Sayfa:Ömrüm.pdf/82

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

(22)

Halep'te gördüklerimize nazaran idare-yi osmaniyenin en çürük ciheti irtikâb ve irtişa âfeti idi. İslamda «lanet-Allah ilelraşi ve ilmürteşi» denildiğine rağmen mümin-i muteki geçinen memurlarımız bile bu şaibeden zor tenezzüh edebilirlerdi. Hasan Hakkı Paşa gibi nevadirden sarf-ı nazar olunursa ekser valiler, onlara ittibaen erkân-ı saire, kadılar, mutasarrıflar, kaymakamlar ekseriyetle çalarlardı. Çalmayanlar da vardı, fakat ekseriyetle çalarlardı. Ahali bu zülden tevakki edebilir bir memur tasavvur edemezdi. «İnsan olur da yemez olur mu?» sözü darbimesel hükmüne girmişti.

Valilerden, büyüklerden çalanlar hiç bir cezadan, hatta itabdan bile korkmazlardı. Aleyhlerindeki şikayetlere kulak asmazlardı. Fuzuli'nin şikayetnamesinde olduğu gibi lisan-ı halleriyle biperva «Ondan da bakimiz yoktur. O hesap kıyamete sorulur>> der, giderlerdi. Ancak nâgehanî bir sille-yi azle uğramamak için. İstanbul'u beslerlerdi, müntesip oldukları kapıya muttasıl hediyeler takdim eylerlerdi. Hediye olduktan sonra böyle kapılar, paşa kapıları o zaman payitahtta eksik değildi :

Bir kapıyı sed ederse bin kapı eyler küşad
Hazret-i Allah, efendi Fatihülebvabdır.

İstanbul validen alırdı, vali eşrafdan, maiyetinden, mutasarrıflardan ve hatta kaymakamlardan alırdı. Onlar da ahaliden, nereden bulursa alırlardı. Bir hayuhuyu rüşvettir, giderdi. Fakat bu alışveriş münsifane idi, öyle gaddarane değildi, Bilfarz ayan-ı beldeden biri ya meclis-i idareye aza, ya belediye reisi olunca zat-i sami-i vilayetpenahiye memnunen ve müteşekkiren bir hediye-yi nakdiye takdim eylerdi. Bu dad-ü sitaddan alanlar da verenler de hoşnud kalırlardı. Maamafih Kanun-u Çezanın madde-yi mahsusaları vardı. Rüşvet derece derece ukubâtı müstelzim idi. Bu kanun büyükler için hiç hükmünde idi. Alenen irtikâb eden valinin, büyük memurun taht-1 muhakemeye alındığı görülmemişti. Fakat o tehlike ufak tefek memurlar için vaki idi. Hususiyle küçüklerin memuriyetlerini su-i istimal ederek para kazandıklarını işiten büyükler o yağmadan bir hisse almadılarsa ifrit olurlar, o avareleri muhakeme altına alırlardı. Bu muhakemeleri meclis-i vilayet rüyet ederdi. O meclisin bir müstantiki, bir müdde-i umumisi ve teferruatı vardı. Fakat iş o mahkemeye kadar gitmeden daha istintakta ve heyet-i ittihamiyede örtbas edilirdi.

Bu heyet-i hâkime tabiî valinin emrine münkad idi, çünkü o müstantıklığın, müdde-i umumiliğin vazifelerini dilediğinden nez, isteğine tevdi eden o idi. Ne arzu ederse meclise kabul ettiren o olduğu gibi.

Arif Paşa zamanında biz gençler ekseriyetle işden uzak tutulurduk. Her türlü azim ve gayretimize rağmen boşboşuna otururduk. Meclis-i idare müstantıklığı surî bir vazife, vilayet maiyeti ise esassız bir memuriyet idi. Vali bir hizmette kullanmazsa atalet içinde çürürdük. Bereket versin ki mektebi idadîde hocalıklarımız vardı.

Hasan Paşa zamanında hasılat-ı öşüriyenin bakiye-yi matlubatını tahsil ve takibe memur idik. Bir memuriyet ki o kadar mesaimize rağmen hiç bir semere vermezdi. Eşrafdan, ayandan bir çok zevat muhtelif senelerde iltizam ettikleri aşarın bedelini ya kâmilen, ya kısmen zimmetlerine geçirmişlerdi. Biz hazine-yi maliye namına cihet-i adliyeye, hukuk mahkemelerine alelüsul müracaat ederdik, bu matlubati tahsil edecekdik. Fakat bir parça bu surette tazyik görür görmez medyunlar ya defterdarı, ya mahkeme-yi hukuk reisini, ya icra memurunu elde ederek takibatımızı akim bırakırlardı. O derecede ki bir seneden ziyade ceht ve gayret ettiğimiz halde vilayetin binlerce liraya varan bu matlubatından bir lira bile tahsil edemedik. Akibet makam-ı vilayetle de, mahkeme memurlariyle de bozuşarak o işden çekildik.

Muhiddin Beyden sonra Nuri Bey, 16 ki inkilabın ilk senesinde bir lahze maliye nazırlığı da etmişti, muntazam ve mükellef bir defterdar olarak Haleb'e geldi. Bütün bu ahvale muttali oldu. Beni bir lahze tutmak, mukannen bir hizmetle tavzif kılmak istedi ama vilayetten mi, her nedense çekindi, muvaffak olamadı. Lâkin Nuri Beyin halefi ki acipelahval bir ihtiyar idi, vali Arif Paşaya muhalefet ettiği için Bab kazasına mühimce bir tahkik memuriyetiyle beni yollamıştı. Bu kazada büyük bir ihtilas olmuşdu: kaymakam, mal müdürü, sandık emini ve saire ittifak ederek ağnam hasilatından epeyce bir para çalarlar. Bab'ın mülhakatı çöldür, tıpkı Benç gibi. Baharda bazı ufaktefek, nimseyar aşiretler o havaliye gelirler, konarlar. Konunca da ağnam rüsumunu vermeğe mecbur olurlar. Memurlar, sandık emini, mal müdürü bu rüsum için kesdikleri tezkerelerin koçanlarına istifa edilen meblağın onda, hatta yüzde birini kaydederler. Meselâ beşyüz yerine bazen elli, bazen beş yazarlar, mütebaki paraları cebe atarlar. Defterler dip koçanlarına mutabık olunca bu ihtilası meydana çıkarmak için ahalinin urbanın yedindeki tezkereleri bulmak,

149