du. Birkaç kere tekrar nebatat bahçesine, bir iki akşam da
operaya gitmiştik. Fakat gece saat onda, on buçukta buradan çıkıp işine gitmek ona güç geldiği için opera ziyaretlerinden vazgeçtik. Sonradan bir gün bana:
«Yalnız zaman bakımından değil, başka bir sebep dolayısiyle de operaya gitmek istemiyorum. Oradan çıktıktan sonra Anlantik’te şarkı şöylemek bana dünyanın en gülünç, en bayağı bir işi gibi geliyor.» demişti
Fabrikaya yalnız öğleden evvelleri gidiyordum. Pansiyon halkiyle hemen hemen görüşmez olmuştum. Prau Heppner arasıra:
«Sizi birisine kaptırdık galiba!» diye takıldığı halde sadece gülmüş ve lâfı uzatmamıştım. Bilhassa Frau van Tiedemann’ın bir şey duymamasını istiyordum. Maria bunda belki mahzur görmezdi, fakat ben, belki Türkiyeden kalmış bir itiyatla, böyle icabettiği kanaatindeydim.
Halbuki ortada kimseden saklanacak bir şey yoktu. İlk akşamdan beri dostluğumuz, aramızda kararlaştırdığımız hudutlar içinde kalmış ve Atlantik önündeki sahne, her ikimiz tarafından da, hiç bir vesile ile hatırlatılmamıştı. İlk zamanlarda bizi birbirimize yaklaştıran daha
ziyade bir tecessüstü. Acaba daha neler var? diye merak ediyor ve gayet çok konuşuyorduk. Sonraları bu tecessüsün yerini bir alışkanlık aldı. Bazı sebeplerle iki üç gün görüşemesek birbirimizi adamakıllı göreceğimiz geliyordu. Buluştuğumuz zaman, ayrı kalmış arkadaş çocuklar gibi seviniyor, elele tutuşarak yürüyorduk. Onu çok seviyordum. İçimde bütün bir dünyayı sevecek kadar çok muhabbet bulunduğunu hissediyor ve bunu nihayet bir yere sarfedebildiğim için kendimi mesut sayıyordum. Onun da benden hoşlandığı, beni aradığı muhakkaktı. Fakat arkadaşlığımızı başka sahalara götürmek için asla vesile vermiyordu. Bir gün Berlin civarında bir orman olan
Grünewald’da dolaşırken kolunu boynuma atmıştı, bana dayanarak yürüyordu. Omuzumdan aşağı sarkan eli ha-
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/114
Bu sayfa doğrulanmış
114
Kürk Mantolu Madonna