı mahkemeye müzekkere yazmış. Demiş ki: ”O savunmaları ve meşru delilleri savcılığımıza gönderin”. Adam duruşmadaymış meğerse. Sonra iddianame hazırlanınca anlıyoruz ki aynı savcı imiş. Şu suça ve şu kumpasa bakar mısınız! Ankara Adliyesinde duruşma savcıları listesi bellidir, soruşturma savcıları listesi bellidir. Soruşturma yapan savcı duruşma salonuna girmez, giremez. Ta o andan beri ikinci soruşturma açık siyasi talimat ve saiklerle yürütülmüş. Sonrasında, 2018 yılında kovuşturmayı yürütmüş ama yine de bir açıklamamı bulamamış. Açıklamam yok çünkü.

Hani sözüm ona “çıkın sokağı yakın yıkın” demişim ya hani diyorlar ya Demirtaş çağrı yaptı. Birazdan devamını okuyacağım ama şimdi onlardan bir örnek vereyim ki daha iyi anlaşılsın.

Erdoğan’ın 6-8 Ekim’le ilgili hepsi yalan ve çarpıtma olan çok sayıda konuşması var

Bakın Recep Tayyip Erdoğan 14 Haziran’da katıldığı Kanal 24 televizyonunda diyor ki; “7 Haziran seçimlerinden sonra 53 tane Kürt kardeşimi öldüren bunlar değil miydi, bunlar sokağa dökülün demedi mi, 15 yaşındaki Yasin Börü’yü öldürenler bunlar değil mi, bir cumhurbaşkanı adayı içeride duramaz diyorlar öyle veya böyle”. Talimat verdim diyor; “TRT’de ona hak tanısınlar, 5-10 dk TRT’de konuşacak”. Bunun gibi çok sayıda konuşma var, hepsi yalan ve çarpıtma. Bakın “7 Haziran seçimlerinden sonra çağrı yapmadı mı” diyor. 7 Haziran seçimleri 2015’te yapıldı. 6-8 Ekim olayları 2014’te gerçekleşti. Algı yaratıyor. Demek istediğim şu; benim çağrımın olmadığı kesinleşti. HDP’nin çağrısıyla zaten biz tutukluyduk ve yargılanıyorduk. Yeni bir şey lazımdı, işte o da biz tutuklanmadan önce devreye giren bu sahte tweettir. Neden, bizim tutuklanmamız gerekiyordu? Çünkü AİHM tahliyeme karar verdi. Arkasından hemen yeni tutuklama geldi. Fakat halen delil yok.

98 kişinin isminin olduğu bir belge son anda dosyaya girdi, kim tarafından düzenlendiği belli değil

Hangi çağrımla insanlar sokağa dökülmüş, hâlen ortada yok. İşte orada Emniyet Müdürlüğü imdatlarına yetişiyor. Birazdan yazışmalarda avukat arkadaşlarımız safahatı anlatınca daha net çıkacak ortaya. İki tane gizli-açık tanık bulup, “Demirtaş Kobanî dönüşü 31 Eylül’de o açıklamasıyla halkı sokağa döktü” dediler. Oradan cımbızlayıp iki tane de gizli tanık ekleyip en “uygun açıklama bu” dediler. “Hadi bakalım, şimdi ne olacak” dediler. Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ı buradan tutuklattık ama iki kişilik örgüt mü olur, ne yapmak gerekir örgüt dediğin kalabalık olur dediler. İşte orada yeni bir belge dosyaya girdi. Bu belgenin tarihi yok, sayısı yok, 98 kişinin isminin olduğu bir belge dosyaya girdi. Şu anda da dosyada duruyor. Kim tarafından düzenlendiği belli değil. İşte bugün huzurunuzda yargılanan arkadaşlarımızın da isminih olduğu dosya böyle oluştu.

Bir mahkeme heyeti, bir savcılar heyeti neden bunca hukuki risk göze alarak böyle şaibeli bir dosyayı yargılamaya dönüştürür?

Bütün bunlar biliniyor olmasına rağmen, her şeyi biliyor olmanıza rağmen bu iddianameyi olduğu gibi kabul ettiniz. Benim duruşma savcımın bu iddianamenin savcısı olduğunu biliyor olmanıza rağmen, bu bariz suçu ve usulsüzlüğü görmezden gelerek kabul ettiniz. Vahim bir adli yargılama ihlalidir. Bunu da dosya kayıtlarına geçmiş olayım. Bir mahkeme heyetinin, bir savcılar heyetinin neden bu kadar hukuki risk göze alarak bu kadar şaibeli bir dosyayı bir yargılamaya dönüştürdü. Böyle bir şeyi neden yapar, motivasyonu ve amaçları nedir? İşte burada AİHS’in 18. Maddesinin delillerini ortaya koyacağım. Şu anda tutanağa geçireyim ki yarın bir gün AİHM önünde siz bunları savunurken, “yerel mahkeme önünde bunları ileri sürmemişsiniz” denilmesin.

“Hakkâri’ye havalimanı yaptık. Yaparken şantiye bastılar. Yapılmaması için de ellerinden geleni yaptılar. Demirtaş o zaman milletvekiliydi. Tepki vermedi ama bitince ilk o kullandı” demiş. Kökü yalan. Sadece algı yaratmak için, beni suçlu göstermek için Başbakan konuşmuş. Benim Yüksekova’daki Hakkari Havalimanını kullanmaya hiç fırsatım bile olmadı. Tutuklandım. Hiç oraya uçakla gidemedim. “İlk o kullandı” dedi.

Devletin kaymakamı havalimanının bitmesi için bizden yardım istedi, Başbakanı beni suçladı

Havaalanının bitmesi için, ilk defa burada açıklıyorum; kaymakam Çözüm Sürecinde bizden yardım istedi. İmralı Heyetinden. Kaymakam, Yüksekova Kaymakamı İmralı Heyetinden yardım istedi. Kandil’e, İmralı’ya gidiyorsunuz. “Şu havaalanının bitirilmesi konusunda, bölgedeki silahlı militanlar engel olmasa falan, söyleseniz” dedi. Devletin kaymakamı bunu bizden istedi. Ülkenin Başbakanı beni suçluyor. Sen git kaymakamına bak önce.

Devam ediyorum. Süleyman Soylu aynı gün konuşmuş: “Selahattin Demirtaş nasıl dışarı çıkar? 53 kişi katledildi. Sokaklar isyan alanına döndürülmeye çalışıldı. 10 bin 5 yüz ev yakıldı. Nasıl dışarı çıkar?” Recep Tayyip Erdoğan, Sakarya mitingi: “Teröristten Cumhurbaşkanı adayı olmaz. Benim Kürt kardeşlerim bu oyunu bozacak. 53 tane Kürt kardeşimin ölümüne neden olan birinin aday olması onun saflığına delil değildir. Onu ziyaret edenler de oradan oy devşirmeye çalışıyor. Benim halkım türbe ziyaret eder gibi orayı ziyaret eden kişiye dersini verecek. Ey Kılıçdaroğlu, ey Muharrem İnce sizin de onun ziyaretine gittiğiniz 53 kişinin kanının elinde bulunduğu kişinin de içine daha çok oturtacağız. Kürt kardeşlerimi bu oyunu bozmaz”. Böyle demiş. “Benim halkım böyle bir teröristi türbe ziyaret eder gibi ziyaret eden birine gereken dersi verecek”. Aynı gün Recep Tayyip Erdoğan, Zonguldak iftar programı: “Benim tanıdığım bu aziz millet 24 Haziran’da teröre ve teröristlere karşı kahramanca mücadele veren komutanına ve heyetine, gidip teröristi cezaevinde ziyaret eden bay Muharrem, sana 24 Haziran’da gereken dersi verecektir. Terörist diyorum niye? Diyarbakır’da 53 Kürt kardeşimin ölümüne neden olan odur da onun için. Şimdi onu gidiyor zannediyor ki ben onu ziyaret edersem Cumhurbaşkanı olacağım. Bu millet sana bunu yedirmez”. 6 Haziran Recep Tayyip Erdoğan, Zonguldak mitingi: “Affedersiniz Edirne’deki teröristi ziyaret etmek suretiyle milletin karşısına çıkanlardan olmadık. Bay Muharrem ziyarete oradan başlıyor. Vah zavallı vah. Biz asla şehitlerimize mahcup olacak bir şey yapmadık. Bir bayan var o da aynı şeyi söylüyor. Al birini vur ötekine”. Aynı gün, Süleyman Soylu İstanbul Maçka Parkı: “Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını isteyenlere de sesleniyorum. Sadece Selahattin Demirtaş’ı çıkartmasınlar. HDP diye bir siyasi parti yok zaten. PKK diye bir anlayış var. HDP bu anlayışın sahadaki maske giymiş uygulamasıdır. Bu kadar basit. Bunu herkes biliyor. Bunu kendileri de biliyor. Biz hangisine inanacağız? Saz çalan Demirtaş’a mı inanacağız? Yoksa 53 kişiyi orada katlettiren Demirtaş’a mı inanacağız? Hangi Demirtaş’a inanacağız? Biz bir gün sevgi kelebeği olan Demirtaş’a mı inanacağız? Ertesi gün bu Türkiye Cumhuriyetini başına bunu geçiririz diyen Demirtaş’a mı inanacağız? Bakın hepsi nasıl bir araya geldiler. Selahattin Demirtaş’ı hapishaneden çıkarabilmek için. Hadi güçleri yetsin de çıkarsınlar bakayım.” Bunu söyleyen davanıza delil toplayan, önünüzdeki delilleri toplayan Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bağlı olduğu İçişleri Bakanı. Söylediği her şey yalan. Algı operasyonu. Recep Tayyip Erdoğan, Muğla Mitingi. Aynı gün: “Adayları adeta terörist başını Edirne’de ziyaret ediyor. Diyarbakır’da sokağa dökülen diyen kimdi? Edirne’deki değil mi? 53 kardeşimiz orada öldürüldü. Şehit oldu. Diyarbakır’da 53 kardeşimi bunlar öldürdüler. Şimdi aday olmuş. Hepsi türbe ziyaret eder gibi beyefendiyi ziyarete gidiyorlar. Hâle bak. Ne demek Cumhurbaşkanı adayı olmak? Cumhurbaşkanı adayı teröre bu derece bulaşabilir mi?”

Cumhurbaşkanı yalan söyler mi, söyler

Bakın ülkenin cumhurbaşkanı, aleni bir şekilde algı yaratmak için yalan söylüyor. Diyor ki: “Diyarbakır’da sokağa dökülün diyen kimdi?”. “Diyarbakır’da sokağa dökülün” diye açıklamam hâlen önünüzdeki iddianamede yok. Hâlâ yok. Hiçbir zaman yoktu. Böyle bir açıklamam yok çünkü. Ama varmış gibi yapıyor Cumhurbaşkanı: “53 kardeşimiz orada öldürüldü.” 53 kardeşimiz Diyarbakır’da mı öldürüldü? Yalan. Algı yaratmak istiyor. “Diyarbakır’da 53 kardeşimi bunlar öldürdüler” dedi. Bu da yalan. Şimdi ülkenin cumhurbaşkanı yalan söyler mi? Söyler. Bütün ülkelerin cumhurbaşkanları yalan söyleyebilir. Siyasetçidir. Yalan söyler.

Bu kadar bariz yalan söyleyen insan her şeyi yapar

Ben burada bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Heyetinizin de salondakilerin de dikkatini çekmek istiyorum. Recep Tayyip Erdoğan İslami geleneğin Cumhurbaşkanı. Müslümanlıktaki Allah, Tanrı, yaradan tasviri hiçbir dinde olmadığı kadar güçlüdür. Yani İslam’ın, Hazreti Peygamberin anlattığı, tebliğ ettiği Allah’ın kelamında yazan “Allah” bugüne kadarki dinlerin tariflediği en büyük yaratık. Diğer dinlerde de tanrılar tariflenmiştir veya Tanrı kelamı insanlığa tebliğ edilmiştir. Ama hiçbiri İslam’ın Allah’ı kadar büyük, İslam’ın Allah’ı kadar her şeye hâkim değildir. Dolayısıyla, içinde zerre kadar Müslümanlığa, İslamiyet’e dair inanç kırıntısı olan, içinde zerre kadar Allah korkusu olan birinin bu kadar bariz yalan söylemiyor olması lazım. Geçtik Cumhurbaşkanını. Bir Müslüman bunu yapar mı? Bir Müslüman bu kadar bariz iftira, kul hakkı yiyerek yalan söyler mi? Bunu söyleyen insan işte her şeyi yapar. Hatta yapmış zaten.

Binali Yıldırım, Ağrı Mitingi “6-7 Ekim olaylarında Selahattin Demirtaş, Kürt kardeşlerimizi isyana, sokağa, kalkışmaya çağırdı biliyorsunuz ama benim Ağrılı hemşerilerim bu çağrıya hiç cevap vermedi. Bir tek Ağrılı kardeşim teröre, şiddete bulaşmadı. Ülkemize, geleceğimize sahip çıktınız.” Yine beni suçlamış. 7 Haziran 2018, Süleyman Soylu NTV canlı yayın; “Bugün Demirtaş çıksın diyorlar. Yani nasıl çıksın? Bu çukur olaylarını siz, ben mi yaptım? Çukur kazanlar tarih yazıyorlar, Demirtaş söylüyor. Yasin Börü’nün annesine ne cevap vereceksiniz mesela? 53 kişi katledildi orada. Ben İnce’yi, Akşener’i, Karamollaoğlu’nu anlıyor değilim. İstanbul’da, İzmir’de, Antalya’da bombalar patlasaydı. Demirtaş çıkacak. Biz terörle mücadelede şehit olanların ailesine ne söyleyeceğiz” diyor İçişleri Bakanı. Yalan. Ne Allah korkuları var ne hukuktan korkuyorlar. Ne vicdanları var. Yalan.

Katledilen 37 kişinin tek biri bile umurlarında değil

Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu Bursa’da; “Hepsi bir ağızdan Demirtaş çıksın, Demirtaş için ağlıyor. Neymiş efendim cezaevindeymiş. Olmaması gerekiyormuş. 54 vatandaşımızın 6-7 Ekim Kobani olayları sırasında onları sokağa çağıran kararın altına imza atan bu adam değil miydi? Yasin Börü 14 yaşındayken başı taşla ezilerek, 4. kattan aşağı atılarak üzerinden arabayla geçilerek öldürüldü.” Bu da 54 kişi diyor. Çünkü ne insanlar umurlarında ne Yasin Börü umurlarında. Ne Hakan Baksur umurlarında ne Ekrem Kaceroğlu umurlarında. Katledilen 37 kişinin tek biri bile umurlarında değil. Onların aklı fikri biz buradan nasıl siyasi rant devşiririz. Dolayısıyla rakamlar, insanların ismi umurlarında bile değil. Sömürüp durmaktan başka bir şey yapmadılar. Altı yıldır Yasin Börü’yü sömürüyor. HÜDAPAR denen parti de buna payanda oluyor.

Devam ediyoruz, Recep Tayyip Erdoğan Mersin mitingi -Bunların hepsi delil- Ne diyor? 7 Haziran 2015 seçimlerinin üçüncü yıl dönümü. 7 Haziran seçimlerinin ardından ülkemizin yaşadıklarını hatırlıyorsunuz değil mi?

Bu yalanları, iftiraları atanları Allah’a havale ediyorum

Bakın, Cumhurbaşkanının algı yaratma operasyonuna dikkatinizi çekiyorum. Ne diyor Cumhurbaşkanı, “7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından ülkemizin yaşadıklarını hatırlıyor musunuz? Ekim’de Diyarbakır’da 53 Kürt kardeşimizi şu anda içerde bulunan HDP’nin başındaki adamın talimatıyla Kürt kardeşlerimizi sokağa döküp, 53 Kürt kardeşimizi öldürdüler mi?” Algıya bak. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında oldu bunlar diyor. Oysa az önce de belirttim Ekim olayları 2014’dür. 7 Haziran seçimlerinden 9 ay öncedir. Ama sırf seçim kampanyasında seçmenin algısını yanıltma, yalan üzerine, iftira üzerine algı oluşturmak için bunlar. “80 Milletvekiliyle 7 Haziran’da Meclise geldiler. Sonra da sokağa çağrı yaptılar” diyerek algı yaratmak için yalan söylüyor. Sizin hukukunuza, adaletinize zaten güvenmiyorum. Ama burada bu yalanları, iftiraları atanları Allah’a havale ediyorum. Bir Müslüman evladı olarak onları Allaha havale ediyorum. Onlarda da şu kadar inanç varsa bunların hesabını bir gün ahirette de olsa vereceğini bilmeliler en azından.

Recep Tayyip Erdoğan Hatay mitingi; “Bir sabah dönüyor PKK sizi tükürüğünde boğar diyen şahsı cezaevinde ziyarete gidiyor” diyor. Bunu da ben söylemişim. Yalana bak. Bu cümle yüzünden yargılanan başka bir HDP’li milletvekilimiz oldu. Çünkü sınır tanımıyor. Algı yaratacak ya. Seçim, sandık, koltuk dışında hiçbir kaygısı yok. Devam ediyor. “Ne işin var orada Muharrem? Ya bunlar 6-7 Ekim’de Diyarbakır’da 53 kardeşimizi sokağa çıkın diyerek öldürtenler değil mi? Sen böyle bir kişiyi cezaevinde niye ziyaret ediyorsun?” 8 Haziran Recep Tayyip Erdoğan -CNN Türk Kanal D ortak yayını- “Sayın İnce’nin teröre yönelik meydanlarda bir söz duydunuz mu? Sizler duyduysanız ayrı. Ben meydanlarda terörü anlatıyorum o ise terör üzerine giden bir kahraman üzerine gidiyor. Biz kaç terörist etkisiz hâle getirdik diye anlatıyoruz, o terörist başı ile meydanlara dökülün diyerek Kürt kardeşlerimizi sokağa döken Demirtaş’ı ziyaret ediyor. Diyarbakır’da 6-7 Ekim’de 53 Kürt kardeşimizi öldürenler senin temsiliyetini yapamazlar. Bunlar Kürt kardeşlerimin temsilcisi olamazlar. Gelin 24 Haziran’da bunlara en büyük dersi verelim. Bunun için ne diyoruz. Rabia diyoruz. Tek millet, tek bayrak, tek devlet, tek vatan.” Recep Tayyip Erdoğan aynı gün akşam Nevşehir mitingi. "Sayın İnce’den teröre karşı bir tavır duydunuz mu? Söyleyeyim o Edirne’deki o Kobani olayında 53 tane Kürt kardeşimizin öldürülmesine neden olan kişidir. Onu ziyarete etmek suretiyle farklı şeyler elde edeceğini zannediyor.”

Recep Tayyip Erdoğan, Kayseri mitingi; “Söyleyelim ben Muharrem Edirne’de birini ziyaret ediyor ve övünüyor. Bu Demirtaş değil miydi 53 Kürt kardeşimizin ölümüne neden olan. Ankara’dan İstanbul’a terör yandaşları ile yürüdüler. Bizim yandaşlarımız millettir, millet.”

10 Haziran Süleyman Soylu, İstanbul Eyüp Sultan AK Parti seçim bürosu açılışı; “53 insanın katli için tahrik edeceksin, sonra da Muharrem İnce efendi kalkacak Edirne cezaevinde de türbe ziyaret eder gibi Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edecek. Bunun buradan çıkması lazım diyeceksin. Hadi oradan. Yazıklar olsun 3 tane oy için.”

Recep Tayyip Erdoğan aynı gün 10 Haziran Kocaeli mitingi; “İşte bak Bay Muharrem gitti Edirne’ye oradan ziyaret etti. Kimi? Adeta terörist başı durumunda olan ve Diyarbakır’da 6-7 Ekim’de 53 Kürt kardeşimizin ölümüne neden olan kişiyi gidiyor, ziyaret ediyor. Gençler; Aman ha bu oyunlara gelmeyelim. Tutturmuşlar ya işte çıksın. Ne demek? Buyurun konuşmasını yapacak, partisi de propagandasını yapıyor. Bu bile ona fazla. Çünkü aday olmanın da bir ehliyetinin olması lazım. Şu anda tutuklu bu adam. Tutuklu, bitti. Bir an önce adalet kararını vermesi lazım aslında. Çünkü bu kadar insanın ölümüne neden olan biri için önce o ölenlerin ailelerine sormak lazım. Ne düşünüyorsunuz? Yasin Börü’nün annesine sormak lazım. Ne diyorsunuz? Yoksa bunların sırtında tabii maalesef küfe yok. Meydandan idam idam diye slogan atılınca da dedim ya size daha önce Parlamento bunlarla ilgili kararı bana göndermiş olsaydı, ben bunu çoktan onaylardım.”

Yani Demirtaş’ın idam kararını parlamento verseydi çoktan onaylardı. Hızını alamamış, işi nerelere vardırmış. Devam ediyor. 11 Haziran, bu tarih önemli. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Bu bir siyasal mühendislik propagandası, bir mağduriyet yaratarak Kürt kardeşlerimizin Ak Parti’ye oy vermesini engellemeye çalışıyor. Suç varsa, bu suçu işleyen cumhurbaşkanı adayı, milletvekili adayı oldu diye adli süreçlerin ortadan kaldırılması diye bir kural yok. Kanun önünde herkes eşittir. Bu siyasi mühendisliğe netice vermez. Eğer verseydi bugün Ak Parti olmazdı.” Aynı gün yine 11 Haziran, Recep Tayyip Erdoğan, Niğde mitinginde “Bay Kemal teröristlerle beraber yürüyor. Muharrem, terör örgütünün partisinin genel başkanına ziyaret gerçekleştiriyor. Dışarıdaki siyasette teröristbaşı olan zatı cezaevinde ziyaret eden Bay Muharrem değil mi? Bunlar 53 Kürt kardeşimizi öldürmedi mi?” Yine aynı gün Binali Yıldırım, Bloomberg canlı yayın, “Diğer adayların terörle ilgili projelerini duydunuz mu? Selahattin Demirtaş’ın ziyaret edilmesi düşündürüyor, terör örgütüne açık destek verdiniz. Böyle bir yapıyı ziyaret etmek ne anlama geliyor. Ölen insanların kanı Selahattin Demirtaş’ın üzerine sıçramıştır.”

11 Haziran niye önemli demiştim, ben de Cumhurbaşkanı adayı olarak içeriden bu açıklamaları dinliyorum. O gün işte bir tweet attırdım. Dedim ki; “Ey Erdoğan, sana siyasi tarihinin en büyük fırsatı, seçim gününe kadar bu tweetimin altına Selahattin Demirtaş olarak yaptığımı iddia ettiğin, 53 kişinin katledilmesi sözde talimatını paylaşırsan söz veriyorum, senin lehine cumhurbaşkanlığı adaylığından çekileceğim.” İşte tweetimin nedeni buydu. Bu soruşturma da işte bu tweetin atıldığı gün başladı. Çünkü dışarıda bir algı kampanyası yürütülüyordu.

O dönem parti sözcülerimiz ve ben de bu algı kampanyasına karşı gerçekleri anlatmaya çalışıyorduk. Şimdi 1, 2, 3, 37, 38 tane daha benzer açıklama yapılmış seçim devam ettiği sürece. Onları yazılı olarak daha sonra dosyaya sunacağız. Şimdi okuyup daha fazla zaman almak istemiyorum. Ne demek istediğim anlaşılmıştır. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin gelmiş geçmiş en fazla yetki sahibi, en fazla kudretli, devletin bütün mekanizmalarına tek başına hâkim olan adam bunu söyleyecek de yargı nasıl olur da bunun gereğini yapmayacak? Şu anda bu faaliyeti yürütüyorsunuz. Ve Erdoğan bu açıklamalarla yetinmedi.

Seçim kazanmak için HDP’yi ve Demirtaş’ı suçla, HDP’yi tasfiye et

İki ay öncesine kadar da aynı açıklamayı tekrarladı. Peki, bir ülkenin cumhurbaşkanı kendi yönettiği ülkede bir kaos olmuş, sokak gösterileri yaşanmış, insanlar ölmüş, yaralanan, zarar görenler olmuşsa olayın gerçeğini araştırmakla mükellef değil midir? Hem yasal olarak hem ahlaken ve siyaseten sorumlu değil midir? Neden araştırmaz peki? Azmettiren kimdi, provokatörler kimdi, neden araştırılmaz? Bir ülkenin cumhurbaşkanı bunu neden yapmaz? İşte bu yüzden yapmaz, işin kolayını buldu. Seçim kazanmak için HDP’yi, Demirtaş’ı suçla, algıyı yarat, HDP’yi bypass et, tasfiye et, Erdoğan ve MHP iktidarının sürmesini sağla. Formül bu. Açılan davanın nedeni bu, gerekçesi ve hakikati bu.

Karşınızda sanık sıfatıyla bulunan insanların biri bile hayatında karınca incitmemiştir

Karşınızda sanık sıfatıyla bulunan insanların tek biri hayatında karıncayı incitmemiş. Biz bu ülkenin eşit yurttaşlarıyız. Biz bu ülkenin huzuru, selameti ve barışı için çalıştık. Ülkeyi yönetenler, belediye başkanları, özellikle iktidar yanlıları siyasetten büyük rant ve çıkarlar elde ederken, ben ve arkadaşlarım barış için binlerce yol teptik. Silahları susturabilmek, askerin, polisin, sivilin, gerillanın, korucunun tek bir insanın yaşamını yitirmemesi, tek bir annenin ağlamaması için tercihimizi ortaya koyduk. Biz barış için uğraştık, biz barış insanlarıyız. Siz inanır mısınız, inanmaz mısınız önemli değil, biz halka hesap veriyoruz. Halk bunu biliyor, inanıyor. Benim arkadaşlarım asla ve asla suça bulaşmadılar, kana, silaha bulaşmadılar. Tam tersine demokratik siyaseti büyütmeye, barışı büyütmeye çalıştılar.

6-8 Ekim diyorsunuz ya esasa girdiğimizde göreceğiz, 6’sında bizim çağrı yaptığımız gün olay yok

6-8 Ekim’de de bunu yapmaya çalıştık. Ben ve bütün arkadaşlarım sadece ölümleri durdurmaya çalıştık. Bir buçuk yıl sürdü zaten, bir buçuk yıl. 6-8 Ekim diyorsunuz ya esasa girdiğimizde göreceğiz. 6’sında olay yok, bizim çağrı yaptığımız gün olay yok. Dolayısıyla bütün bu siyasi algı, siyasi bir operasyon gerçekleştirmek üzere yaratıldı.

O tweetlerin suç olmadığı ortaya çıktı

Ben ve Figen Hanım beş yıldır zaten bu davadan tutukluyuz, yargılanıyoruz Kobanî olaylarından. Orada AİHM kararı çıktı, o tweetlerin suç olmadığı ortaya çıktı. AİHM benimle ilgili tahliye kararı verdi, aynı şey Figen Hanım için de geçerli. Yine bu dosyadan Kobanî olaylarından Ayhan Bilgen, Altan Tan tutuklu yargılandılar. AYM haklarında ihlal kararı verdi. Dolayısıyla ilk soruşturma boşa çıktı, bitti ilk soruşturma. Yeni bir şey bulmak gerekiyordu, yeni bir dava yaratmak gerekiyordu. İşte bu dava böyle bir kumpas davasıdır.

Sizden dürüst yargılama yapmanızı istemiyorum, çekilmenizi istiyorum

Heyetinizin önüne gelen iddianame, bu kadar usulsüzlükle hazırlanmış iddianame, sizin de yaptığınız büyük usulsüzlüklerin de katkısıyla bu aşamaya geldi. Şimdi, benim mahkemenizden talebim şu açıkçası; dürüst yargılama diye bir şey var, adil yargılamayı kapsar, bağımsız ve tarafsız olmayı kapsar. Sizden dürüst yargılama yapmanızı istemiyorum, çekilmenizi istiyorum. Onurunuzu koruyun, insan onurunuzu, yargıçlık onurunuzu koruyun. Bu kumpasa artık ortak olmayın, bu suçlara ortak olmayın. Çekilmenizi istiyoruz, siz bizi yargılayamazsınız, suç işlediği kesinleşmiş ve AİHM kararını yok sayarak suç işlemeye hâlihazırda şu dakika itibariyle devam eden bir yargıçlar heyeti bizi suç iddiasıyla yargılayamaz. Dürüst yargılama yapın, çekilin, “Biz bu yargılamayı bu saatten sonra yapamayız.” deyin. Bizim gözümüzde tarafsızlığınız, bağımsızlığınız çoktan çökmüştür.

Kendi haysiyetinizi, onurunuzu koruyun

Ağır siyasi müdahalelere açık hâle geldiniz, ağır siyasi müdahalelerin gereğini ara kararlarınızla yerine getirdiniz. Bu hâliyle bizim size yargıç sıfatıyla inanmamızı, güvenmemizi beklemeyin, bitti bu. Bunu düzeltme imkânınız yok. 31 Aralık’ta, iddianame size teslim edildiğinden bu yana yaptığınız her şey suç pratiğidir, TCK ihlalidir. Kendi haysiyetinizi, onurunuzu koruyun bu ihlaller karşısında. Bu bir siyasi saldırıdır, alet olmayın. Allah bağışlasın, hepinizin evladı var belki, onlara kötü bir miras bırakmayın. Bu dava tarihe kötü bir dava olarak geçecek. AİHM kararını uygulayacak bir bağımsız mahkeme bulana kadar, o heyet oluşana kadar biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Bugünkü ortamda siyasi yargılamaların ayyuka çıktığı bir ortamda, Sedat Peker denen kişinin bile yargıya güvenmediği bir ortamda biz nasıl yargıya güveniriz? Bunun mümkünatı yok.

Sizden bütün arkadaşlarım adına hem bir siyasetçi olarak hem de 22 yıllık bir hukukçu olarak çekilmenizi talep ediyorum. Başka da yapacağınız hiçbir şey yok. Dosyada yapacağınız her işlem şaibeli hâle gelmiştir, artık bize soracağınız her soru siyasiler adına soracağınız soruya dönüşmüştür. Yapacağınız sorgu, iktidar adına yapacağınız sorguya dönüşmüştür. Ortaya koyduğumuz deliller az buz değildir. Basit iddialardan söz etmiyoruz, afaki iddialardan söz etmiyoruz, siyasi hamaset yapmıyoruz. Tek tek anlattık, böyle bir yargılamada, böyle bir heyet bizi yargılayamaz.

Duruşmanın Temmuz 2023’e bırakılmasını talep ediyorum

Ben bütün arkadaşlarımın masum olduğuna zaten inanıyorum, bu yargılama sonucunda da mahkûmiyetimizin kesinleşeceğini zaten biliyorum. Ama bunu yapacak olan heyetin siz olmadığınızdan adım gibi eminim. O yüzden öncelikle çekilmenizi, davayı başka bir heyete teslim etmenizi de istemiyorum. Çünkü şu gün hiçbir heyet bizi bağımsız, tarafsız yargılayamaz. Ben kendi adıma tahliye talep etmiyorum, duruşmanın Temmuz 2023’e bırakılmasını talep ediyorum, seçim sonrasına. O güne kadar da tutuklu kalmayı kabul ediyorum. Seçimden sonra da oluşacak bağımsız yargı atmosferinde siyasi baskı bitince, o zaman siz de olabilirsiniz, siz de beni yargılayabilirsiniz. Ama bugünkü koşulda siz bağımsız yargılama yapamazsınız, bitti. Dolayısıyla çekilin ve şu ara kararı alın lütfen. “Bugünkü Türkiye koşullarında siyasi otoriteden bağımsız, siyasi otoritenin baskısı olmaksızın, tarafsız yargılama yapmak, vicdani kanaat oluşturma imkânı kalmadığından Demirtaş’ın ortaya koyduğu delillerle de heyetin tarafsızlığı zedelenmiştir. Taraflı olduğu kesinleşmiş iken Türkiye’de hâlihazırda bu yargılamayı sürdürecek hiçbir ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı göz önünde bulundurularak duruşmanın Temmuz 2023’e bırakılmasına, Demirtaş hariç herkesin tahliyesine” deyin ben de sizi alkışlayayım. Talebim budur. Bütün arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum, avukat arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Onlar da benim bıraktığım yerden eminim ki usule dair diğer itiraz ve taleplerimizi ortaya koyacaklar. Yargılamanın esası, iddianamenin içeriği bomboş olduğu için zaten sırası geldiğinde yapacağız savunmamızı ama bunlardır önemli olan, bunlar. Orada, iddianamede bir şey yok. Dediğim şekilde bunlar önemlidir, herkese tekrar teşekkür ediyorum.

18 Mayıs 2021

Kaynak: "Demirtaş: Bize karşı bu kumpasın kurulmasının nedenlerini davanın ilerleyen aşamalarında tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız". hdp.org.tr. 18 Mayıs 2021. 20 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
Telif durumu: