Sayfa:Alman Darülfunun .pdf/1

Bu sayfa doğrulanmış


Sayı:4
Sayfa:89
ATSIZ MECMUA


Alman Darülfünunlarındaki Vak'alara Dair

Temmuzun ilk günlerinde Alman Darülfünunlarında, bilhassa Kolonya, Munih ve Hamburgda, hatta Berlinde sokak halkının da karıştığı bir takım iğtişaşlar oldu. Kiyelde Faşist bir talebe sevilmeyen bir Profesöre pis kokulu bir bomba attı, ve bu Profesörün en büyük cürmü Lahey divanı adaletinin âzası olmaktı. Bu vak'alar rastgele olmuş şeyler değildi, muayyen bir merkezden idare ediliyor gibiydi. Fakat bunun bir merkezden idare edilip edilmemesi haizi ehemmiyet değildir, hatta talebenin ekseriyeti bu iğtişaşçılarla ayni fikirde mi, bu da haizi ehemmiyet değildir. Ekseriyet devlette olduğu gibi talebe arasında da sulh ve sükûnet ister, fakat maksadı mahsus sahibi akalliyetler tarafından daima harpler, ihtilâller ve iktisadi felâketler husule getirilir. Her istedikleri zaman muntazam bir Darülfünunun altını üstüne getirmek bu akalliyetlerin iktidarı dahilindedir. Darülfünun idaresi buna ancak ayaklanan talebeyi hep birden çıkararak manî olabilir. Bu usulün haddizatinde büyük bir zararı yoktur. Alman Darülfünunlarında nasıl olsa lüzumundan fazla talebe var. Fakat bu bir hastalığın ârazını örtmek olur, hastalığı bertaraf etmek değil.

Bu hastalık nerededir? Esbabı nelerdir? Şifası kabil midir?

Hastalık talebeden büyük bir kısmının derin suretteki memnuniyetsizliğindedir. Buna talebenin müzmin kırgınlığı da diyebiliriz. Ayaklanan talebe, hatta zahiren sakin olanlar bile kırgındırlar. Bunlar çok fazla Darülfünunlu olduğu için, vaziyetleri fena olduğu olduğu için Darülfünunlular ve Akademisyenler artık Almanyanın iktsadî, siyasî ve harsî hayatında eski rolü oynıyamadıkları için kırgındırlar. Tahsile hiç hevesleri olmadığı, yani nefret etmeseler bile hiç olmazsa alâkadar da olmadıkları bir takım şeylerle uğraşmak mecburiyetinde kaldıkları için kırgındırlar. Sevmedikleri şeylerle uzun ve mahrumiyet dolu bir uğraşmadan sonra hatta mevcudiyetlerini bile idare edip edemiyeceklerini bilmedikleri için kırgındırlar.

Almanya vaziyetinin bozukluğu, Alman siyasîlerinin rivayet edilen fenalığı için kırgındırlar. Ve nefretlerini bir harpte ve bir ihtilâlde değil de ancak rasgele iğtişaşlarda izhar edebildikleri için kırgındırlar. Bu vak'alara içerlemek manasızdır.

Çünkü mesele burada ahlâkî bir bozukluk değildir, böyle olsa bile bu bir hastalığın çerçevesi dahilindedir ve mesele hakikaten bir hastalık meselesidir.

Artık bu hastalık karşısındaki hayrete de bir nihayet vermelidir. Darülfünunlar artık eski oldukları gibi değildir. Onlar Burjuvazinin on dokuzuncu asırdaki inkişafıyla ayrılmaz surette bağlıdırlar. En parlak devirlerini ozaman idrak ettiler. Burjuvazi devrinin sonlarında Darülfünunlar ve orada okuyanların da ruhî irtibatlarının bozulması gayet tabiidir. İlk hastalık alâmetleri daha geçen asrın ellinci senelerinde hissedilmeğe başlamıştı ki, ozamanlar Burjuvazi iktisatçı değilse bile harsça zirvesine vasıl olmuştu. Daha ozamanlar Şopenhavr Darülfünunlardan acı acı şikâyet ediyordu. Mesele bir talebe hastalığı değil doğrudan doğruya bir Darülfünun hastalığıdır. Daha Niçe'de bile şu alaycı cümle vardır:

"İlim... Hakikate karşı güzel bir müdafaa silâhı!.. İlmin harp esnasında askerî kuvvetlere, harpten sonra da mazinin kuvvetlerine gösterdiği yardakçılık ve uşaklık düşünülürse Niçe'nin sözleri bir paradoks değil, müthiş bir hakikat olur.