Sayfa:Birdenbire sönen kandilin hikayesi.pdf/6

Bu sayfa doğrulanmış

Sayı:12
Sayfa: 1
ATSIZ MECMUA

anlamak istiyorum, bu alevleri alıp götü­ren hangi hâkim kudret, hangi mukave­met edilmez sebep, hangi hilkat mantığı­dır?»
  ...Ve ben altından yapılmış yeni ve çok güzel bir kandil gördüm. Usta bir kuyumcu elinden çıktığı, kenarlarını süsliyen göz alıcı tezyinattan belli idi»
  Okadar tatlı bir ziyası vardı ki, kan­dilin parlak madenine su halinde akan bu ışık çıplak omuzlara dökülen kumral saç­ları andırıyordı.
  Ve alevi okadar beyaz, okadar ha­yat doluydu ki, yanacağı müddeti namütenahi ile ifade etmek, onun ömrünü kısalt­mak olurdu.
  Fakat bu da, göz kapakları açıldığı zaman kaybolan bir rüya gibi, kendisine iştiyakla bakanların önünden çekiliverdi.
  Ah... Yanmak istiyen kandilleri sebepsiz yere ve birdenbire söndüren kuv­vet, bu alevi saklıyacak kadar küzel yer­lere malik miydi acaba?..»
  Artık sonlarına yaklaştığım kitabı avucumun arasında sıkıyor, isyandan ve infialden vazgeçerek bir iman ve gönül ifade etmeğe başlıyan satırları kandillerin kızıl ışığına uzanarak okuyordum:
  "Arzularıma yetişebilmek için haricî âlemle alâkamı azaltmak lâzım geldiğini hissediyorum, vücudumda vaki olan her inhidam, kafamda yeni bir parlaklığa yol açıyor...
  Ellerimin titremesi arttı. Fakat ben baktığım şeyleri daha sabit ve muntazam görmeğe başladım. Ah, ey peşinde koştu­ğum hakikat, nihayet seni yakalıyacağım.„
  Diğer sahifeler, gittikçe karışan bir yazıyla şöyle devam ediyordu:
  "Görüyorum... Parlak alevlerin üzerine uzanarak onları alıp götüren siyah eli artık farketmeğe başladım. Yazdığım ya­zıları seçmekte güçlük çeken gözlerim bu alevleri çok uzaklara kadar takip edebi­liyor. Belki yakında onların nereye saklan­dıklarını söyliyebileceğim... Hiç bir şeyleri eksik olmadığı halde birdenbire sönüveren kandilleri hangi kuvvetin kararttığım ve bu alevlerin nereye gittiklerini öğrenmek üzereyim. Ey her tarafımdan yavaş yavaş çekilen hayat, yalnız kafama ve gözlerime birik!...„
  Son sahifeye gelmiştim... Burada yazı artık okunmaz bir şekil alıyordu... Cinnete yakın bir merakla gözlerimi büs­bütün yaklaştırdım ve devam ettim :
  "...Gerçe ellerim kımıldamakta güç­lük çekiyor ve gözlerim yazdıklarımı gör­müyor, fakat ne ehemmiyeti var? Artık hakikatin pek yakınındayım... Konacağı dalın etrafında uçan bir kuş gibi başımın üzerinde kanat çarpışlarını duyuyorum...
  Önümde sıralanmış birçok kandiller var, parlak ışıkları birdenbire yokolan zavallı kandiller.
  Onların üzerine doğru uzanan siyah bir heyulâ görüyorum...
  Ve alevler titreşerek hep bir istika­mete uçuyorlar. Fakat nereye gidiyorlar yarabbi ve o heyulanın mahiyeti nedir?...
  Bazan açılır gibi olduğu halde gözle­rimin üzerine tekrar düşen bu perde ne zaman tamamile kalkacak?...
  Lâkin artık bir hakikat âlemi görmek üzere olduğum muhakkak... Gittikçe kuv­veti artan bir ışık bana doğru yaklaşıyor, yaklaşıyor.
  Etrafım gittikçe daha aydınlandı. Ah... işte, işte o kandilleri birdenbire söndü­ren kuvvet!...„
  Eyvah.. Kitap burada bitmişti..
  Okuduğum müddetçe hiç ses çıkarmadan yanımda oturan adama çılgın gibi sarıldım..
  “Söyleyiniz!.. Bu adam niçin yazmamış, niçin devam etmemiş?..»
  Siyah elbiseli adam yavaşça ayağa kalktı, hafiften gelen sesiyle:
  "Bir gün, dedi, onu kalemiyle bu ma­sada ve bu kitabın başında ölü bulmuşlar!...»
  Birdenbire tepemizdeki camları sarsan bir kahkaha attı:
  "Fakat, dedi, yağları çok, fitilleri mü­kemmel, hazineleri kusursuz olan kandil­leri birdenbire ve sebepsiz yere söndüren kuvvet, o âdil ve müşfik kuvvet bu adamın