120
renkli bir Renault 4 aldım. Gümrükten araba almak, yemek pişirmek için tüp almaktan daha kolaydı. Bu küçük arabanın Dakar-Bamako treniyle gelmesini bir hafta bekledim ve belki de o sevimli araç beni kurtardı. Çünkü Renault garajı yanındaki büroda çalışan Malili adam bana, “Mösyö bu trene biz ‘le train peut etre’ (tren belki gelir) adını verdik. Çünkü üç gün geç gelebilir. Siz hangi otelde kalıyorsunuz? Kartvizitinizi bırakın, arabanızın ne zaman geleceğini size haber vereyim,” dedi. Ben de o süre içerisinde proje raporlarıyla ilgilendim ve büroları ziyaret ettim. Gündüzleri çok sıcak oluyordu. Uzmanlar akşamları beni evlerine davet ettiler. Hemen hemen herkesin bahçeli, havuzlu bir evi vardı. Hizmetçiler, klimalar, adeta eski kolonyal dönemdeki gibi bir hayat yaşıyorlardı. Bana bekâr olup olmadığımı sordular. Kendileri evli olduklarını ama çocukların okula gitmesi gerektiği için onların eşleri Fransa’da, Belçika’da kaldıklarını söylediler. Bunun ikiyüzlülük olduğunu düşünmüştüm; çünkü Afrika’ya gitmeden önce evleniyorlardı ve evlilik statüsüyle belli avantajlardan, daha çok maaş, tüm aile için uçak bileti gibi olanaklardan yararlanıyorlardı. Bence Afrika evliliği Avrupalılar için uygun değil, kadınların canı kocalarından daha çabuk sıkılır ve “tropikal delilik” başlar.
ILO benim için Segou’da bir ev kiralamıştı ve benim Burundi’den uçakla gönderdiğim 600 kilo tutan kutuları, oraya ulaştırmıştı. “Adres nedir?” diye sorduğumda, bana, “Adres yok; ama ikinci su deposunun yanındaki sokaktan sağa dönünce demir kapılı tek katlı bir ev göreceksiniz,” dediler. “Demir kapının rengi nedir?” diye sordum. “Rengi yok Carel, belki eskiden bir rengi vardı; ama şimdi pas rengi oldu,” dediler. Kendi arabamla 225 kilometrelik Bamako-Segou yoluna çıktım. Yolun yarısında Fara Kasabası’nda durdum. Çok toz vardı ve ortalık çöl gibiydi. Fakirliği gördüm, insanlar zayıf bir “baobab” ağacının altında kalıyorlardı. Baobab ağacı fazla gölge vermez. Onun gövdesi bir katedral gibi büyük ve kabuğu gri-beyaz renkte ve içinde binlerce kilo su depolayabiliyor. Afrika deyince pek çok kişinin aklına yabani hayvanlar gelir; fakat bence bu kıtanın
Mali’de balıkçılar. Bozo ve Somono kabileleri Nijer Nehri’nde balıkçılık ve gemi taşıyıcılığında adeta tekel konumundaydı.