195
darbelerle kesilmesi gibi, lale düğümünü zamanında kestiler. Türkiye’de hemen hemen her on yılda bu lalenin sabırla büyümesine izin vermediler. Lale düğüm gibi bir bitki, bir soğan toprak altından büyüyor, açtıktan sonra güzelliği bitiyor ve tekrar soğandan yeni lale doğabiliyor. Türkiye’de başka durumlar adeta “rutin” gibi. Türkiye’de bizim âdetlerimiz, bizim dinîmiz, bizim geleneklerimiz, diyorlar; fakat ben bunların kalıplaşmış sözler olduğunu düşünüyorum. Ben, “burası Türkiye” sözünü de negatif bir söz olarak kabul etmiyorum. Yeni bir şey yaratmak için önce kaos gerekir. Eski Yunan’da Tanrı Chaos ve Tanrı Kronos (kronoloji kelimesi oradan geliyor) vardı ve ikisinin de güçlü yaratıcılar olduğuna inanılırdı.
Birtakım dolambaçlı yollara rağmen Türk halkı yetmiş yıl demokrasi yaşadı ve bu durum büyük bir orta sınıf yarattı. Aynı zamanda toplumda eğitimsiz ve fakir nüfus oranı da fazlaydı ve bu kesim hızla büyüyordu. İşsiz çiftçiler ve eğitimli kişiler Avrupa’ya göç ettiler. O süreç de durdu. Şimdi (1991) Kronos ve Chaos zamanı geliyor.
Batı, Türkiye için “Türkiye, Batı ve Doğu arasında bir köprü” klişesini yarattı. Galata Köprüsü önceleri dardı ve altında yüzlerce balıkçı balık tutardı. 2000 yılından sonra köprüyü değiştirdiler, genişlettiler ve bugün batı nerede bitiyor ve doğu nerede başlıyor belli değil. İstanbul bir megapol ve “Türk” kimliği farklı farklı anlamlar taşıyor. Aynı şekilde New York`ta Amerikan kimliği 150’den fazla farklı etnik kimliği tanımlar. İstanbul, New York’a göre onbeş kat daha eski bir tarihe sahip olduğu için, çok daha zengin bir sosyo-kültürel alt yapısı var. Eğer halk bu tarihi zenginliği iyi kullanırsa, eğer hükümet ve belediye sosyo-kültürel dinamizmi pozitif görürse, İstanbul, Paris gibi moda, barış, spor, ekoloji, mutfak, turizm, ticaret, teknoloji ve diğer pek çok konuda merkez olabilir. İstanbul, eski Yunanca’da “eisten” veya “isten polis” yani “şehre gitmek” demek. Demek ki burada eskiden çok millet toplanmış. Eski krallar Boğaziçi’ni jeo-stratejik olarak gördüler. Tarihte Rusya’daki St. Petersburg hariç hiçbir ülkede krallar saraylarını deniz kenarına inşa etmemiştir.
Türkiye 1990 yılına kadar, hemen hemen yetmiş sene kendi ayakları üzerinde durdu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra modernleşti ve akıllı manevralarla İkinci Dünya Savaşı’ndan da sağ çıktı. Savaş değil, barış büyük bir başarı olarak değerlendirilmeli. Türkiye
Datça’daki evimde çalışırken.
Türkiye 1990 yılına kadar, hemen hemen yetmiş sene kendi ayakları üzerinde durdu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra modernleşti ve akıllı manevralarla İkinci Dünya Savaşı’ndan da sağ çıktı.