mal'ı tedirgin etti, maddî menfaat peşinde olduklarını sezdi. Anlaşılan pek âşık da değildi, evlenmekten vazgeçti. Ama, daha sonra göreceğiz, İsviçre'de tanıştığı bir kızla evlenmesi mukarrer idi. Bu devrede Ali Kemal'ın tasavvur safhasını geçmeyen bir teşebbüsü daha oldu. İsviçre'nin Zürih şehrinde Türklere mahsus bir 'mekteb-i sultanî' açmak istedi. Mektebe devam eden gençler yüksek tahsil hazırlanacak, mezun olanlar da Zürih'te ilgili fakültelere kaydedilecek idi. Mektepten gaye, Türkiye'nin gelişmesi için lüzumlu Batı modeli teknik elemanlar, yani mühendis, mimar, doktor, tüccar vs. yetiştirmek idi. Bunu Ali Kemal Hükümetin tasvibiyle, Sefaretlerin kontrolü altında yapacak idi. «Meslek Padişaha sadakat, Hükümete itaat memlekete hizmettir," demişti. Mektebin açılması için asgarî 100 talebeye ihtiyaç vardı. Ali Kemal bir tamim gönderdi, projesini tanıttı. Proje ilgi görmedi, mektebe tâlip çıkmadı ve bu girişim de, Ali Kemal'ın deyimiyle, 'bir hatıradan ibaret kaldı.
Bu Paris faslında Ali Kemal iki kez devlet memurluğu da yaptı. En önce talebe müfettişi oldu. Vazifesi Paris'teki öğrencilerin tahsillerine nezaret etmek -o tarihte talebe müfettişliğine talebe nazırlığı deniyordu ve Hükümetce kendilerine ayrılan maaşları dağıtmak idi. Müfettişliği az sürdü, '‘daha ilk ayda ne Hükümetin istediği ve ne talebenin fikri çalışmakta olduğunu anladı ve istifa etti. Bu talebe müfettişliği konusunu daha sonra Fitret 158 isimli romanında ayrıntılı bir şekilde işledi. Ali Kemal'ın öbür memuriyeti, Brüksel Sefaret Kâtipliği idi. Buna da devam etmedi, Paris'te kalıp tahsiliyle meşgul oldu. Ama kâtiplik maaşını yine aldı. Bunu niçin yaptı? O sırada yazı yazmaktan men edilmişti, önemli bir gelir menbaından mahrum kalmıştı. Kâtiplik maaşını bir nev'i tazminat mi saydı?.
KAHİRE'DE SÜRGÜN 1900 - 1908
Paris'te Ali Kemal'ın başlıca emeli, yüksek tahsilini tamamlamak, Üniversiteden şehametname almak idi. Bu emeline ermişti böylece Paris'te ikametini gerektiren sebeplerden en önemlisi ortadan kalkmıştı. Paris'te kalmaması için başka sebepler de vardı. jöntürklerle anlaşamamıştı, İKDAM muhabirliği son bulmuştu, yazı yazamıyordu, parasız idi. O sırada Mısırlı prenslerden birine ait çiftliğin idaresi kendisine teklif edildi. Çiftlik Kahire civarında idi. Ali Kemal işi kabul etti. Paris'ten ayrıldı, yolda İspanya ve Tunus'a uğrayarak Kahire'ye gitti. Yıl 1900 idi.
Kahire ona uğurlu geldi. Rahat idi, çünkü işleri iyi gidiyordu. Mali vaziyeti düzelmişti, çiftliğin idaresinde muvaffak olmuştu, o kadar ki bu sefer Mısır fevkålede Komiseri Ahmet Muhtar Paşa'nın oğlu, Mahmut Muhtar Paşa 159 kendi çiftliğinin idaresini ona tevdi etti. Ali Kemal memnun idi, çünkü sansür yoktu -Mısır hukuken Osmanlı İmparatorluğunun bir cüz'ü olmakla beraber İngiltere'nin idaresi altında idi- istediği gibi yazı yazabiliyordu. Mes'ut idi, çünkü öteden beri özlediği bir saadete kavuşmuştu bir aile yuvası kurmuştu. Kahire'de iken tatillerini genellikle Batı'da geçirirdi. 1902'de yine böyle İsviçre'ye gitmişti. Lucerne'de pansiyonda, babası İsviçreli, annesi İngiliz bir kızla tanışmıştı. Ertesi sene Londra'da evlenmişlerdi ve Ali Kemal karısı ile beraber Kahire'ye dönmüştü. Fitret te bunu şöyle anlatmaktadır:
«Bir Türk genci ile bir İngiliz kızı vaktiyle İsviçre'de birbirini tanımışlar, sevmişlerdi. Her müşküle rağmen evlenmişler, Mes'ut, müferrih bir aile teşkil etmişlerdir.>>
Kahire'de Ali Kemal'ın yazı faaliyeti yeniden hızlandı. İki dergi çıkardı, MECMUA-I KEMAL ve TÜRK160 MECMUA-I KEMAL zengin ve değişik muhteviyatlı idi. İçinde tarih, siyaset ve edebiyat vardı. Ali Kemal Kahire yolunda İspanya, Fas ve Tunus'a uğramıştı. MECMUA-I KEMAL da seyahat intibalarını yayınladı. Bilhassa Fas ve Tunus'u merak etmişti. Bunlar o tarihte istiklâllerini Fransa'ya yitirmişlerdi. Bu, büyük bir kayıp idi, fakat buna mukabil kültürel varlıklarını zenginleştirmek için Batı'dan faydalanmak imkânını elde etmişlerdi. Ali Kemal, Fas ve Tunus'un bu imkândan faydalanmadıklarını, faydalanmaları şöyle dursun Batı'nın bazı kötü âdetlerini yakaladıklarını görmüş ve üzülmüştü.
MECMUA-I KEMAL in ilk sayısı Nisan 1901'de çıktı. Biri hariç tüm yazılar Ali Kemal tarafından yazılmıştı. Bu ilk sayıdan başka sayı çıkmadı. Yerini TÜRK dergisi aldı. Bunun ömrü daha çok sürdü ve bunda başka kalemlerin de yazıları çıktı. Bunlardan Yusuf Akçura'nın Üç Tarz- Siyaset isimli yazı serisi bilhassa şöhret kazandı. Akçura, Türkiye'nin ilerlemesi konusunu ele alarak bu gayeye varmak için üç yol olduğunu söylemiştir: (1) Osmanlı Devletine dahil muhtelif unsurların, Türklüğün kapsamu altında ve A.B.D.'nde görülen fenomene benzer şekilde bir Osmanlı milleti oluşturmaları. (2) Yine Osmanlı Türklerin liderliğinde tüm İslâm dünyasının tek devlet halinde birleşmesi. (3) Türk ırkına mensup bütün milletlerin yine Osmanlıların önderliğinde birleşip tek devlet olmaları. Meseleyi böylece vazettikten sonra Akçura, bu üç tarz-ı siyasetten' hangisinin TURK dergisi
167