Sayfa:Ömrüm.pdf/8

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

ÖMRÜM

(1)

Mütemeddin memleketlerde küçük, büyük, eli kalem tutan ekseriyetle hâtırat-ı hayatını yazar, ahlâfa bırakır. Yine ekseriyetle kisve-yi tabiyeye giren bu hâtıralar kadar tarih için kıymetdar bir vesika olamaz. Tarihin en samimi, en hakiki bir menbaini onlar teşkil eyler. Hatta hâtıratın «mahremleri, bilhassa neşredilmemek için yazılmış olanlar» en müfidleri, en güzideleridir, çünkü her hakikatın tecellisine onlar daha ziyade hizmet edebilirler. Maziyi bihakkın bilmek, hal için de, istikbal için de manevî fakat mübrem ihtiyaç değil midir? O marifet ise esasen eslâfin, o mazide yaşamış olanların bıraktıkları böyle hakiki izlerle, eserler ile elde edilmez mi?

Şarkımızın garbe karşı en büyük nâkiselerinden biri mazisine kemalile agâh olmadığımız için halini hakkiyle idrak etmemesi, istikbalini hiç mi hiç keşfedememesidir. Tarihimiz bir meçhuliyet, bir müphemiyet ummanıdır. Siyasiyatımız, edebiyatımız aşırlardan beri ne idi? Etrafiyle, ananatiyle bilebilir miyiz? Rical-ı hükümetimizden, üdebamızdan, şüeramızdan herhangisinin olursa olsun, kemmiyattan maada esrar-1 hayatından neye vakıfız? Hemen hemen hiç! Naima gibi bir iki vakanüvisimiz yetişmeseydi, hiç, ender hiç olacaktı. Fakat o Naima'larimiz da ne derece nakısdır. Meselâ Fuzuli, Bakî, Nef'î, Nabi, Nedim diye edebiyatımızın, şiirimizin en muhteşem erkânını bihakkın göklere çıkarıyor, birer deha-yı edebî addediyor, duruyoruz. Hakikat da öyledir, çünkü o lücceler tabiatın hangi ikliminden fışkırsaydılar böyle telakki olunurdu. Fakat akvam-ı fazılanın yaptıkları gibi bu dehat-ı edebîmizin hususî, hatta umumi hayatlarını tetkik, tamik eyleyebilir, muhitlerindeki mevki-i içtimaiyelerini, tesir-i fikrîlerini cidden anlayabilir miyiz? Hayır, çünkü bu noktaları keşfedebilmek için elimizde hiçbir vesika yok. Fuzuli'nin Bağdat mülhakatından Hale'de doğduğundan, divan-1 marufunu, Leyla ve Mecnun 'unu, Hadikeessada 'sını, Şikayetname 'sini, Beng ve Bade 'sini yazdıktan sonra öldüğünden başka belli başlı bir terceme-yi haline vakıf değiliz. Nef'î için daha ziyade öyledir. Ziya Paşa'nın