Sayfa:Carel Zwollo.pdf/195

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

193

riyetler ile sıcak bağlantılar kurdu ve yeni jeo-stratejik önemi arttı. 1920 senesinde çıkan bir kanunla “Türki” kelimesi yasaklanmıştı. Çünkü Sovyetler Birliği Türk dil, din ve kültürünü bir engel gibi görüyordu1.

İlk önce mimar arkadaşım Haldun Ertekin’e telefon ettim. Haldun Ertekin ve onun o zamanki nişanlısı Buket Uzuner (bir biyolog ve daha sonra meşhur bir yazar oldu), Amsterdam’a beni ziyarete gelmişler ve birlikte benim evimde kalmışlardı. Onlarla Amsterdam’ın Reguliersdwarsstraat, Rembrandt meydanı yanında bir sokakta bulunan ünlü kafe Oblomov’da uzun uzun konuşmuştuk, sonra bir Endonezya lokantasında Haldun’la benim on yıldan fazla olan dostluğumuzu kutlamıştık. Daha sonra Buket bombayı patlatmıştı ve bana, “Ben, Haldun’dan ayrılmak istiyorum, eğer onunla hayatı paylaşmak istersem, onun lokomotifinde yalnızca bir vagon olacağım, oysa benim bir mesleğim var, ben bir biyoloğum. Finlandiya’da bir üniversitede iş buldum; ancak esas yapmak istediğim şey kitaplar yazmak. Haldun’la beş ay Cezayir’de kaldım. Yeni romanlar yazmak için Türkiye’den bir daktilo getirdim, hiç kullanamadım. Birlikte yazmak mümkün değil. Şimdi sakin bir yer arıyorum yazmak için,” demişti.

Ona, “Ne yazmak istiyorsun; romanlar, makaleler, tiyatro oyunları mı?” diye sorduğumda, “Ben feministim, Türkiye’deki kadının zor durumunu değiştirmek istiyorum, Haldun ve ben Türkiye’nin `kayıp kuşak` çocuğuyuz, artık karanlık çağ bitti, yaşamak istiyoruz,” demişti. Buket ile Haldun Amsterdam’da benim evimde ilişkilerine son verdiler ve ayrıldılar. Buket’in Finlandiya’ya gitmesi için uçak parasını ben ödedim. Haldun bir ay sonra bu borcu bana ödedi. Aslında buna gerek yoktu; çünkü Haldun 1970li yılların ortalarında Bodrum’daki araştırma esnasında bana çok yardım etmişti. Asıl benim ona borcum vardı.

1990 yılında Haldun’a tekrar telefon ettim. Ona bir hafta tatilim olduğunu söyledim ve onunla Ankara’nın tipik bir lokantasında buluştum. Lokantada beyaz örtüler, masanın üzerinde kül tablası, sürekli etrafımızda olan garsonlar, sigaramız bitince küllüğü hemen alıp ve yenisini bırakıyorlardı. Böyle bir hizmeti sadece Türkiye’de gördüm. İran’da bir beyefendinin Orta Çağ’daki “köle ve hizmetçi” ve farklı ırkları değerlendirirken şöyle yazdığını hatırlıyorum: Tüm

1 Baymirza Hayit, “Sovjetrussischer kolonialismus und Emperialismus in Turkestan”, Anthropological Publications, Oosterhout, Netherlands, 1965 - p. 39.