Sayfa:Abdullah Öcalan'ın 1999 - 1296 esas numaralı davası.pdf/13

Bu sayfa doğrulanmış

silahlı kuvvetler, polis teşkilatı ve kamu idaresi mensupları tarafından bu hakların kullanılmasına hukuka uygun sınırlamalar konulmasını engelleyemez."

17. madde ise; "Bu sözleşmedeki hiçbir hüküm herhangi bir devlete, gruba ve kişiye, bu sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden birinin tahribini amaçlayan bir eylemde bulunma ya da sözleşmede öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlandırmalarını amaçlayan bir karar alma hakkı verdiği biçiminde yorumlanamaz." hükümlerini taşımaktadır.

Avrupa'da Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) senedinde;

"Katılan devletin egemenlik, eşitlik, egemenliğe sıkı sıkıya bağlı haklara saygı",

"Tehdide ya da kuvvet kullanmaya başvurmaktan kaçınma",

"Sınırların dokunulmazlığı",

"Devletlerin ülke bütünlüğü",

"Uyuşmazlıkların barışçı yoldan çözümü",

"İçişlerine karışmaktan kaçınma" ilkelerine yer verildiği.

Paris Şartının "Güvenlik" bölümünde ise; "katılan devletlerin bağımsızlığını, egemen eşitliğini ya da toprak bütünlüğünü ihlal eden faaliyetlere karşı demokratik kurumları savunmak hususunda işbirliği yapmaya azimliyiz. Bu faaliyetlere dışarıdan yapılan tazyik, cebir ve yıkıcılık içeren gayrimeşru faaliyetler dahildir. Her türlü terörist eylemleri, yöntemleri ve uygulamaları açıkça suç olarak kınıyoruz ve bunları hem iki tarafı hem de çok taraflı işbirliği ile ortadan kaldırmak için çalışmaya azimli olduğumuzu ifade ediyoruz" şeklindeki bir düzenlemeyi içerdiği görülmektedir.

14- 15 Haziran 1993 günlerinde Viyana'da gerçekleştirilen Dünya İnsan Hakları Konferansı sonunda yayımlanan deklerasyonda da; kendi kaderini tayin hakkının eşit haklar" ilkesine uygun olarak ırk, din ve renk ayrımı gözetmeksizin ülkesine ait bütün insanları temsil eden bir hükümete sahip egemen ve bağımsız bir devletin, ülke bütünlüğünü ve siyasi birliğini veya bütüncül biçimde parçalayacak herhang ibir eylemin desteklenmesi ve bu eyleme yetki verilmesi anlamında yorumlanamayacağı ilkesinin özellikle vurgulandığı anlaşılmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Divanı, Zana- Türkiye davası nedeniyle verdiği kararında; "PKK'yı, amaçlarına ulaşmak için şiddet kullanan bir terörist örgüt" olarak değerlendirip, "Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesi'nde PKK'nın sivillere yönelik kanlı saldırılar düzenlediğini" belirtmiştir.

Bu düzenlemeler ve değerlendirmeler ışığında, sanığın kurucusu ve lideri olduğu PKK'nin terörist bir örgüt olduğu, uygar dünya milletleri tarafından benimsenen konferans ve sözleşmelerle kabul edildiği yargı kararlarıyla da belirlenmiştir.

TCK'nın 125. maddesinde; Anayasa'nın 14. maddesinde açıklanan ülke ve millet bütünlüğünü parçalamaya yönelik eylemler tanımlanmış olup; anılan bu madde, "Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin hakimiyeti altına koymaya veya devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmaya veya devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf bir fiil işleyen kimse ölüm cezası ile cezalandırılır" hükmünü içermekte,

168. maddesinde ise; "Her kim 125, 131, 146, 147, 149 ve 156. maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir