Bir müddet bu arkadaşımızla rıhtım boyunda gezindik. Sonra vapurumuza döndük, fakat hayret refakatımızda bulunan polis neferleri bilinmez nereye gittilerdi. İşte vapur kalmak üzere: idi, hâlâ gelmediler. Biz onlar için meraka düştük.
Bu hadise bende yeniden firar fikrini uyandırdı. Maalesef ailem beraberimde olduğu için o tasavvuru kuvveden fiile çıkarmak muhal idi, yoksa böyle muhafızlarla insan kolay kolay Avrupa'yı boylayabilirdi. O idare-yi müstebidənin o zaman bu iyilikleri vardı. Bir kerre İstanbul muhitinden dışarı çıkıldı mı, böyle ef'al-ı istibdadda bile bir gevşeklikdir hissolunuyordu.
Vapurumuz İzmir'den sonra Rodos'a uğradı, daha sonra Mersin'e vasıl oldu. Menemenlizade Tahir Bey de, Konya'ya gideceği için, Memduh da o iskelede benden aynıldılar. Zavallı Memduh! Bana veda ederken çok ağladı: «Eisun! Bir daha birbirimizi görecek miyiz? Kemal'ım, kardeşim, refík-i felaketim» diye adetâ feryadlar kopardı, bütün yolcuların teheyyüçlerine bâdi oldu. çoğunu hususiyle bazı hanımları ağlattı, çünkü o halk içinde böyle genç yaşımızda menfaya gittiğimizi, sürgün olduğumuzu bilenler çok idi. Bilmeyenler de bu hadise-yi iftiraktan sonra öğrendiler. Artık herkes bana vapurda bir nazar-ı şefkatla bakıyordu. Kaptan bile rus olduğu halde daima hatırımı istifsar ediyordu «Esef etmeyiniz, böyle musibetlere gençlikte maruz kalmak ihtiyarlıkta uğramaktan evvelâdır. Lakin siz de pek gençsiniz» diyordu. O zaman ben ondokuz yaşında idim.
İskenderun'a geldik, karaya indik. Haleb'e gitmek için iki gün iki gece araba ile bir yolculuk etmek, Belen dağlarından, Amik ovasından geçmek lazımdı. Mevsim temmuz nihayeti idi. O sıcaklarda bu seyahat dehşet idi, fakat başka çare var mıydı? Bereket versin Hacı dedikleri maruf bir ermeninin güzel arabaları vardı. Bu Hacı hernekadar Halep'te ikamet ediyordiyse de tesadüfen İskenderun'da bulunuyordu. Kim olduğumu, ne için geldiğimi tahkik eder etmez hemen koşa koşa geldi, beni buldu, hizmetime şitap eyledi. Bana ve aileme diligence şeklinde büyükçe güzel bir araba, bir de fayton tahsis eyledi. Bir aralık Hacı'dan arabaların ücretini sormak istedim: Adamcağız hiddetle : «<Seninle pazarlık mi edeceğiz? Bana meşhur Hacı derler, ben para insanı değilim. Kim olduğunu öğrendim ya, seni müreffehen Haleb'e göndereyim, Beyler, benden memnun olsunlar. Arabalara ne kira istersen verirsin, merak etme» dedi.
Biz ailece yola çıkmak üzere iken tuhat hir vak'a oldu. Tedmirde memlaha müdürü bilmem ne efendi genç bir haremiyle büyükce bir kızını, bir de küçücük bir kerimesini İstanbul'dan iskenderun'a kadar getirtir, bizzat oraya gelerek onları arayacağını da karısına yazar. Biçareler İskenderun'a parasız pulsuz gelirler, fakat efendiyi bulamazlar. Kadıncağız hüngür hüngür ağlıyordu. Valde, hemşireler ve ben dayanamadık, o bikesleri arabalarımıza aldık, Haleb'e götürdük, evimize misafir ettik. dan bir ay kadar uzun bir müddet geçtikten sonra o memlaha müdürü Haleb'e geldi, bu çoluk çocuğunu aldı, götürdü.
Bu hadiseyi nakletmekten maksadım odur ki bana Çölde bir sergüzeşt132 hikâyesini ilham eden bu müdürün Seher namındaki latif bir kızı oldu, çünkü o tarihten bir iki sene sonra o kızın başına böyle bir vak'a geldiğini işittimdi.
(18)
Nihayet böylece bin meşakkatle Haleb'e vasıl olduk, Aziziye mahallesinde bir otele indik. Derhal Hacı bize birer at tedarik eyledi. Refakatımdaki polis neferiyle beraber atlara binerek Hükümet Konağına gittik. Büyük kapıdan avluya girerken nöbetci neferleri bize selam durdular. Ben taaccüp ettim, o selamı yanımdaki polis neferine sandım.. muave- O zaman Halep Valisi Hasan Hakkı Paşa133 idi. Beni nevazişkârane kabul etti, sigara ve kahve ile taltif eyledi. Sonra da yaverini çağırdı «Lazım gelenlere tenbih ediniz, Beye muavenet-i mukteziyede bulunsular, güzel bir hane tedarik etsinler» dedi. Bana da müteselliyane bazı sözler söyledi.
Fakat başkalarının muavenetine hacet kalmadı. Arabacı Hacı bize ev de buldu. Uşağımızı, aşçımızı, hizmetcilerimizi İstanbul'dan getirttikti. Kolay kolay yerleştik. Yerleşir yerleşmez de ziyaretimize şitab edenlerin hesabi yoktu. Bir menfi'ye bu derece hürmet bana hayret verdi. Zaten Haleb'e muvasalatımın ilk akşamı idi. Hacı geldi bana dedi ki redif miralayı Ali Muhsin Bey selam ediyorlar, sizi bu akşam Cengiyede bir bahçede yemeğe davet ediyorlar.. Hacı'nın ısrarı üzerine o ziyafete gittim.
Cengiye bahçeleri Haleb'in en güzel mesireleridir, eşrafdan en maruflarının orada köşkleri vardır. Yaz mevsimlerini büyük ailer orada geçirirler. Büyük memurların, erkân ve ümera-yı askeriyenin bazıları da akşamları yemek içmek, eğlenmek için o yerlere giderler.
127