liklerine eğlenerek bakışı kâfi bir ifade değil miydi? Beraber yürüdüğümüz zamanlar yanımda gidenin bir insan olduğunu bütün kuvvetimle hissetmiyor muydum? Bu sıralarda, insanların birbirlerini aramaları, bulmaları ve
birbirlerinin içini seyretmeleri için konuşmanın neden muhakkak surette lâzım olmadığını, neden bazı şairlerin boyuna, tabiatın güzelliği karşısında yanlarında konuşmadan gidecek birini aradıklarını anladım. Yanımda ağzını açmadan yürüyen, karşımda ses çıkarmadan çalışan bu adamdan, ne öğrendiğimi iyice bilmediğim halde, bana senelerce ders veren birinden öğrenebileceğimden çok daha fazla şeyler öğrendiğime emindim.
Onun da benden memnun olduğunu hissediyordum. Her insana, ve ilk tanıştığımız sıralarda bana karşı gösterdiği o ürkek ve çekingen hali kalmamıştı. Yalnız bazı günler birdenbire vahşileşiyor, gözleri bütün ifadesini kaybediyor, küçülüyor ve kendisine hitap edildiği zaman yavaş, fakat her türlü yakınlaşmağı meneden bir sesle cevap veriyordu. Böyle zamanlarında tercüme yapmayı da ihmal ediyor, çok kere kalemi yanına bırakarak saatlerce önündeki kâğıtları seyrediyordu. Onun şimdi bütün mesafelerin ve zamanın arkasına çekilmiş olduğunu ve oraya kimseyi bırakmıyacağını seziyor ve hiç sokulmak teşebbüsünde bulunmuyordum. Yalnız içimi bir endişe kaplıyordu: çünkü Raif Efendinin hastalıklarının, garip bir tesadüfle, ekseriya böyle günleri takibettiğini farketmiştim. Bunun sebebini pek çabuk, fakat pek hazin bir şekilde öğrendim. Fakat herşeyi sırasiyle anlatacağım.
Şubat ortalarında bir gün Raif Efendi gene şirkete gelmedi. Akşam üzeri evine uğradığım zaman kapıyı karısı Mihriye Hanım açtı.
«Buyurun, siz misiniz?» dedi. «Biraz evvel uykuya daldı... İsterseniz uyandırayım!»
«Hayır! Rahatsız etmeyin... Nasıl?» dedim.
Kadın beni misafir odasına aldı:
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/31
Bu sayfa doğrulanmış
31
KÜRK MANTOLU MADONNA