Sayfa:Ömrüm.pdf/6

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

Ali Kemal 1869'da doğmuştur. Sürgünlük nedeniyle bulunduğu Halep'ten 1895'te kaçıp Paris'e gitmiştir. «Ömrüm» bu ilk 26 yılının hikâyesidir. Bir tablodur, o yıllardaki Türkiye'nin tablosu, bilhassa edebî ve fikrî çizgileriyle. Ali Kemal'ın yazar olarak biçimlenmesinde de bir zirvedir, bir olgunluk eseridir. Bu olgunluk hem anlattıklarından, hem anlatışından bellidir. Fikirler dengeli, cümleler kisa, dolgun ve kesindirler. «Ömrüm» ün başında Ali Kemal babasının portresini çizmiştir. Bu portre o olgun stilin belirgin bir örneğidir. Şüphesiz, bugünkü alışkanlıklarımıza göre arabisi, farisîsi çoktur. Ama o zamankilere göre azdır. Ali Kemal öz türkçeye priyorite tanırdı. Ancak öz Türkçe kelime bulamadığı vakit arapca ve farsca menşeli kelimeler kullanırdı. Kısa cümleler yapardı ki bu stil onun zamanında herkesce makbul sayılmazdı.

«Ömrüm»ü okuyanın bir şeyi unutmaması lazımdır. Düşünceleri ve görüşleri ile kendi zamanları dışına çıkabilen insanlar azdır, bunlara da dâhi denir. Ali Kemal dâhi değildi. O da herkes gibi fikren, ruhen kendi zamanı içinde oluştu. Şüphesiz, pek serbestçe, muhitine meydan okurcasına oluştu, ama yine zamanı içinde kaldı. «Ömrüm»ü okuyan bunu bilmelidir, Ali Kemal'ın benimsediği fikirleri, savunduğu tezleri ona göre değerlendirmelidir. «Ömrüm» bundan 101 sene evvelki Türk fikir dünyasını aksettirmektedir, altmış, yetmiş sene evvel de kaleme alınmıştır. Tabiîdir ki «Ömrüm»de rastladığımız bazı görüşleri biz bugün yadırgarız. Bir misal verelim: Ali Kemal ile bazı Mülkiyeli arkadaşları Osmanlı devletinin, Türklüğün kapsamı altında, eşit unsurlardan oluşan bir milletler topluluğu olmasını istiyorlardı. Bu fikir, Tanzimat ideolojisine dayanan bir ideal idi. İdeal olduğu için de gerçekleşme yeteneğinden yoksun idi. Fakat «Ömrüm"deki idealist gençler bu yeteneğin mevcut olduğuna inanıyorlardı. Meşrutiyette bu idealin gerçekleştirilmesine çalışıldı. Olmadı, çünkü tabiat-ı eşyaya aykırı idi.

«Ömrüm»de Ali Kemal'ın diğer bir özelliği de dikkat çekicidir. Ali Kemal, Abdülhamid'in istibdadına karşı idi, bu yüzden hapse girdi, menfaya gitti. Ama bu muhalefet rejime karşı idi, Abdülha mid'in şahsına karşı değildi. Ali Kemal rejimin değişmesini istiyordu, ama şiddet yoluyla değil, Abdülhamid'i ikna suretiyle. Zaten Ali Kemal siyasî cidallarda şiddet kullanılmasına prensip itibariyle karşı idi. Politikada yöntem olarak fikir mücadelesini bilirdi, yumruk kavgasını reddederdi. Bu inanç, politik davranışını hayatının sonuna kadar etkilemiştir. Abdülhamid'in şahsına karşı kin duymadığı gibi rejim mensuplarına da kini yoktu. Bunların «Ömrüm»deki imajları, az haller hariç, munistir. Aşırı şiddet göstermiyorlar, lüzumsuz eziyet ve tazyik icrasından kaçınıyorlar. Aldıkları emirlerin manasız, hatta bazen gülünç olduğunun farkındadırlar, ama âmirlerini, Padişahı uyarmaktan çekiniyorlar. Babacan insanlardır, ama medeni cesaretten yoksun...

Ali Kemal «Ömrüm»de babasının portresini çizmiştir, annesininkini çizmemiştir. Ama birkaç yerinde annesinden bahsetmektedir. Çerkes idi ve rivayete göre kul cinsinden. İlk karısının ölümünden sonra Hacı Ahmet tarafından satın alınmış. Kul idi veya değildi, Hanife Feride muhitine göre açık fikirli, ne istediğini pek iyi bilen, enerjik bir kadıncağız idi. Oğlu askerî rüştiyeden kovulduğu vakit en çok üzülen o oldu. Tahsiline devam etmesi için ısrar eden yine o. Oğlu Haleb'e sürüldüğü vakit beraberinde Haleb'e gitti. Ali Kemal'ın ilk karısı İngiliz idi. Hanife Feride İngiliz gelini ve dünürü ile pek iyi geçindi. Pek aşikârdır: Ali Kemal karakter bakımından babasından ziyade annesine çekmiştir. Hür düşünceli, açık fikirli oluşu hep ondandır. Annesini çok severdi ve onu kaybettiği vakit büyük bir acı duymuştur. Hanife Feride oğlundan bir iki sene evvel ölmüştür.

«Ömrüm»ün lisanına dokunmadık, kelimeleri yenilemedik, gönlümüz buna razı olmadı. Hata mi ettik? Sanmayız. Kelimeler zembille gökten inmez, zamanla oluşurlar, kullanılarak hüviyet kazanırlar. Yeniler hiçbir zaman eskilerin yerini tutamaz. «Ömrüm»ün şivesi de zaten o kadar ağır değildir. Buna daha evvel de işaret ettik, arabîsi ve farisîsi nisbeten azdır. Kaldı ki fikrin akışından, etraftaki kelimelerin manasından birçok kere cümlenin anlamı nasılsa ortaya çıkmaktadır. Buna rağmen bazı hallerde lûgata başvurmak lüzumu duyulabilir. «Ömrüm»ün ahengini yitirmemek için bu zahmete katlanmak değer. Bir nokta daha var. Görülecektir, «Ömrüm»ün bilhassa ilk bölümlerinde Ali Kemal birçok mısra, beyit, gazel vs. zikretmektedir. Bunların hepsini hemen anlamak hele bugünkü günde bir az ihtisas işidir. Ama şu da var ki hepsini hemen anlamak da şart değildir, zira bu kitabın maksadı bakımından bunlar daha ziyade süstür. Ali Kemal «Ömrüm»ü yazarken not, belge vs. kullanmamıştır. Hafızasına güvenmiştir. Niçin böyle yaptığını da yine «Ömrüm»de izah etmiştir. Bu yazma tarzı icabı fihrist de yapmamıştır, ilk dördü hariç bölümlere isim de vermemiştir. Biz bu boşluğu doldurmak istedik, bölümleri numaralandırdık, muhteviyatlarını özetleyen bir fihrist yaptık.

Ali Kemal bundan 60 küsur sene evvel ölmüştür. Öldükten sonra bir müddet yok farzedilmiştir. O zamanki şartların icabı idi. 4