vaş yavaş elimi okşuyor, sözlerim şikâyet eden bir edâ alınca şefkatle gülümsüyordu.
Bir aralık, meçhul bir kuvvet tarafından dürtülmüş
gibi sözümü kestim ve saatime baktım. On bire geliyordu. Etrafımızdaki masalarda kimseler kalmamıştı. Yerimden fırlıyarak:
«Fakat işinize geç kalacaksınız!» diye bağırdım.
Kendini toplamıya çalıştı. Ellerimi daha çok sıktı, acele etmeden doğrularak:
«Hakkınız var!» dedi. Beresini başına yerleştirirken ilâve etti:
«Ne güzel konuşuyorduk!»
Onu Atlantik barının önüne kadar getirdim. Yolda hemen hemen hiç konuşmadık. İkimiz de, bu akşamın intihalarım içimize yerleştirmek ister gibi dalgın ve dolu idik. Yolun sonlarına doğru vücudümun ürperdiğini hissettim.
«Benim yüzümden eve gidip kürkünüzü giyemediniz, üşüyeceksiniz!» dedim.
«Sizin yüzünüzden mi?.. Doğru.. Sizin yüzünüzden... Fakat kabahat bende... Ehemmiyeti yok... Çabuk yürüyelim!»
«Sizi tekrar eve götürmek için bekliyeyim mi?»
«Hayır, hayır... Asla... Yarın buluşuruz!»
«Siz bilirsiniz!»
Belki üşümemek için, bana daha çok sokuldu. Elektriklerin aydınlattığı kapının önüne yaklaşınca durdu, kolumdan çıkarak elini uzattı. Fevkalâde ciddî bir şey düşünüyor gibiydi. Beni çekerek duvarın kenarına sürükledi. Nihayet, yüzüme doğru eğildi, gözlerini kaldırıma dikti ve fısıltı gibi bir sesle, fakat çabuk çabuk:
«Demek beni kıskanmıyorsunuz ha?» dedi. «Beni sahiden bu kadar çok mu seviyorsun?» birdenbire gözlerini kaldırdı ve merakla yüzüme bakmıya başladı. Bu anda neler duyduğumu ona söyliyecek bir kelime bulamadı-
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/112
Bu sayfa doğrulanmış
112
Kürk Mantolu Madonna