Bayram gibi bir har-i zemane Kıydı o yegâne-i cihana4
diye muahaze eylediği bir sadr-1 gaddarın emriyle boynu vurulmamış olsaydı bu şair-i ateşzebanımızın ne zaman, ne suretle öldüğünü belki bilemezdik. Zavallı Nedim için böyle değil mi? Filhakika Ebuzziya merhum İbrahim Paşa devrinin bu bülbül-ü şeydasına tuhaf bir hatime-yi hayat çektiriyor, ama neye, hangi vesikaya istinaden hiç göstermiyor5.
Hulâsa bütün bu aazam hayatta iken hâtıralarını yazmış olsa idiler hatta onlara az çok takarrub edenler öyle yapsa idiler ahlâfa ne büyük hizmet etmiş olurlardı. Bugün gerek onları, gerek onların yaşadıkları devirleri bin kere daha ziyade nur içinde, hakikat içinde görmez mi idik? O sayede ise vaktiyle ne idik, şimdi neyiz, daha sonra ne olabiliriz, böyle yarım yanliş değil, sıhhat ve selametle keşfederdik de heyet-i içtimaiyemize başka bir metanet, milletimize, milliyetimize başka bir hayat, âtimize başka bir revnak verebilirdik. İşte bu mülahazalardır ki içimizden, hatta içtimaen mevkileri pek yüksek olmayanların bile hâtıralarını yazarak ahlâfa bırakmaları memleketlerine ne büyük bir hizmettir, gösterir.
İptida-yı şebabımdan, sabavetimden beri gerdiş-i eyyam mı, kader mi demeli, tesadüf mü demeli, her neyse işte o, hayatımı birçok şad, hazin fakat hep ibretengiz vak'alara cilvegâh kıldı. Öyle diyebilirim ki edebiyattan siyasiyata benim kadar memleketimizde hadisat-ı rüzgârın garibelerini yakından görmüş, başından geçirmiş olanlarımız pek azdır.
Küçük yaşımda bu sahne-yi hayata atıldım. Otuz otuzbeş seneden beri vatanımın her türlü cidal-ı fikrîsine halimce karıştım, bahusus karışanları tanıdım, ölçtüm, anladım. Düşündüm ki bütün bu gördüklerimi safvet ve samimiyetle yazarsam vatandaşlarıma, hususiyle gençlerimize bir hizmet etmiş, ahlâfa da naçiz olduğu kadar işe yarar bir yadigar bırakmış olurum. Onlar bu sayede devrimizi, muassırlarımızı idrak için, bizzat bizim eslafımızı. edvar-ı salifemizi anlamakta çektiğimiz müşkülata uğramazlar. Devrimiz ki tarihen büyük bir kıymeti haiz olsa gerektir. Çünkü oldukça bir teheyyüç içinde geçti, edebiyatımızda, siyasiyatımızda inkilâblara bâdi oldu. Tarihimizin bu safhalarını böyle en mestur köşelerine varıncaya kadar bir şahid-i sadıktan dinlemek her mütefekkirin hoşuna gider, endişesine yardım eyler. İşte bütün bu mütalealardır ki «Ömrüm» unvan-ı umumisi altında bu hâtırat-1 hayatımı neşretmeye beni sevkeyledi.
Garip bir tecellidir öteden beri vatandaşlarımdan, hatta külliyetle beni yakından tanımayanlardan haklı ve haksız, bence ekseriya haksız bana kin bağlayanlar, aleyhime yazanlar çizenler çok oldu. Fakat benim elhamd kimseye kinim yoktur, fıtratımın en mes'ud ciheti de bu hasletimdir. Bu kadar cidal içinde, felekin bu derece kerem ve serdine göğüs gererken saçım bile vaktinden sonra da ağarmadı ise bu manevî inşirahdandır.
Muarrızlarıma mukabelelerim, hatta muhacemelerim hiçbir zaman şahsa değildi fakat fikre, mesleğe, çünkü indimde eşhasın, bittabi şahsımın da hiç hükmü, ehemniyeti olamaz. İyi, fena onlar geçerler, hepimiz geçer, gideriz :
Bir kaidedir bu cavidane Elbette gider gelen cihane
Dedikleri gibi ateş olsak cermimiz kadar yer yakarız. Fakat bir mülke, bir millete her fenalık fena fikirlerden, fena mesleklerden gelir. Onlar daha ziyade payidardırlar, daha çok icra-yı tesir ederler.
Böyle olduğu için bu hatıralarımı naklederken emin olunmalıdır, bir zaman o kanıma susamış gibi görünen muhasımlarım- dan bile rıfk ile, sıdık ile bahsedeceğim Siyasî, edebî bütün o kavgalarımızı ihtirastan âzade olarak bir seyirci gibi arzeyleyeceğim. Söyledim, maksadım, şahsiyatın pek fevkindedir. Bir emelim, belki de bir tul-i emelim varsa o da hayatımda onların göremedikleri, ya görmek istemedikleri bir nühbeyi ahlâfa, tarihe göstermek, bu mülk, bu millet için düşündüklerimizin de onların yaptıklarına nisbet olunca büsbütün başka, daha insancasına, temeddün ve tealiye mugayır değil, muvafık olduğunu teslim ettirmektir. Bir zaman evvel.
Buldu şebap hatime, oldu gubar hep Aşk ve emel, hava ve heves, hayret ve hayal
dedimdi. Şimdi de sin-i kemâle de veda ediyoruz, demektir. Bir ömrün daha ziyade cevr-ü cidale tahammülü olamaz. Öyle ihtiras ile uğraşmayı bir tarafa bırakarak daha ziyade sükûnet-i fikir ve kalp ile nasibe-yi hestîyi ikmal eylemek zamanı da gelir. Bugün değil yarın, ve öbür gün dost, düşman hepimiz birer avuç toprak olacağız, bir zemine gireceğiz, bir havaya karışacağız değil mi? Arabın dediği gibi :