Sayfa:Abdullah Öcalan'ın 1999 - 1296 esas numaralı davası.pdf/2

Bu sayfa doğrulanmış

çevresi de dahil olmak üzere, Türkiye'nin her yerinde amaç suça yönelik binlerce vasıta suç işlemesi nedeniyle, bu mahkemenin CMUK'nun 8 ve 2845 sayılı kanunun 2. maddelerine göre de yetkili bulunduğu anlaşılmış,

Sanık hakkında, 4.9.1997 tarihinde Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde açılan dava ile diğer dava dosyalarının birleştirilmesinin, CMUK'nun 2, 3, 4 ve 230. maddelerine uygun olduğu görülmüş, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde mevcut dava dosyasının birleştirilmesine dair talebin, CMUK'nun 149. maddesi karşısında sonuca etkili olamayacağı cihetle, sanık vekillerinin bu yöne ilişen temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Mahkemenin Askeri Hakim üyesinin 22.6.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4390 sayılı kanun gereğince görevinin sona ermesi üzerine, 31.5.1999 tarihli tutanağa göre duruşmaları başından beri CMUK'nun 381/2. maddesi uyarınca izleyen hakimin, heyete katılımıyla yargılamanın sürdürülmüş olması ve 4390 sayılı kanunun geçici 3. maddesinde yer alan; "bu kanunun yayımı tarihinden önce Devlet Güvenlik mahkemelerinde görülmekte olan davalara kaldığı yerden davam olunur" şeklindeki hükmü ile 2845 sayılı kanunun 25. maddesi karşısında daha önce yapılan işlemlerin yenilenmesine gerek bulunmadığı anlaşılmış; hazırlık soruşturmasında tutuklama kararı veren ya da sanığın sorgusunu yapan hakimin, davaya katılmasına engel halinin olmadığı, 5.12.1977 tarih, 2/3 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile ceza dairelerinin süreklilik arz eden içtihatlarıyla belirlenmiş olduğundan, CMUK'nun 22. maddesinin ihlal edilmediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.

2845 sayılı kanunun 20/6. maddesindeki; "Devlet Güvenlik Mahkemesi; davaların hızla yürütülmesi, delillerin zamanında ve eksiksiz tespiti ile güvenlik bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verebilir" hükmü göz önüne alındığında, kamu düzeni ve sanığın can güvenliğinin sağlanması açısından duruşmaların İmralı Adası'nda yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamış,

Anayasa'nın 141 ve CMUK'nun 373. maddelerindeki hükümlere uygun şekilde duruşmaların aleni olarak yapıldığı, sanık ve vekillerine yasanın öngördüğü şekilde savunma hakkının tanındığı, CMUK'nun 238. maddesinde belirtildiği üzere delillerin ikame ve münakaşasına katılımlarının sağlandığı, sanık ile vekillerinin konuşma ve görüşmelerine bir sınırlama getirilmediği, esas hakkındaki mütalaaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, anılan kanunun 251. maddesi uyarınca son sözün sanığa verilip, bu hususların 266. maddesinde belirtildiği biçimde tutanağa geçirildiği tespit olunmuştur.

Anayasa'nın 9. maddesi; "yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır" hükmünü içermekte, 138. maddesinde de "...Hiç bir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz..." denilmektedir. Mahkemelerin bağımsızlığı ile hakimlik teminatını güvence altına alan bu hükümlere aykırı olarak idarenin mahkemeyi etkilediği iddiasını doğrular nitelikte bilgi ve belgeye de rastlanılmamıştır.

A) DAVA KONUSU OLAY

Sanık Abdullah'ın, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait topraklardan bir kısmını silahlı mücadele yoluyla devlet idaresinden ayırarak, bu bölgede Marksist- Leninist ideolojiye dayalı ayrı bir Kürt devleti kurmak amacıyla oluşturulan silahlı terör örgütü PKK'nın, kurucusu ve en üst düzey sorumlusu olduğu, yakalandığı tarihe kadar aldığı kararlar, verdiği emir ve talimatlarla adı geçen örgüt militanlarınca gerçekleştirilen çok sayıda silahlı saldırı, yol kesme, bomba atma, sabotaj, silahlı soygun eylemleri ile binlerce sivil vatandaş, asker, polis, köy korucusu ve kamu görevlesinin öldürülmesi ve yaralanmasından sorumlu olduğuna ilişkindir.

B) PKK ÖRGÜTÜNÜN KURULUŞU VE YAPISI

Bu örgüt başlangıçta üç yıl süre ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde "Kürdistan Devrimcileri",