Sayfa:Ömrüm.pdf/80

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

geçti. Hem hoca, hem şakird idim. Hoca idim, mekteb-i idadîde tarih ve edebiyat okuturdum. Şakird idim, Halep meb'us-u sabıkı Şeyh Beşir Gaza gibi bir allâmeden hadis ve tefsire varıncaya kadar arapca okurdum.

Yukarıda arzettiğim gibi Emrullah Efendiden sonra Tosun Paşazade Tevfik Bey¹ gibi harikulâde bir maarif müdürü gelmiş, mekteb-i idadi'yi Memalik-i Osmaniye'de emsali bulunmaz bir mertebe-yi kemala ref eylemişti. O da selefi gibi İstanbul'u dinlemiyerek iş görürdü. Nevakısı dilediği gibi ikmal eylerdi. Derisaadet'ten gönderilen muallimleri ikinci derecede hizmetlere koyarak dersleri vilayetteki erbab-ı lıyakata tefviz ederdi. Bu sayede mektebi mükemmelen tanzim eylemişti. Fakat faal olduğu derecede sert idi. İş hususunda hatıra, gönüle riayet etmezdi. Babasını bile dinlemezdi. Bu yüzden maiyeti ile zor geçinirdi. Mektep müdürlerini ekseriya beğenmez, peyderpey azlettirirdi. Yalnız zaman-ı idaresinde dört beş müdürden ikisini bir parça tutmuştu. Onlardan biri Mehmed Ali Ayni Bey,144 diğeri Abdi Bey idi ki bu zatlar cidden liyakat ve fazilet sahibi idiler. Öyle olduklarını bilahare mesleklerinde erdikleri feyz ile de isbat ettiler.

Hakikaten Tevfik Beyin maiyetinde muallimlik, hususiyle mektep müdüriyeti güç idi, çünkü ifa-yı vazifede cüz'î terahiye imkân yoktu. Maarif müdürü şafak sökmeden evvel fenerle mektebe gelirdi. Şayet müdürü, mubassırları vazife başında bulmazsa meded-Allah ortalığı kasar, kavururdu. Hele sevmediği memurların mutlak kusurlarını bulmakta pek mahir idi. Meselâ ilk def'a mektep müdürü olarak bir Ziya Bey gelmişti. O nev'i alayışı sevdiği için olsa gerek, müdüriyet odasının bir makam-ı tevkirine Padişahın İstanbul'dan beraber getirdiği tasvirini asmıştı. Bir nev'i dalkavukluk gibi addettiği için midir? Nedir? Tevfik Bey bu nümayişten hiç hoşlanmamıştı. ○ günden itibaren o derece tazyik altına aldı ki biçare mektep müdürünü az zaman içinde istifaya mecbur eyledi. Daha sonra Mekteb-i Mülkiye arkadaşlarımızdan Fehim yine o vazife ile Haleb'e gelmişti. Fehim muktedir idi. Hüsnü site malik idi. Gece sokağa çıkardı, sabahları geç yataktan kalkardı. O maarif müdürü ile böyle. bir serbesti-yi hayat muhal idi. Tevfik Beyin adı huysuz, geçimsiz çıkmıştı. Halbuki bütün kusuru vazifesinin esiri olmaktan, maiyetini de öyle görmek istemekten ibaret idi. Bu zat kadar iş sever vazife âşıkı, ayni zamanda cesur, azimkâr, müstakim bir memuru zannetmeyiz ki, her hangi devirde olursa olsun, Maarif Nezareti kolay kolay görmüş olsun. Mahza memlekete hizmet derdiyle Tevfik Beyin ömrü gerek mafevki, gerek maiyeti ile cidal içinde geçerdi. Bütün bu mücadelelere hak, hakikat ondan tarafa idi. Mafevk iş düşmanı idi. Bu derece iş görmek isteyen, zamanın rehavet ve nezaketini hiç kale almayan memurları sevmezdi. Maiyet ise böyle bir âmirden daima müştekidi, çünkü her yerde çalışmamağa alışmıştı.

İşreti yok, kumarı yok, memuriyetten başka bir düşündüğü yok, gayret ve istikamet-i mücesseme, o saika ile herkesi kırar, geçirir, hatta bazen patavatsız, pek ileri bile gider. Tevfik Beyi erkân-i vilayet sevmezlerdi. Fakat şerinden korkulur bir deli addeder, nazar-ı ihtiraz ile görürlerdi. Sonra anladık, biçarenin Maarif Nezaretince de mevkii böyle idi. İktidarına, cihandeğer mesaisine rağmen onbeş yirmi sene maarif müdüriyetinde kalmasına, hiç terakki etmemesine, muttasil Halep'ten Edirne'ye, Edirne'den Trabzun'a, Trabzun'dan bilmem nereye atılıp durmasına sebep de o idi. Yoksa o muhitte cüz'î takdir olsaydı, en büyük maarif memuriyetleri bu adamcağızın kılıcı hakkı idi.

Halep'te bulunduğu müddetce, Tevfik Beyle biz pek mükemmel geçindik. Mekteb-i idadî'yi âdetâ beraber tesis, beraber ıslah eyledik. Zarf ve mazruf itibariyle mükemmel olduğu için bu darültedris hoşuma giderdi. Talebe ekseriyetiyle çalışkan, zeki idiler. Bir kaç sene zarfında bilfaz Türkçeyi mükemmel elde ettiler, edebiyatta bile temeyyüz ettiler. İlk lisan-1 edebi, ilk irfanı benden öğrenen, benim delaletimle, ikazatımla hayat-ı fikir ve muarrefine girdikten maada o vadide külli ilerleyen bu gençleri iptida-yı meşrutiyette, yani o tarihten onbeş sene sonra gurbetten vatana avdet edince, az çok mümtaz mevkilerde, ilmen, fikren, kalemen müterakki görünce âdeta bir gurur hissettimdi, çünkü c zaman onlar için Halep'te benim gibi lisan, edebiyat ve tarih için fedakâr bir hoca bulmak muhal idi. Bu hakikatı takdir ettikleri için menfîliğime, öyle müessir bir maniaya rağmen gerek Emrullah, Efendinin, gerek Tevfik Beyin o vazife-yi tedrisi bana herçibadabad tevfiz eylemleri, hatta bu memuriyetimi Nezaretin tasdik etmesine bile hiç ehemniyet vermemeleri o saika ile idi.

O devirde lisanımızın, edebiyatımızın pek meşgulü, pek meftunu, âdeta bir nev'i mütehassısı idim. Ekrem'lerin, Naci'lerin bu yüzden bilhassa mazhar-1 feyzi oldumdu. Türkçemiz sarf ve nahvile, edebiyatiyle nasıl öğrenilir, nasıl öğretilir oldukca anladımdı. O tedrisat bu düsturlarımı, malumatımı nazariyattan tatbikata geçirmek için bir vesile, bir fırsat idi. Bu tecrübelerle bence sabit oldu ki Naci'nin o sade, selis yazıları diğer üdebamızınkiler-

145