karmaz oldu. Yüzünde ümitsiz bir tebessümle: «Beni orada da rahat bırakmazlar ki!» diye mırıldandı.
Bir gün, hâlâ aklımdadır, bir cuma günü akşamı Raif Efendinin başucundaki iskemleye oturmuş, hiç konuşmadan, onun göğsü hırıldıyarak nefes alışını seyrediyordum. Odada başka kimse yoktu. Yanıbaşındaki komodinin üzerinde, ilâç şişelerinin arasında duran büyük bir cep saati odayı madenî bir sesle dolduruyordu. Hasta, çukura kaçan gözlerini açarak:
«Bugün biraz iyiyim!» dedi.
«Elbette... Hep böyle devam edecek değil ya...»
O zaman, âdeta müteessir bir eda ile:
«Peki ama, bu daha nekadar devam edecek...» diye sordu.
Sualinin hakikî mânasını anlamış ve dehşete düşmüştüm. Sesindeki bıkkınlık onun ne kasdettiğini gösteriyordu.
«Ne oluyorsunuz Raif Bey?» dedim.
Gözlerini gözlerime dikerek, ısrarla sordu:
«Peki ama, ne lüzum var? Yetmez mi artık?...»
Bu sırada Mihriye hanım içeri girdi. Bana sokularak:
«Bugün iyice!» dedi, «Artık bunu da atlattı inşallah!»
Sonra kocasına döndü:
«Pazara çamaşır yıkanacak... Şu senin havluyu Beyefendi getiriverse!»
Raif Efendi peki makamında başını salladı. Kadın dolapta bir şeyler arayıp aldıktan sonra tekrar çıktı. Hastanın halindeki ufak bir iyilik karısının bütün telâş ve heyecanlarını alıp götürmüştü. Şimdi kafası eskisi gibi ev dertleri, yemek ve çamaşır işleriyle doluydu. Bütün basit insanlarda olduğu gibi, kederden sevince, heyecandan sükûnete çabucak geçiyor ve bütün kadınlar gibi her şeyi çabucak unutuyordu. Raif Efendinin gözlerinde, hüzün dolu ve derin bir gülümseme vardı. Karyolanın ayakucunda asılı duran ceketini başiyle göstererek:
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/38
Bu sayfa doğrulanmış
38
KÜRK MANTOLU MADONNA