«İnsanlardan itimadınızı çekip almakta belki haklısınız? Fakat bunun istisnaları yok mu?. Olamaz mı? Unutmayın ki siz de bu insanlardan birisiniz... Yaptığınız nihayet mânâsız bir hodbinlik olabilir.»
Bu sözlerin, ağır bir hastaya söylenecek şeyler olmadığını hatırlıyarak sustum. O da susuyordu. Nihayet son bir gayretle:
«Raif bey, siz de beni anlayınız! Sizin sonunda bulunduğunuz yolun ben daha başlarındayım. İnsanları öğrenmek, bilhassa insanların size ne yaptıklarını bilmek istiyorum...» dedim.
Hasta başını şiddetle sallıyarak sözümü kesti. Bir şeyler mırıldanıyordu; eğildim, nefesini yüzümde hissediyordum:
«Hayır, hayır!» diyordu. «İnsanlar bana hiç bir şey
yapmadılar... Hiç bir şey... Hep ben... Hep ben...»
Birdenbire sustu ve çenesi göğsüne düştü. Daha hızlı nefes alıyordu. Bu sahnenin onu yorduğu muhakkaktı. Ben de büyük bir ruhî yorgunluk duymıya başlamıştım. Defteri sobaya atıp dışarı kaçmağı düşünüyordum. Hasta tekrar gözlerini açtı:
«Hiç kimsenin kabahati yok... Hattâ benim bile!...»
Sözüne devam edemedi. Öksürüyordu. Nihayet gözleriyle defteri işaret ederek:
«Oku, göreceksin!» dedi. Bunu bekliyormuş gibi hemen siyah kaplı defteri cebime koydum.
«Yarın sabah getirir, gözünüzün önünde yakarım!» dedim. Hasta, biraz evvelki titizliğine hiç benzemiyen bir tavırla: «Ne yaparsan yap!» makamında omuzlarını silkti.
Hayatının en mühim kısımlarını ihtiva ettiği muhakkak olan bu defterle bile artık alâkasını kesmiş bulunduğunu anladım. Ayrılmak için elini öptüm. Doğrulmak istediğim zaman beni bırakmadı, kendine doğru çekti, evvelâ alnımdan, sonra yanaklarımdan öptü. Başımı kaldı-
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/44
Bu sayfa doğrulanmış
44
KÜRK MANTOLU MADONNA