Sayfa:Erken Soğuk Savaş Ankara'sında Sinema Kültürü.pdf/19

Bu sayfa doğrulanmış

S. Gökatalay, Erken Soğuk Savaş Ankara’sında Sinema Kültürü


da otobüslerin her semt ve mahalleye gitmedikleri hesaba katıldığında, çoğu insan için, toplu taşıma olanaklarının pek bir anlam ifade etmediği söylenebilir. Gürbüzatik’in aktardığına göre çok uzak mesafeler olsa bile insanlar sinema çıkışlarında evlerine yürüyerek gitmektedirler (Kişisel iletişim, 28 Mart 2018).

Sinema salonlarına gidiş ve bu salonlardan evlere dönüş olanaklarının yanı sıra, Ankara sinema kültürünü şekillendiren başka fiziksel etkenler de vardır. Bu etkenler arasında, sinema salonlarının konforlu olup olmaması da önemli bir etkendir. Özellikle, havalandırma ve ısıtma sistemlerinin iyi olup olmaması, seyircinin rahatlığını ciddi biçimde etkilemektedir. Havalandırma sistemleri olmayan sinemalar, yaz aylarında, tadilata girmek bahanesi ile kapatılmaktadır. Zira yüzlerce insanın biraraya geldiği kapalı sinema salonlarında havalandırma sistemi olmaksızın film izlemek kolayca işkenceye dönüşebilmektedir. Havalandırma sistemi ve seyirci konforu, dönemin en lüks sineması olan Büyük Sinema sahiplerince çok önemsenmektedir. Karagözoğlu’nun aktardığına göre Büyük Sinema’nın sahipleri salonlarının serinletme sistemini yaptırmak için Mısır’dan bir mühendis getirtmişlerdir (2004, s. 95). Bu sinemanın kapasitesinin yaklaşık 1.500 kişi olduğu göz önüne alınırsa, sinemanın sahiplerinin havalandırma ve serinletme işine neden bu denli önem verdikleri daha iyi kavranabilir.

Şekil 8’de Büyük Sinema’nın gazetelere verdiği ilanlardan birisi görülebilir. Sinema sahipleri yüksek bir meblağ ödeyerek salonlarına kurdurdukları havalandırma sistemlerinin reklamını her fırsatta yapmaktadırlar. Şekilde görüleceği üzere 26 Haziran 1954 tarihli gazete ilanında, “air condition [yanlışlıkla condation yazılmıştır] tesislerimizin temin ettiği serin hava içinde seyredeceğiniz” denilmektedir. Yani, üst sınıflar çok daha rahat koşullarda film izleme olanağına sahipken, orta ve alt sınıflar, konforu daha az olan sinema salonlarına gidebilmektedir. Öyle ki, havalandırma sistemi olmayan Ulus Sineması gibi sinema salonları, yazın gelmesiyle birlikte “tamirat dolayısıyla” kapanmaktadır (Cemiyet hayatı, 9 Haziran 1954, s. 4).

Bu fiziksel etkenlerinden başka, sinema kültürünü şekillendiren bir diğer faktör de, sinema seyircisinin film izlerkenki tutumudur. Farklı sınıfsal ve kültürel özelliklere sahip, yüzlerce insanın bulunduğu sinema salonları, her zaman sessiz, sakin ve huzur içinde film izlenebilecek bir ortam değildir. O yıllara tanıklık etmiş olan İnci Gürbüzatik (Kişisel iletişim, 28 Mart 2018) bu tarz sorunları şu şekilde açıklamaktadır:

Bana ilginç gelen, öpüşme sahnelerinde, kese kâğıdını şişirip de bekleyen seyirciler, tam erkekle kadın öpüşürken, o kese kâğıdını patlatır, salondaki büyüyü bozuverirlerdi. Islıklar, kabuklu yemiş yemeler, çekirdekler ve sinemadaki tacizler hiç unutulmayacak anılardır. Karaborsacılar vardı. Biletleri önden alıp bilet kalmayınca da satarlardı. Sık sık elektrik kesilir ya da film kopardı. Bazen filmin birinci makarası bir sinemada gösterilirken ikinci makarası diğerinde gösterilirdi. Beş dakika aralarda, bu filmlerin sinemadan sinemaya ulaştırılması mucize olurdu.

Gürbüzatik’in oldukça açık bir biçimde aktardığı gibi bu tarz sorunlar Ankara sinema kültürünü olumsuz yönde etkilemekte ve seyir zevkini ister istemez azaltmaktadır. Bu özellikle, alt ve orta-alt sınıfların gittiği sinemalarda görülen bir tutumdur. Örneğin, 30 Mart 1953’te Park Sineması’nda film izlerken filmin “açık saçık bir yerinde” “yaşa” diye bağıran bir adam seyircileri korkutmuştur. Sinema çalışanlarının şikayeti üzerine polis tarafından yakalanan adam “sukuneti ihlal suçundan” mahkemeye verilmiştir (Sinemada nara, 1953, s. 2). Benzer biçimde,

Şekil 8. Büyük Sinema ilanı. Kaynak: Büyük Sinema, 1954, s. 4. Ankara Araştırmaları Dergisi 2019, 7(1), 147-174