«Hadi gidelim!»
Ona tâbi olarak yürümiye başladım. Kısa, fakat süratli adımlar atıyordu. Nereye gideceğiz, diye sormaktan korkuyordum. İkimiz de konuşmuyorduk. Ben bu sükûttan fevkalâde memnun olduğum halde, mutlaka bir şeyler söylemek icabettiğini düşünerek, kendimi yiyordum Biraz evvel zihnimden birbiri arkasına geçen ve her biri mühim ve alâka verici olmakta diğerine taş çıkartan o güzel fikirlerden bir tanesi bile meydanda yoktu. Kendimi zorladıkça kafamın büsbütün boşalıp daha zavallı bir hale geldiğini ve beynimin zonk zonk vuran bir et parçasından başka bir şey olmadığını hissediyordum. Yan gözle baktığım zaman bendeki bu telâş ve heyecandan onda eser bulunmadığını gördüm. Siyah gözleri yere çevrilmiş, yüzünde taş gibi sağlam ve hareketsiz bir sükûn, dudaklarının kenarında tebessümü andıran o belli belirsiz kıvrıntı ile, yoluna devam ediyordu. Sol elini kolumun üzerine şöylece bırakıvermişti. Biraz kalkık duran şahadet parmağı ilerideki bir noktayı işaret gibi mânalıydı.
Tekrar yüzüne baktığım zaman kalın ve biraz dağınık kaşlarını, bir şey düşünüyor gibi, kaldırmış olduğunu gördüm. Gözkapaklarının ince, mavi damarları belli oluyordu. Siyah ve gür kirpikleri hafifçe titremekte idi ve bunların üzerinde minimini birkaç yağmur damlası parlıyordu. Saçları da yer yer ıslanmıştı.
Başını birdenbire bana çevirerek:
«Neden bana bu kadar dikkatli bakıyorsunuz?» dedi.
Bu sual, ayni zamanda benim kafamda da canlandı:
Nasıl oluyordu da, hiç çekinmeden, bir kadına belki ilk
defa olarak bu kadar dikkatle baktığımı aklıma getirmeden, onu uzun uzadıya seyrediyordum? Ve nasıl oluyordu da hâlâ, o bu suali sorduktan ve gözlerini bana çevirdikten sonra bile, cesaretimi kaybetmeden ona bakmak-
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/95
Bu sayfa doğrulanmış
95
KÜRK MANTOLU MADONNA