mesaisine acıdı; ancak son dakikada bulduğu ve ifade edemediği büyük sırrın kaybolup gitmesini istemiyerek bu hakikati onun ahfadında muntazaman devam ettirdi.»
Kolumdan tutarak yatağa doğru yürüdü, ve orada bir şikâyete devam etmek istiyorumuş gibi ağzı aralık duran iskeleti gösterdi, kurumuş dalların rüzgârda çıkardığı iniltiye benziyen bir sesle:
“İşte, dedi, ozamandanberi bu adamın neslinden gelen herkes, hiç bir sebep olmadan en parlak zamanlarında böylece sönüverdiler...
Kadit halindeki başının neresinden çıktığına hayret ettiğim iki damla yaş, gözlerinin derin çukurlarından aşağıya doğru yuvarlanıverdi.
Kemikten ibaret kolunu onları sümek için kaldırırken oda birdenbire karardı.
Masanın üzerindeki kandilin kırmızı alevi, hiç küçülmeden ve titremeden yavaşça yokoluvermişti...
9 - şubat 1931
Sabahattin Ali