Sayfa:Erken Soğuk Savaş Ankara'sında Sinema Kültürü.pdf/20

Bu sayfa doğrulanmış

S. Gökatalay, Erken Soğuk Savaş Ankara’sında Sinema Kültürü


“esrar ve eroin kullanmak ve satmaktan 41 sabıkası olan” başka bir adam ise aynı sinemanın tuvaletinde esrar içerken yakalanmıştır (Esrar ve Eroin, 1953, s. 1). Bu ve benzeri olayların üst gelir grubundaki kişilerin gittiği sinemalarda olma olasılığı çok daha düşüktür. Zira, kent seçkinlerinin ve devlet erkanının gittiği sinema salonlarında bu tarz tatsızlıklar hoş görülmeyecektir. Yine de, bir sonraki kısımda da görüleceği gibi, söz konusu olumsuzluklar düşük gelirli Ankaralıları sinemaya gitmekten alıkoymamıştır.


Kadınlar, Çocuklar ve Sinema

Erken Soğuk Savaş Ankara’sında sinema salonlarında erkek egemenliği ve yetişkinlerin ağırlığı söz konusudur. Bununla birlikte kadınlar ve çocuklar sinemaya gitmekten geri kalmamışlar, gerek tek başlarına gerek aileleri ile birlikte, Ankara sinema kültürünün bir parçası olabilmişlerdir. Dönemin Ankara merkezli sinema dergilerinden olan Yeni Holivut Magazin yazarlarından Selim Cavit Yazman “Kadının, arkasından koştuğu şeyler” başlıklı yazısında her ne kadar oldukça cinsiyetçi bir dil kullanmış olsa da şu haklı tespiti de yapmıştır: “Kadın ve sinema birbirlerinden ayrılamıyan tek bir mevzu gibidir” (Yazman, 1948, s. 6).

Gerçekten de sinema hem çalışan kadınların, hem de ev hanımlarının sosyal yaşamlarında önemli bir yere sahiptir. Çocukluğu ve gençliği Ankara’da geçmiş olan Sevgi Soysal, 1973’te yazdığı Yenişehir’de Öğle Vakti romanında, ev kadınlarının, kocalarından gizli biçimde sinemaya gittikleri ve sinema paralarını da yine benzer biçimde eşlerinden saklayarak biriktirdiklerini yazmaktadır (Soysal, 1973/2001, s. 18). Sinema, aynı zamanda, kadınlara ‘bahane’ sağlayabilmektedir. Örneğin, Refik Halid Karay’ın 1949’da kaleme aldığı Anahtar romanında Reşit karakteri, eşinin “altı buçuk matinesine” giderek dokuza kadar eve gelmediğini, sinema sayesinde misafir ağırlamamak için bir bahane ürettiğini söylemektedir (2009, s. 70).

Bununla birlikte, kadınlar film gösterimleri sırasında ve sonrasında çeşitli sorunlarla karşılaşabilmektedirler. Örneğin, farklı kadın grupları arasında sözlü tartışmalar olabilmektedir. Bu tartışmalar zaman zaman kavgaya dönüşebilmekte ve kadın seyirciler film gösterimi devam ederken “saç saça, baş başa birbirlerine” girebilmektedirler (Sinemada kavga, 1947, s. 2). Kadın seyirciler için çok daha önemli bir diğer sorun ise film izlerken maruz kaldıkları sarkıntılıklardır. Bu durum özellikle tek başına film izlemeye gelen ve geç saatlerdeki seanslara giden kadınların başına gelebilmektedir. Örneğin, 7 Nisan 1953’te Cebeci Sineması’nda, gece seansında film izlemek isteyen bir genç kız arkasına oturan iki erkeğin tacizine uğramıştır. Genç kız, saçını okşayan tacizcilerden kurtulmak için dışarı çıkmış ve tacizcileri sinema sahiplerine şikâyet etmiştir. Bunun üzerine duruma müdahale eden polisler, tacizcileri mahkemeye sevk etmişlerdir (Sinemada sarkıntılık, 1953, s. 2).

Taciz durumu sinema sonrasında da devam edebilmekte ve kadın seyirciler zaman zaman ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalabilmektedirler. Örneğin, Temmuz 1949’da, Işık Sineması’ndan çıkan iki kız kardeş ve büyük kardeşin eşi, 50-60 kişilik bir grup tarafından saldırıya uğramış ve kadınlar bu grup tarafından yakınlardaki bostanlığa kaçırılmak istenmiştir. Saldırıya uğrayan kadınlar ancak polisin olaya müdahale etmesi ile birlikte kurtulabilmişlerdir (İki kadın 60 kişinin tecavüzüne uğruyordu, 1949, ss. 1, 6). Oktay Akbal da, dönemi ele alan Garipler Sokağı isimli yapıtında bu konuyu ele almıştır. Akbal, akşam geç saatte sinemaya giden iki kadının (Zehra ve Gönül) eve dönüşlerinde iki delikanlı tarafından uzun süre takip edildiklerini yazmaktadır (Akbal, 1975, s. 95).

Bütün bu örnekler, sinemaya giden her kadının taciz edildiği ya da şiddete maruz kaldığı anlamına gelmemektedir. Ancak, kesin olan şey kadınların sinemaya gitme ve huzur içinde film izleyebilme bağlamında erkeklere oranla daha dezavantajlı olduklarıdır. Yine yukarıdaki örnekler söz konusu sarkıntılıkların daha çok dar gelirli kesimlerin gittikleri sinemalarda olduğunu işaret etmektedir. Yukarıda da söylendiği gibi, bu tarz taciz olayların kent seçkinlerinin gittikleri sinema salonlarında olma olasılığı düşüktür. Zira, bu sinema salonları diğer salonlara kıyasla daha güvenlidir. Hem sinema sahipleri hem de kolluk kuvvetleri üst düzey bürokratların ve tanınmış siyasetçilerin gittikleri bu salonların güvenliğine daha çok önem vermektedirler. Ayrıca, yüksek gelirli sinema seyircileri, filmlerin bitiminin ardından kendi arabalarıyla ya da toplu taşıma araçlarıyla eve dönebilirken düşük gelirli sinema seyircileri yukarıda açıklandığı üzere sinema salonlarından evlerine yürüyerek gitmektedirler.

Örnekleri verilen sözlü ve fiziksel taciz olayları daha çok genç ve orta yaşlı kadınların başına gelmektedir. Bununla birlikte, sinemanın renkli dünyası yalnızca genç ve orta yaşlı kadınları değil yaşlı kadınlar için de

166
Ankara Araştırmaları Dergisi 2019, 7(1), 147-174