Sayfa:Ömrüm.pdf/45

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

«Ukâz-1 Osmani» erkânını kızdırmak için Muallim Naci'leri, Şeyh Vasfi'leri, Hoca Hayret'leri takliden biz de Muallim Ali Ferruh, Şeyh Mehmet Celal, Hoca Nevzad gibi lakablar takındıkdı. Fakat o devr-i istibdadda bu inşirah-ı ahrarane büyük bir cür'et, hatta bir cinnet idi. Matbuat Müdüriyeti işin farkına vardı, çok geçmeden o neşriyatı men eyledi.

Bu tazyik bize fena tesir etmeğe başladı. Uşakîzade Süleyman Bey lisan bildiği için ahval-ı garbe aşına görünüyordu, daima Fransa'dan bahsediyordu. Bu zemin-i esareti terk ederek o diyar-ı hürriyete bir an evvel atılmak fikrinde olduğunu söylüyordu. Mekteplerimizi, matbuatımızı, her halimizi istihfaf ediyordu, «bu memlekette, bu muhitte insan asla feyiz bulamaz» diyordu. Bu sözlere hepimiz hak veriyorduk. Her gün Mariça otelinde, Süleyman Bey'in odasında toplanıyor, hep bu mevzudan bahsediyordur.

Bir gün Süleyman Bey bana dedi ki: «Ben artık kararımı verdim, valdenin muvafakatını istihsal eyledim, bu hafta Paris'e gidiyorum. Aileni rıza edebilirsen, benimle gel, İstanbul'da kaldıkca bu öğrendiğinden ziyade bir marifet edinemezsin, istidadına yazık olur.»

Bu teklif beni teheyyüce düşürdü. Zaten o sevda, o emel öteden beri zihnimde yerleşmemiş miydi? Elimden geleni yaptım, Süleyman Bey'e bu seyahatta refakat etmeğe muvaffak oldum.

(11)

Temmuz iptidalarında idi. Biz o zaman Erenköyü'nde oturuyorduk. İlk aylıklarla yol masrafına bedel olmak üzere aileden elli lira kadar para aldım. Süleyman Bey'e de İzmir'den galiba altmış, yetmiş lira gelmişti. Bu paraları fransız altınına tahvil ettirdik. Evvelâ Paquet vapuruyla Marsilya'ya, oradan Paris'e gitmek üzere her birimiz için ya yüzseksen veya ikiyüz frank buldular. Birinci mevki biletimizi aldık, çünkü ikinci mevki yoktu. Bir gün öğleden sonra Mariça Oteli'nde toplandık. Sami, Memduh, Reşit, Nazım, hasılı birçok arkadaşlarımız bizi vapura kadar teşyi eylediler. İstanbul'u ilk def'a terkeylediğim, hatta o gün hareket edeceğimizi efrad-1 aileme haber vermediğim için beni bir mahzunluktur aldı. Gençlik, belki de çocukluk, çünkü ondan sonra daha ne elim iftiraklara, vedalara uğradım. Fakat yine o hasreti hissetmedim. Memduh bana yadigâr olarak elindeki bastonu verdi. Bastonun üzerine de Benden mes'ut! ibaresini yazdı, hepimiz güldük. Vapurun hareketi zamanı yaklaştı, onlar gittiler, biz mahzun mahzun kaldık.

Guruba doğru vapurumuz Marmara'ya müteveccihen hareket etti. Çan çaldı, yemeğe indik. Sofrada birkaç kadınla bir iki erkek vardı. Başda kumandan dedikleri birinci süvari oturuyordu. Süvari şen şatır bir insan idi. Muttasıl gülüyordu, hazirunu da güldürüyordu. Hepimize, biz gençlere bile nüvazişkârane muamele ediyordu. Bana bütün yemekler, şaraplar, hele su zevksiz, tatsız geliyordu. Erenköy'ün o leziz suyu gözümde tütüyordu. Doğruyu söyleyim mi, yaptığımdan âdetâ nadim idim. Mümkün olsaydı bu seyahattan vaz geçecekdim. Nasıl yemek yediğimizi bilmedim. Yemekten sonra üst kata çıktık. Latif bir mehtap gecesiydi. Marmara Denizi bütün cazibeleriyle enzarda parıl paril parhyordu. Ailem, arkadaşlarım, mektep hayatı gözümde tüttü. Gönlüm elemle doldu. Serde şairlik vardı, samimî bir teessürle şu manzumeyi söyledim, hafızama nakşeyledim :

Ah, doğmuşsa da olmaz bana handan mehtap
Akseder dideme sad girye-yi hasretle sehap
Yine bedbaht gönül işte harap oldu harap
Bana şimden geri melce var ise zir-i türab
Elveda, ey gözümün nuru refikan-ı şebab

Kiminizde nice ümidimi taban gördüm
Kiminizde emel-i mülkü dirahşan gördüm
Ömrümü ömrünüze doğru şitaban gördüm
Hepinizde vatana hubb-u firavan gördüm
Elveda...

O zaman ki eder envar-1 seher âlemi şad
Açılır sünbül değil, kuşlar ederler feryad
Garptan doğru tahassürle eserse berbad
Beni yad eyleyiniz an-1 şebabet gibi yad
Elveda

Ne kadar taali meş'um imişim, ev ki beni
Ömrümün vakt-i baharında ayırdı senden
Beni bir hüküm kadar, ah vatan, vah vatan.
Ağlatır dide-yi hicranı hayal-ı handen
Elveda...

77