Sayfa:Ömrüm.pdf/49

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

- Evet!

- Pransigny kâtil midir?

- Hayır, hayır!

diye bağırdı. O vakit herkes gibi beni de bir ra'şe istila eyledi. Ortalığı derin bir sükût ihata etti. Muhakeme hitama erdi, heyet-i udul müzakere salonuna çekilmek üzere idi. Pransigny ayağa kalktı, korkunç bir savt ile haykırarak :

- Ya mevt! Ya hürriyet!

dedi. Yani ya beni idame mahkûm edin, ya tebriye edin demek istedi. Fakat idama mahkûm oldu.

İşte Paris'te ancak on gün süren bu ilk ikametimden hatırım- da sade bu hadise-yi adliye kaldı.

Yukarda arzettiğim veçhile kararımı verir vermez, Sadık Be- lig'e mülaki olmak üzere Paris'ten trene binerek İsviçre'ye, Cenev-. re'ye yollandımdı.

(12)

Sadık Beliğ Cenevre'ye yarım saat mesafede kain Confignon denilen bir sayfiyede, bir hususî muallimin köşkünde ikamet eyliyordu, Köşk latif idi. Bahçelerle muhat idi. Muallim iyi bir adamdi. Evine hariçten genç ecnebileri alıyordu, onlara lisan ve ulum-u saire öğretiyordu. Ben de Sadık'a iltihak ettim. Hocadan sabah bir ders, akşam bir ders alıyorduk. Fransızca sarf ve nahv, kıraat, imlâ hep muntazaman, muterriden okuyorduk, şiirler ezberliyorduk, her gün sekiz, on saat çalışıyorduk.

Bu hayat benim için pek ziyade istifadebahş oldu. Az zaman içinde hem fransızcayı ciddi bir surette öğrenmeğe başladım, hem de fikren feyiz buldum.

Yaz mevsimi bitince sayfiyeden şehre, hocamızın Bonivar sokağındaki daire-yi mahsusuna indik. Cenevre'ye geleli daha iki, üç ay olmadıydı, müktesebatim fevkelâde artmıştı, bu ömr-ü tahsil ve sayımdan pek hoşnut idim.

Muallimimiz Mösyö Gros hiç boş bir adam değildi, şehrin ekâbirinden idi. Fransızcada vukuf-u külli sahibi idi. Fakat almancaya da vakıf idi, esasen meslek-i tedristen yetişmişti, pek çok talebe yetiştirmişti. Bir aralık bilmem hangi sülaleden bir Alman prensini tehzip ve terbiyeye memur olmuştu. Memuriyetinde büyük bir muvaffakiyet göstermişti, hâlâ o şakird-i güzini ile, o hanedan ile münasebette idi. Büyükce dört erkek çocuğa mâlik idi. Bu çocukların en büyüğü mühendislik, ikincisi dişcilik, üçüncüsü kimya tahsil ediyorlardı. Dördüncüsü de henüz mekteb-i idadide idi. Bu çocuklar zeki idiler, fakat pek çalışkan değildiler. Ahlaken de aşağıca idiler. Mösyö Gros'un haremi genç vefat eylemişti, çocukları annesiz büyümüşlerdi.

Hayat-ı şebabımın en güzel bir fashını bu esnalarda geçirdim. Bir yandan evde böyle mükemmel bir hocadan derslerimi alıyordum, bir yandan da muntazaman Cenevre Darülfünuna samiin sifatiyle devam ederdim. O Darülfünunun o vakit iki büyük rüknü vardı. Onlar da edebiyat muallimi meşhur Edouard Rude, felsefe muallimi Gort idi. Yüksek dersleri önceleri idrak edemiyordum. Sonra yavaş yavaş anlamağa başladım. Rude pek fasih, pek mükemmel bir hoca idi. Harikulâde bir kuvve-yi kalemiyeye de mâlikdi. Zaten güzide hikâyeler yazardı. Çok geçmeden o darülfünunu da, hatta Cenevre'yi de, İsviçre'yi de bıraktı, Fransa'ya geldi, maruf bir hikâyenüvis, büyük bir edip oldu, fransız büyükleri sı- rasına geçti. Bir kaç sene evvel vefat eyiedi. Felsefe muallimi ise hemen o derece fazl ve zekâ sahibi idi. Sadık Beliğ henüz ev- deki tahsil ile iktifa eyliyordu. O devirde bu darülfünunda benden başka Türk yoktu. Ancak gerek Rusya'dan, gerek Anadolu'dan gel- me bir çok ermeniler, ermeni gençleri vardı ki fakir-ül-hal idiler. Fakat son derece çalışkan, ilmen de müterakki idiler. Hocaların takrirlerini güzelce zapt eyliyorlardı. Bu gençlerin bazılariyle mua- refe peyda ettikdi. Hatta onların himmetiyle bu şehrin hayat-ı si- yasiyesine bile âgâh oldukdu.

İsviçre siyaseten nezih olduğu kadar garip bir memlekettir. Bir kere devlet itibariyle bütün İsviçre'nin umumî bir siyaseti var- dır. Lakin, müteaddid ve bir dereceye kadar müstakil canton'lar- dan, eyaletlerden müteşekkil olduğu için hususi bir siyaseti de var- dır. Her eyalet merkeze karşı istiklâlini şiddetle muhafaza eyler, merkez de o istiklâle hürmet eder. Fazla olarak her eyalet başlı başına da bir siyasete, bir cidal-1 siyasîye, bir hayat-ı siyasîye maz- hardır. Meselâ Cenevre o zaman siyaseten ne teheyyüçler içinde idi. Mutedil ve müterakki iki fırkaya ayrılmıştı, mücadelelere tutul- muştu. Şehrin hemen ortasında «Mebna-yı İntihabat» dedikleri bir


85