143
Tabii ki bu tip masraflar NWCA bütçesinden çıkıyor ve sadece üst düzey personel kullanabiliyordu. Ayrıca böyle durumlarda komiserler, ilçe müdürleri, ziraatçılar ve ormancılar gibi imtiyazlı kişiler buraya geliyordu. Bir de bu bölgede Kamerunlular yüksek sesli müziği seviyorlar. Böyle bir akşamda Nepalli Budist iş arkadaşım Mr. Kathri’yle birlikte otelin lokantasında otururken bizim masamıza sekiz adet şişe koydular: viski, konyak, bira, şarap... Garson veya ev sahibi içki şişesini kapalı bir şekilde sizin önünüze koyuyor, sonra size, “Açayım mı bayım” diye soruyorlar. “Peki” derseniz, saygıyla yaklaşarak şişeyi açıyorlar.
Fakir çiftçiler kumda oturup yerel rafya palmiyesi şarap, üst sınıfa mensup insanlar ise ithal viski içiyorlardı. Kamerun’da bir şeyi koklayarak yemek ya da içmek çok kötü bir davranış örneği ve bu davranış ikram yapan kişiden şüphelenildiğini gösteriyor. Ben de bunu öğrenmeden önce konyak şişesini koklamıştım ve bana sert bir şekilde, “Beyaz adam, pasaportunuzu verin ve buradan hemen ayrılın, burası Kamerun,” demişlerdi. Önce bu saldırgan tavrı anlayamadım ve otel odama gittim. Ertesi gün eşyalarımı da aldım ve Bamenda’ya istihbarat şefinin ofisine gittim. Mr. Kathri de benimle geldi. Mr. Slaby’ye telefon etmek istedim. Fakat en yakın telefon 80 kilometre uzaklıktaki Baffousam şehrindeydi. Olayın olduğu akşam ev sahibi John Fru’nun da fikrini sordum. O da, “Sana mütevazılık yapmışlar. Çünkü eğer misafir olan bir kişi yemeğini veya içeceğini koklarsa ‘zehir testi yapıyor’ gibi algılanır,” dedi. Ben de, “Ama bu çok saçma. Zehir kokudan anlaşılmaz ki! Roma İmparatorluğu zamanında bile zehir testi için mahkûmlar kullanılırdı,” diye cevap verdim. Bunun üzerine John Fru, “Önemli değil, maalesef bizim ülkede insanlar birbirini zehirliyor,” dedi. Bense bu olayı ırkçılık olarak yorumladım. Kamerunlular milliyetçi değil, ırkçı bir halk da değil. Onlar eski kolonyalistleri, yani beyazları ezmek istiyorlar. Atalarına yapılan haksızlığı bizlerin burunlarından getirmeye çalışıyorlar. Beyaz ve onlardan daha eğitimli kişilere karşı önyargıyla yaklaşıyorlar.
Tabii ben olaydan dolayı fazla korkmadım, pasaportumu onlara vermedim, sadece bir fotokopisini ilettim. Bamenda otoriteleri diplomatik bir kavga yaratmak istemişlerdi. Patronum Slaby bu olayı diplomatik dilde şöyle yorumladı: “Carel, böyle şeyler gerekli değil (unnecessary)”. Başka bir şey de söylemedi. Fakat bölgedeki valiye telefon etmişti ve sonra hiçbir problem yaşamadım.