Ziyafet büyükce bir bahçede idi. Ortaya bir bezm-i işret kurulmuştu. Çalgı da vardı. Redif miralayı Ali Muhsin Bey ki Hasan İzzet Paşa'nın 134 pederidir o zaman Halepce pek maruf bir" sima idi. Meşhur Kel Hasan Paşa'nın oğlu idi. Zevk ve sefahati severdi, fakat diğer cihetten kerimülhisal, civanmerd bir adamdı. Bir derece menkûb, hatta menfî idi.
Her akşam yanına bir kaç arkadaş alırdı, böyle eğlentiler yapardı. Ali Muhsin Beyin arkadaşları ekseriyetle menfilerden idiler. O ilk mülakatımızda beni bir kaç menfiye takdim ettiler.
Meselâ Sultan Aziz'in mabeyncilerinden Kolağası Halid Bey, Sultan Murad'ın silahşorlarından Nikola Hacar Bey, Ceza Reisi Esad Bey ve saire gibi.
Halid Bey genç, hoş sohbet, latif bir zat idi. Her türlü manasiyle kibar idi. Maalesef Ali Bey gibi o âleme pek müptelâ idi. Bilmem ne sebebe mebni o diyara nefy olunmuştu, çünkü sisasiyat ile meşgul değildi, fakat felaketini hiçe sallıyordu, bir endişe gözetmiyordu, filozof idi. Lisan-ı halile:
Ayşunuş ile bugün anma gamuferdayı
Sana ısmarladılar mı Halebeşşehbayı
diyordu. Gayet güzide, mümtaz bir aileye mâlik idi, mükemmel yaşıyordu. İçkiden azade olabileydi, Halid Bey kıyametler bir in- san olurdu şahsen ise insan güzeli idi.
Nikola Hacar ise pek garip bir zat idi. İstanbul'un büyük zengin bir hristiyan ailesine mensup idi. Çok görmüş, geçirmişti. Harikulâde keman çalardı. Sultan Murad-1 Hamisin silahşorluğunda bulunduğu için Haleb'e sürülmüştü, senelerden beri orada idi. Kemanı çalar, herkese hayırhahlık eder, kadir ve itibariyle yaşardı. Zavallı bu nefy belâsiyle bütün servetini yemişti, zaruretle temin-i hayat eylerdi, lâkin derdini kimseye sızdırmazdı.
Hacar Bey Halep'te gördüğüm simaların bence en muhterem, en neciplerinden idi, çünkü o fakrusefaletine rağmen büyük emeller beslerdi. Bilfarz Franmasonluk için malını, canını verdi. Kadiminden beri hu silke mensup idi. Avrupa'nın en meshur masonlarını hususî bir surette tanırdı. Halep'te Suriye Yıldızı diye bir mahfel-i mahsus tesis eylemişti. Frenklerden, ecnebîlerden arkadaşlar bulmuştu. Onlarla çalışır dururdu. Ahlakına itimad ettiği her ferdi bu mesleğe sokmak için elinden geleni yapardı. Hele bir kardeşine muavenet etmek lazım gelince parça parça olurdu.
Zaten bu adamın hususî bir işi, bir derdi, bir emeli yokdu. Bütün endişeleri başkalarının, kardeşlerinin felaketleri idi.
Bais-i şevka bana hüzn-ü umumîdir, Kemal
Kendi derdi gönlümün billah gelmez yadına
beyti masadak hali idi.
Hacar daima meşgul idi, daima kapu kapu koşar, dolaşırdı. Fakat o arzettiğimiz necip kaygularla. Bir kerre kardeşlerden bir ermeni bir iftira-yı siyasî ile haps olunmuştu. Zavallı Hacar çıldırdı. Hepimiz o derece tazyik eyledik ki o mağduru kurtarmadan rahat etmedi.
Yine o gece Ceza Reisi Esat Bey namında ilmiyeden bir zatı tanıdımdı. Bu adam da hoş meşreb, lâkin havaî idi, ayşında, sefasında idi. İstanbul'a giremiyor lâkin vilayetten vilayete geziyordu. Bu zevat-ı keram bana öyle dostane, mülfitane muamelelerde bulundular ki kendimi hiç menfada, gurbette sanmadım. Kafalar bir parça tütsülenince Hükümetten de, hatta Padişahdan da perva eden kalmıyordu.
Bir aralık Esad Bey kulağıma güya gizlice: «O gaddar hiddetinden çatlasın, biz yine böyle mehtap âlemleri yaparız, yine zamanımızı hoş geçiririz» dedi.
Hakikaten bu menfa büyük bir musibet değildi, lakin o menfiler emelce, idrakca, irfanca benden büsbütün başka idiler. Ancak Hacar müstesna idi. O benimle hemfikir idi. Öbürleri siyasetten, hürrriyetten pek az nasibedar idiler. Zaten işret beni en ziyade müteezzi eden âdetlerden biri idi. Maalesef ben o eğlencelere nadiren gidebilirdim.
Yine o esnalarda Halep'de mektubcu Nazım Bey, defterdar Muhiddin Bey idi. Nazım Bey muhataba sahibi kâtip, şair bir zat idi. Gayet fatin, vakur olduğu için âdetâ vali-yi sâni idi, umur-u vilayette o derece nüfuzunu gösterirdi. Komşu olmak münasebetiyle Nazım Beyi de ailece tanıdıkdı.
Arkadaşlarımdan Fahri de Haleb'e nefy olunmuştu. Benden evvel gelmişti, otelde oturuyordu. Vali Paşa bizi ikinci def'a olarak çağırttı, Belediyede birer hizmetle tavzif edeceğini söyledi. Biz teşekkür ettik, ancak tahsilimizle münasip olmayacağı için böyle bir vazifeyi kabul edemiyeceğimizi maalitizar söyledik. Adamcağız galiba kızdı, çünkü bizi bir daha sormadı.
Benim İstanbul'dan az çok bir gelirim vardı, maişetce en-
129