Sayfa:Semdinli iddianame.pdf/80

Bu sayfa doğrulanmış

“Şemdinli olayının "kontr-gerilla"nın bir operasyonu gibi göründüğünü,… 1 Kasım'da bir arabaya konulan bombanın patlaması olayının PKK'ya mal edildiğini,… Ancak..., 9 Kasım'da eski bir PKK'lıya ait bir kitabevine yönelik saldırının ardından halk tarafından çevrilen ve içinde patlayıcı madde ve otomatik silâhların bulunan arabada bir astsubay ve bir PKK itirafçısının bulunduğunu, …bunun arkasından Şemdinli'de üç gün kargaşa yaşandığını …olayın ordu ile Kürt asiler arasında 19841999 yıllarında 36 bin ölüme neden olan 'kirli savaş' sırasında meydana gelen çok sayıda olayın kontr-gerillanın bir operasyonu gibi göründüğünü, Kontr-gerillaya mal edilen 'faili meçhul cinayetler' sırasında üç bin kişi öldürüldüğünü,.. Dönemin yargı ve siyasî otoriteleri, çoğu zaman hiç bir soruşturma açmadığını, Hükümet tarafından kısa bir süre içerisinde parlamentoda kurulacağı açıklanan bir araştırma komisyonunun, eğer soruşturmalarını sonuna kadar götürebilirse Türkiye için gerçek bir dönüm noktası oluşturacağını,…” (Fransız Liberation gazetesi).

“Demokratik Kürt grupların eski yöntemlerle (şiddet ve gerginlik) hareket ettiğini, yapılması gerekenin bu mücadelenin artık şiddet değil diyalog yoluyla sürdürülmesi olduğunu, aksi halde aşırı milliyetçi gruplar ve ordunun istediğinin olacağını, nitekim ordunun yine bölgede (Doğu ve Güneydoğu Anadolu) provokasyonlara başladığını, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin süregelen terör, şiddet ve PKK ile çatışma ortamını sevdiğini, çünkü bu durumun onu güçlü ve önemli kıldığını iddia ederek, bu nedenle de TSK.ni Güneydoğu'da provokasyon yapmakla suçladığı…”, (AB-Türkiye Karma Parlamento Kom. Eşbaşkanı Joost Lagendij).

“Şemdinli’de yaşanan bombalama ve arkasından bombacı oldukları iddiasıyla “suç üzeri”nde yakalanan üç kişinin jandarma istihbaratı için çalıştıklarının ortaya çıkması ve sonrasında Şemdinli, Yüksekova ve Hakkâri’de yaşananlar, 3 Ekim sonrası Türkiye’de uyanan umut dalgasının üzerinde kara bulutlar esmesine yol açtı. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra başlayan ve 17 Aralık 2004’e kadar süren sükunet öneminde, siyasî ve iktisadî alanlarda “sessiz devrim” olarak adlandırılan eski rejim tasfiye edildi…….. Türkiye ilk örneği 21 Mart 2005 tarihindeki Nevruz hadiselerinde Mersin’de “bayrak hadisesiyle” ortaya çıkan bir kitle histerileri serisine şahit oldu……. PKK bombalama şeklinde kışkırtıcı eylemlere girişirken, PKK’yı vesile ederek devlet içindeki varlığını koruyan kontrgerilla çeteleri de karşı istikamette illegal faaliyetlere giriştiler. Böylece devam eden faaliyetler, kamuoyunda şüphe ve nefretle karşılanırken………… PKK, HADEP’te genel başkan yardımcılığı yapmış ve sonradan Osman Öcalan çizgisinde bir muhalefete savrulan Hikmet Fidancı’yı katletmesiyle ve artık hiçbir argümanla savunamayacağı şiddetiyle yalnızlaşırken, kontrgerilla da Şemdinli’deki bombalama olayıyla “tecrit” sürecine girdi………. Bunda hükümet politikalarının bürokrasi, istihbarat ve güvenlik alanlarında uygulanamamasına yol açacak bürokratik yapılanma rol oynuyor. İşte jandarma güya vilayetlerde valilere, Türkiye’de İçişleri’ne bağlı ama fiiliyatta tamamen Genelkurmay hiyerarşisi içinde. Birtakım istihbarat örgütleri var ki, İçişleri Bakanı ‘onları bana sormayın’ diyor, istihbarat örgütleri ve ordu TBMM denetiminin dışında yer alıyor... Buna bir de olağanüstü halden olağan hale geçişin yarattığı intibak zorlukları ekleniyor. ….….Türkiye, Soğuk Savaş boyunca ve daha sonra da Güneydoğu’daki düşük yoğunluklu çatışma dolayısıyla kontrgerilla şeklinde adlandırılan, emniyet, istihbarat, ordu, siyasî partiler, basın ve ekonomik sahaya yayılmış mafyöz-illegal bir yapılanmayla karşı karşıyadır: Bunların tasfiye edilmesi, güvenlik güçlerinin ve istihbarat güçlerinin bu tür unsurlardan arındırılarak hukuk devletinin denetimi altına alınması, bu güçlerin siyasî ayaklarının ortadan

80