Sayfa:Servet-i Fünûn 292.pdf/7

Bu sayfa istinsah edilmedi

Kalem elde, başım açık, dalgın
Düşünürken sımâhıma bir ses..
Hisli bir sîneden çıkan baygın,
Tatlı bir ses eder idi îsâl
Meselâ şöyle bir leziz hayal:


[Ezhâr-ı rebîîyeden ezher,
Mürgân-ı tabîat gibi cevvâl]
En neş'eli sözler leb-i sürhunda gülümser;
Enzârı birer işve-i seyyâl,
Her tavrı mübâhât ile mâlî:
Hâlinde nümâyân «beni sev!» der gibi bir hâl;
Şâyân-ı pereştiştir o hâli;
Gel gör ki daha kalbi küçüktür,
Ancak sıgıyor kendisinin hubb u hayâli...]

Ben bu hulyâ-yı şi're dalmışken
Gizlice, pây-ı nâzının ucuna
Basarak, yaklaşır, okurdun sen
Yazdıgım fırka-i muhayyeleden
Bir iki parça... Sonra mesrûren
Nâgehân bir sürekli handeyle
Beni îkâz ederdin... Âh o zaman
Yazdıgım fıkra-i latife bile,
Zannederdim kalır sana hayran;
Berf-i hoş-bû-yı sînen üstünde
Zülf-i gülnükhet-i perîşanın..
Bir demet hüsn-i harikulâde
Gibi endâm-ı cism-i nâzânın...
O tûfûlâne handeler, o nazar,
O güzel ihtirâz-ı şûhâne..
Sonra bîtâb u heves, mestâne
Yıgılıp sîneme sayıklamalar:
-Ne olurmuş yarın gice yazsan?...-

Yazdıgım fıkra-i bîhîn o zaman
Oracıkta kalırdı pür noksan


Fakat ey mest-i handekâr-ı hayat
Kalmasaydı o fıkralar eksik
Bu hikâye tamam olurmuydı?
Bu samimî terâne-i hevesât
Kaleme böyle ram olurmuydı?

Cenab Şahabeddin