Sayfa:Ceza hukukunda nefret ve ayrımcılık.pdf/57

Bu sayfa istinsah edilmiş

Prensipleri sömürgeciliği reddetse de manda ve himayeyi benimsemiştir[1]. Birinci Dünya Savaşı'nı sora erdiren antlaşmalarda, sömürgecilik bu ad ile yer almasa da yeni adı “manda ve himaye” ile yerini almıştır. Birinci Dünya Savaşı'nı kaybeden devletler çok ağır şartlara mahkum edilmişti. Örneğin; Avusturya Macaristan parçalandı, Osmanlı Devleti'nin topraklarının büyük bir çoğunluğu kazanan devletler tarafından paylaşılmıştır. Bunun yanı sıra yeni siyasi rejimler ve ideolojiler oluştu. Almanya'da aşırı milliyetçilik, İtalya ve Almanya'da faşizm, Rusya'da komünizm ideolojileri hakim olmuştur.

Özellikle Hitler yönetimindeki Almanya'nın yayılmacı politikası, İkinci Dünya Savaşı'na büyük bir zemin hazırlamıştır. İkinci Dünya Savaşı tarihin en büyük ve kanlı savaşıdır. Nükleer silahların kullanıldığı bu savaşta kitleler halinde sivil ölümler yaşanmıştır. Büyük yıkımlara sebep olan Savaş sonrasında insan hakları değer kazanmış, buna bağlı olarak, uluslararası alanda barış ve huzuru sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler kurulmuştur.

Uluslararası hukukta ayrımcılığın önüne geçilmesi amacıyla çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Devletlerin bir kısmı ayrımcılıkla ilgili bağlayıcı hükümleri bulunan sözleşmeleri esas olarak benimseyip ayrımcılığı yasaklamaktadır. Belli birtakım yükümlülükler getiren, uluslararası sözleşmeleri esas kabul eden devletler olduğu gibi bunun yanında ayrımcılığın belli bir yaptırıma tabi tutulmadığı devletler de bulunmaktadır. Bunun yanı sıra her dönemin ekonomik, sosyal ve siyasal şartlarına göre birtakım ideolojiler ve politikaların benimsenmesi, ayrımcılığın meydana geldiği mecraların dönemden döneme değişiklik göstermesine neden olmuştur.

Ülkemiz açısından baktığımızda; Anayasa'mıza göre, “usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş milletlerarası sözleşmeler kanun hükmündedir ve bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasaya Mahkemesi'ne başvurulamaz.” Bu nedenle taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler kanunlar gibi uygulanmaktadır. Ülkemiz Birleşmiş Milletlere ve Avrupa Konseyi'ne üye olması sebebiyle, bu birlikler tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmelere de taraftır[2].


  1. Armaoğlu, s. 145-146.
  2. T.C. AY. m. 90: “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan antlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu antlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur. Milletlerarası bir antlaşmaya dayanan uygulama antlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari antlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren antlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz. Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü antlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”
45