Sayfa:Erken Soğuk Savaş Ankara'sında Sinema Kültürü.pdf/22

Bu sayfa doğrulanmış

S. Gökatalay, Erken Soğuk Savaş Ankara’sında Sinema Kültürü


Fakat sinemaya bayılmışlardı. Sık sık patırdılı, gürültülü filimlere gidiyor, oradaki insanlara benzemeye, onlar gibi konuşmaya, onlar gibi yumruk atmaya çalışıyorlardı. Bir defasında çır[ıl]çıplak bir adamın bir filin üzerine bindiğini, sonra daldan dala atlayarak, tuhaf bir sesle bağırdığını görmüşlerdi. Bundan o kadar hoşlanmışlardı ki bütün bir hafta, mahalleyi aynı seslerle çınlatmışlar, ağaçlara tırmanmışlar, birbirleriyle döğüşmüşlerdi. Mehmet bu yüzden babasından zorlu bir şamar yediğini hatırlayıverdi (Akbal, 1975, s. 312).

Çocuklar açısından Tarzan filmlerinden daha bilindik olan film türü, kovboy temalı western filmleridir. Gün Zileli’ye göre “Amerikan modasının yayılmasında en büyük araç, elbette Amerikan kovboy kültürü”dür. Çocukluğunu bu dönemde yaşayan Zileli, kovboy filmlerinin kendisini nasıl etkilediğini anlatırken “baldırlarının iki yanından tabancalar sarkan, eğri bacaklarla yürüyen” kovboylara özendiğinden söz etmektedir. Kumrular Caddesi’nde oturan Gün Zileli, kardeşi Ümit Zileli ile birlikte oyuncakçıdan satın aldıkları tabanca kılıfı, oyuncak kovboy tabancası ve kovboy şapkası ile saatlerce kovboyculuk oynamaktadır (Zileli, 2004, s. 39). Zileli ayrıca Gary Cooper’ın başrolde oynadığı ve ıslıkla çalınan müziği akıllara kazınan “Kahraman Şerif” [özgün ismi High Noon - 1952] filminin çocukların favori filmi olduğunu, bu filmi, defalarca izlediklerini söylemektedir (Zileli, 2004, s. 92). Ertan Göksu’nun aktardığı bilgiler de Zileli’ninki ile benzerlik göstermektedir. Göksu’ya göre, kovboy filmleri oldukça heyecanlı olmaktadır ve büyük keyif vermektedir. Göksu, kovboy filmlerinin başka bir boyutuna ise şu şekilde işaret etmektedir: “Kovboy filmleriyle genç beyinleri etkileyip, kendi kültürlerini dayatmaktadırlar (Kişisel iletişim, 17 Şubat 2018). Muzaffer Tekel ise, “ABD’nin emperyal kültürü ile zavallı Kızılderililere düşman olmanın utancını o yıllar bilemiyorduk henüz” demektedir (Kişisel iletişim, 24 Mart 2018).

Her ne kadar, dönemin çocuk izleyicileri kovboy filmlerinin olası zararlarından habersiz olsa da yetişkin Ankaralıların bir kısmı, western filmlerinin yıkıcı etkilerinin farkında ve bu etkilerden şikayetçidir. Örneğin, 1946 yılında düzenlenen CHP Onuncu Ankara Merkez İlçesi Kongresi’nde vatandaşlardan gelen dileklerden birisinde “sinemalara çocukların alınmasının bir esasa bağlanması (bilhassa Amerikan gangster ve buna yakın filmlerin çocuklara gösterilmemesi)” gibi konularda sıkı kontrollerin uygulanması talep edilmektedir. CHP Ankara il yönetimi ise bu isteğe verdiği yanıtta, “kovboy ve gangster filimlerinin gösterilmesi men edilemez. Çocukların sinemaya gitmek ihtiyacını gidermek maksadile velilerin zararsız filimlere çocuklarını bizzat götürmelerini teşvik etmeyi daha doğru buluyoruz” demiştir (C.H.P., 1946, s. 34). Önde gelen basın mensupları da bu konuyu ele almışlardır. Örneğin, Ülkü dergisi yazarlarından Hasip Aytuna şu soruyu sormaktadır: “Sokakların başıboşluğu yanında, ucuz tarifeli ve çifte çifte filimler göstererek dolup boşalan sinema salonlarının karanlıkları da buralara devam eden gençler için - bir çok bakımlardan - tehlike teşkil ettiğini kaç çocuk velisi, endişe ile düşünmüştür?” (Aytuna, 1948, s. 6).

Benzer biçimde dönemin önde gelen gazetelerinden ve Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak’ın sahipliğini yaptığı Akşam gazetesine göre de, Amerikan Western filmleri İngiltere’de çocuklara gösterilmemesi kararı alınmıştır. Akşam’a göre, bu kararın arkasında anne ve babaların mücadelesi vardır. Ayrıca, İngiliz anne ve babalar “öldürülen kimselerin bulunduğu filmleri, sarhoşların ve serserilerin filmleri ve işkencenin yapıldığı sahnelerin” de çocuklara gösterilmemesini istemektedir (Çocuk filimleri, 1949, s. 4). Bununla birlikte incelenen dönemdeki Türk hükümetleri bu konuyla ilgili yasal bir düzenleme getirmemişlerdir. Bir başka deyişle, çocukların sinemalardan ve özellikle de western filmlerinden etkilenip etkilenmeyeceği, anne ve babaların tutumuna bağlı olmuştur.

Ancak, Ankaralı anne ve babalar çocuklarını her zaman tam olarak kontrol edememişlerdir. O döneme tanıklık etmiş kişiler, çocukların sinema filmlerine genellikle aileleri ile değil arkadaşları ile birlikte gittiklerini aktarmaktadırlar (Karagözoğlu, 2004, s. 7; Ertan Göksu, Kişisel iletişim, 17 Şubat 2018; Muzaffer Tekel, Kişisel iletişim, 24 Mart 2018). Aileler bazen çocuklarının arkadaşları ile birlikte sinemaya gittiklerinden haberdar olurken, çocuklar bazen de sinemaya ailelerinden habersiz ve kaçak olarak gitmektedir (İnci Gürbüzatik, Kişisel iletişim, 28 Mart 2018). Kişisel görüşmelerde anlatılan bu durum döneme ait gazete haberleriyle de doğrulanabilmektedir. Örneğin, 27 Mart 1952’de “iyi bir ailenin kızı” olan 17 yaşındaki Ankaralı bir genç, Victor Mature’nin oynadığı bir filmin ortasında yerinden fırlayarak “Victor bırak o kadını, gel beni sev” diyerek bağırmaya başlamıştır. Salonu sessizliğe boğan kız, sonrasında sahneye koşarak kendisini “paralamış” ve sahnede bayılmıştır. Olayı

duyup arabalarıyla sinemaya gelen aile ise kızlarını evlerine götürmüştür (Sinemada garip bir hadise, 1952, s. 1).

168
Ankara Araştırmaları Dergisi 2019, 7(1), 147-174