Sayfa:Ömrüm.pdf/79

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

sivri olmamasını bilhassa tavsiye ettimdi. Yezit kadın inadına sivri mi sivri yapmasın mı. Gece işin farkına varınca hırsımdan çatlayacaktım. Bereket versin ki revolveri aldım, bir kurşunla o uçları yaktım, öyle bir parça rahat ettim. Lakin sabaha kadar yine gözüme uyku girmedi.» Bu hali gördükten sonra bana âdetâ bir korku geldi. Zaten kumarbaz, sarhoş ve saire bir sürü fena heriflerle de düşüyor, kalkıyordu. Fahri ile sık sık görüşmez oldukdu.

Bu devirde Halep arkadaşlarımızdan biri de Vahan Surinyan Bey idi ki Almanya'da ziraat tahsil etmiş, ziraat müfettişi olarak o vilayete gönderilmişti. Gayret, faaliyet içinde hoş bir genç idi. Mutlak bir iş görmek, bir nümune çiftliği vücude getirmek, zürraya hizmet etmek, usul-ü ziraatı ıslah eylemek isterdi. Fakat heyhat!

Varak-ı mıhr-ü vefayı kim okur, kim dinler?

Hiç bir tarafdan muavenet görmezdi, defterdardan para alamazdı, valiler böyle teceddüdlere kulak asmazlardı. Biçare Vahan bu müşkülat içinde yuvarlanır, dururdu. Bütün mülhakatı devr Ive teftiş eylerdi, elinden geleni yapardı. Gürültü, patırdı, nihayet şehrin civarında bir mikdar arazi hükümet namına satın aldı, bir nümune çiftliğinin vaz-ı esas resmini icraya muvaffak oldu. Olduktan sonra o başka bir vilayete tahvil-i memuriyet edince bu çiftlik de böyle yüz üstü kaldı, bir türlü kuvveden fiile çıkamadı, hatta unutuldu, gitti.

Vahan beşuş bir arkadaş idi. Daima bizimle düşer kalkardı, hemfikrimiz idi. Halep bizde o derece güzel bir hatıra bırakdı ki şimdi bile ne zaman Sefa Bey, o ve ben bir araya gelsek derhal o demleri güle güle hatırlarız. Aramızda o zaman en büyük rabita hürrriyet-i fikriye idi. Biz bu hassa ile büsbütün başka âlemde, başka sevdada yaşıyorduk, o reviş-i kadimi hiç muvafik bulmuyorduk.

Bu meslekte bize pişvalık eden bir çerkes Raşit var idi ki mabeyn memurlarından iken Haleb'e nefy olunmuştu. Bir aralık müdde-i umumilikte bulunmuştu. İlmen pek müterakki değildi, fakat fikren son derece hür, gayet zeki, dekaik-i umur-u hükümete âşına idi. Bu mezayasiyle erkân-ı vilayeti korkutmuştu. Vilayetten bütün o şikayetnameleri, mabeyne o müracaatlarımızı bu zatın nasihatlariyle, delaletleriyle evinde tertip eyledikdi. Raşit Bey bilahare Halep'ten Sivas'a müdde-i umumilikle gitmişti. Oradan da Trablusgarb'a nakl-1 memuriyet eylemişti. Sonra bir müddet mazul, menkub kaldı. Nihayet yine o vilayette bir kaza kaymakamı iken eşkiya tarafından katlolundu. Son derece zekâsiyle beraber pek ilmiyle âmil değildi, ef'alı efkârına o derece tevfik olamazdı.

Vali Arif Paşanın muarızları arttıkca artmıştı. Bilhassa Kâhyazade Ahmet Efendi ki şimdi ayandandır, ona çok düşman idi. Valiyi sevmiyenler, istemiyenler bu zatın hanesinde hemen her gün toplanırlardı, mabeyne mahzarlar, şekvanameler hazırlarlardı. Bu müştekilerin içinde eşrafdan Güvabeyizade Abdurrahman Efendi isminde gayet zeki, muktedir bir zat var idi ki Arif Paşanın aleyhinde Mabeyn-i Hümayuna, Babıâliye yazmadıklarını bırakmazdı. Bir kerre şu mealde bir telgraf çekmişti:

«Valinin su-i idaresiyle, ehliyetsizliğile vilayetin asayişi öyle bir hale geldi ki ertesi günü sağ çıkacağımızdan emin olmadığımız için ahali kulları her gece yatmadan evveli birbirimizle helallaşıyoruz. Artık bu tahammülgüdaz hayata, bu iztiraba bir hatime çekilmesini istirham eyleriz.>>

Hakikaten vilayet fena halde idi, çünkü zabıta reisine, alay beyine, başlıca memurlara varıncaya kadar herkes valinin aleyhinde idi. Kurban bayramından bir kaç gün evveli idi, Halep'le İskenderun ortasındaki «Hamam» mevkiini eşkiya bastırdığı, bir çok yolcuların soyuldukları işitildi. O mütemadi şikayetlerin üzerine bu vak'a İstanbul'a tabiî fena aksedecekti. Alaybeyine pek emniyeti olmadığı için Vali Paşa bizzat takib-i eşkiyaya çıkdı, araba ile Hamam'a kadar gitti. Bayramı orada geçirdikten sonra sifrülyed avdet eyledi. Şakilerden hiç biri tutulmamıştı. Zavallı Arif Paşa bu hareketiyle büsbütün gülünç olmuş, kendi aleyhinde düşmanlarının eline yeni silahlar vermişti. Ben bile o zaman bu sefer-i garip için Ziya Paşa tarzında bir zafername söyledimdi ki, hâlâ hatırımdadır. Şu kıt'ayı muhtevi idi:

Devlet ve millet için feda-yi îd etti
Şanını, şevketini, haysiyetini tezyit etti
Namini safha-yı tarihte teyit etti

Çöldeki şöhretini sureta temin etti
Yüzünü gördü de dembeste-yi dehan oldu cemal

Artık bütün Halep çalkalandı. Bereket versin Arif Paşa da azlolundu da hücumlardan, istihzalardan kurtuldu.

(21)

Halep'te menfa hayatımın en hoş zamanı tedris ve tederrüste

143