242
Sonsöz
Bu kitap benim için hem bir ayna hem de bir penceredir. Benim bebeklik beşiğim (Papua) Yeni Gine’de kaldı. Hayatımın ilk yedi senesini Pasifik plajlarında geçirdim. Babam Hollanda’da Su Ürünleri Araştırma Müdürü olduğu için yaşamımda kaçınılmaz bir iz bıraktı. Apeldoorn’da büyüdüm ve sosyal antropolog oldum. Herkes, “Carel Papua toplumu için bir şeyler yapacak, onlara yardım edecek; çünkü önce Hollandalılar, sonra da Endonezyalılar Papualıları kendi adalarında marjinalize ettiler,” diye düşünüyordu. Sosyal antropologların görevi, çocukluklarında aldıkları borcu yaşamları boyunca ödemekti.
Sigmund Freud’a göre bir kişinin karakteri ilk dört senede şekilleniyor, belki de anne karnında başlıyor ve kesinlikle bir iz bırakıyor. Ayrıca eğer bir kişi başka birini seviyorsa, o kişi karşısındakine tüm edindiği izleri yansıtıyor.
Yüksek lisans tezim için araştırmalarımı Türkiye’de yaptım. Amsterdam Üniversitesi’nde Profesör Jeremy Boissevain antropoloji teorileri için yeni bir yaklaşım getirdi. Bir kişi akıllı davranırsa, yakın çevresinden ve arkadaşlarından oluşan ağ aracılığıyla (network) hayatını etkileyebilir, bir şey yaratabilir, hedefleri için “sosyal emlakçılık” yapabilir. Boissevain bu teorisini Friends of Friends (Arkadaşların Arkadaşları) adlı kitabında aydınlatıyor. “Sosyal emlakçılık” bölümünde kredi, borç, emlak gibi kavramlara başka anlamlar yüklüyor. Bu kitapta borcun sadece parasal değil, sosyal bir nitelik de taşıdığını görebiliyoruz. Bir emlakçı yalnızca iki kişi arasındaki mal alışverişini kolaylaştırır; kitap, emlakçılığın sosyal, siyasal ve diplomatik düzeylerde nasıl gerçekleştirildiğine dikkat çekiyor.
Papualılara yardım edemedim. Buna karşılık 1975 yılında Türk dilini, tarihini ve kültürünü öğrenmeye başladım. Mezun olduktan sonra da bir Türk profesörün referansıyla Birleşmiş Milletler’de çalışmaya başladım. Profesör Fatma Mansur uzun zaman New York’taki Birleşmiş Milletler merkezinde Endonezya’daki en son Hollandalı
Sigmund Freud’a göre bir kişinin karakteri ilk dört senede şekilleniyor, belki de anne karnında başlıyor ve kesinlikle bir iz bırakıyor. Ayrıca eğer bir kişi başka birini seviyorsa, o kişi, karşısındakine tüm edindiği izleri yansıtıyor. Yani kimse bağımsız bir şekilde aynaya ve önyargısız olarak bir pencereye bakmıyor. Anımsamanın güçlü bir etkisi var. Ben de anımsamanın biyografimi renklendirdiği kanısındayım.