se tâbi olarak: «İşte bu beni anlar!» diyordum...
Ağır ağır yürürken Tiergarten’in cenup kenarından geçen bir kanala kadar gelmiştim. Buradaki köprünün üzerinden Maria Puder’in evi görünüyordu. Saat henüz üçtü. Evin camları parladığı için pencerelerin arkasında kimse bulunup bulunmadığı görünmüyordu. Köprünün kenarına yaslanarak hareketsiz sulara baktım. Yeni başlıyan hafif bir yağmur suyun tüylerini diken diken ediyordu. Tâ ilerilerde büyük ve motörlü bir mavna, rıhtımdaki arabalara meyva ve sebze boşaltıyordu. Kenarlardaki ağaçlardan tek tük düşen yapraklar havada kıvrıntılar yaparak aşağıya süzülüyorlardı. Bu karanlık ve sıkıntılı manzara nekadar güzeldi! İçime çektiğim bu ıslak hava nekadar tazeydi! Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir âna bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcudolduğunu düşünerek, onu bekliyerek yaşamak...
Dünyada bundan daha ferah verici bir şey olabilir miydi? Şimdi onunla beraber bu ıslak yollarda yürüyecek, tenha ve loş bir yerde oturarak gözgöze gelecektik.
Ona birçok şeyler, şimdiye kadar hiç kimseye, hattâ kendime bile söylemediğim şeyler anlatacaktım. Bunların çoğu kafamda bir anda doğuyor ve beni hayrete düşüren
bir süratle yerlerini yenilerine bırakıyordu. Onun ellerini tekrar avuçlarımın içine alacaktım, uçları biraz kırmızı olan üşümüş parmaklarını uğuşturarak ısıtacaktım.
Bir kelime ile, ona yakın olacaktım.
Saat üç buçuğa geliyordu. Acaba uyandı mı? dedim.Evin önüne doğru gitmek ve orada dolaşmak doğru olur muydu? Pencereden bakacağını söylemişti. Burada bekliyeceğimi tahmin edebilir miydi?. Acaba hakikaten gelecek miydi?. Bu şüpheyi derhal kafamdan kovdum. Böy-
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/93
Bu sayfa doğrulanmış
93
KÜRK MANTOLU MADONNA