sözlerle beni uğurlamıştı. Buna rağmen gittim. İçimde bir ümitten ziyade, nedense, kendimi tezlil edilmiş görmek arzusu vardı. Âdeta nefsime: «Dün akşam ses çıkarmadan dinledin ve onun sana karşı velinimet tavrı takınmasına razı oldun ya, hadi bakalım, bunu sonuna kadar götürmeli, sen buna lâyıksın!» demek istiyordum.
Hademe beni evvelâ küçük bir odaya alıp bekletti. Hamdinin yanına girdiğim zaman yüzümde gene o dünkü ahmakça tebessümün bulunduğunu hissettim ve kendime daha çok kızdım.
Hamdi önünde serili duran bir sürü kâğıt ve içeri girip çıkan bir sürü memurla meşguldü. Bana başiyle bir iskemle gösterdi ve işine bakmakta devam etti. Elini sıkmıya cesaret edemeden iskemleye iliştim. Şimdi onun karşısında hakikaten âmirim, hattâ velinimetimmiş gibi bir şaşkınlık duyuyor ve bu kadar alçalan benliğime bu muameleyi cidden lâyık görüyordum. Dün akşam beni yolda otomobiline alan mektep arkadaşımla, on iki saatten biraz fazla bir zaman içinde, aramızda nekadar büyük bir mesafe hâsıl olmuştu? İnsanlar arasındaki münasebetleri tanzim eden âmiller nekadar gülünç, nekadar dıştan, nekadar boş ve bilhassa asıl insanlıkla nekadar az alâkası olan şeylerdi..
Dün akşamdan beri ne Hamdi, ne ben hakikatte değişmiş değildik; neysek gene oyduk; buna rağmen onun bana dair, benim ona dair öğrendiğimiz bazı şeyler, bazı küçük ve teferruata ait şeyler bizi ayrı istikametlere alıp
götürmüşlerdi... İşin asıl garip tarafı, ikimiz de bu değişikliği olduğu gibi kabul ediyor ve tabiî buluyorduk. Benim kızgınlığım Hamdiye değil, kendime de değil, sadece burada bulunuşuma idi.
Odanın tenhalaştığı bir anda arkadaşım başını kaldırarak:
«Sana bir iş buldum!» dedi. Sonra, yüzüme o cesur ve mânalı gözlerini dikerek ilâve etti: «Yani bir iş icadet-
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/11
Bu sayfa doğrulanmış
11
KÜRK MANTOLU MADONNA